YAKINDA 18 üniversitede rektörlük seçimi var. En fazla oy alan 6 aday belirlenip YÖK'e bildirilecek. Onlar da 3'ünü eleyip kalan 3 adayı Cumhurbaşkanı Demirel'e sunacak. Cumhurbaşkanı da bu adaylardan birini rektör olarak atayacak.
YÖK'ten önce, üniversitelerde gerçek anlamda seçim vardı. YÖK'ten sonra uzun süre atama yöntemi benimsendi. Ama atanan rektörlerden pek çoğu o kadar yetersizdi ki, YÖK bile atadığı rektörlerden utanır hale geldi. Birçoğunu da kendi görevden aldı. Bu arada yeni kurulan üniversitelere hükümet tarafından atanan kurucu rektörlerin partizanlığı ve beceriksizliği de ayyuka çıktı.
Atama sisteminin iflas etmesi, seçim sistemini yeniden gündeme getirdi. Ama danışıklı seçimin çare olmadığı da kısa sürede anlaşıldı.
İlk seçimlerde, en fazla şikayet edilen rektörler, bu kez atamayla değil, seçimle işbaşına geldiler. Gelmesi de doğaldı, çünkü bütün tezgah seçimlere göre ayarlanmış, oy verecekler çoğaltılıp, muhalifler eritilmişti. Bu yüzden üniversitelerde akademik düzeye hiç yakışmayacak görüntüler yaşanmaya başladı.
Hele hele yeni kurulan üniversitelerde rektörün tarafında olmayan, üniversite kapısından içeriye giremedi. Tarikatçı olan, tarikatçıları doldurdu, siyasi eğilimde olan yandaşlarını. Akademik açıdan dört dörtlük olanlar ise maalesef hep itilip kakıldı.
Anlayacağınız demokrasinin olmazsa olmaz kuralı olan seçimler, üniversitelerimizde yarardan çok zarar getirmeye başladı. Özgür seçim ortamı yaratılmadığından demokrasi amaç olmaktan çıkıp, onu yok etmek isteyenlerin aracı haline geldi. YÖK son dönemde peş peşe görevden aldığı ya da istifa ettirdiği rektör ve dekanlar bunun en açık göstergesi.
Seçimler yaklaştıkça mevcut rektörler ve aday olacaklarla ilgili öylesine dosyalar geliyor ki, Alaadin Çakıcı kasetlerine taş çıkartır. İşin garibi siyasiler gibi, YÖK'ün de her şeyi bilmesine rağmen olayların üzerine gitmekten çok, örtbas etme mantığı içerisinde olması.
YÖK yasası rektörlere öylesine yetkiler tanıdı ki, her biri kendisini imparator gibi görmeye başladı. Astığı astık, kestiği kestik oldu. YÖK'ün denetim mekanizmaları da işlemeyince üniversiteleri çiftlik gibi kullanmaya başladılar. Devletin olanaklarıyla devleti yıkmaya çalışanlardan tutun, üniversiteyi aile şirketine dönüştürenlere kadar hemen her durumla karşılaşıldı. Siyasi partilerde liderler neyse, üniversitelerde de rektörler o oldu.
Sonuç olarak ne atama sistemi ne de seçim, üniversitelere huzur getirdi. Yılın ilk yarısında dünya üniversitelerini kapsayan bir gezi yaptığımızda, hep rektörlük konusunu gündeme getirip nasıl göreve geldiklerini sorduk. En çarpıcı cevapı ABD'den aldık. Bizde seçimle oluyor dediğimizde "Başkan mı seçiyorsunuz ki, böyle aptalca bir şey olmaz" deyip çıktılar işin içinden. Onlarda ve pek çok ülkede, rektörler eş dost, tarikat ilişkisi içinde değil, yaptıkları ve yapacaklarına göre seçiliyorlar. Doğrusu da o galiba.
Yazara E-Posta: A.Guclu@milliyet.com.tr