Böylesi bir soruyu yıllar önce sorsaydık ya “Şaka mı yapıyorsun?” derler ya da garip bir şekilde yüzümüze bakarlardı.
Şu an sorulduğunda, bırakın yadırganmayı “evet” diyenlerin sayısı açık ara önde çıkarsa hiç şaşırtıcı olmaz!
Bunun nihai bir görüş değil, duygusal bir tepki olduğundan eminiz. Çünkü okurken de mezun olduktan sonra da çok hırpalandılar, çok yıprandılar…
Bu algının bir an önce değiştirilmesi gerekiyor. Hem de en kısa zamanda.
Niye mi?
Gençleri eğitimden soğutmak, okumuşların saygınlığını azaltmak, mesleklerin itibarını yerle bir etmek bir ülkeye yapılabilecek en büyük kötülüktür.
Eğitimin önemine hem devlet hem de millet olarak canı gönülden inanan bir ulus olarak böylesi bir duruma düşmeyi asla istemeyiz.
Hepimize düşen görev, ortada yanlış bir algı ya da bir hata varsa onu elbirliğiyle düzeltmektir.
Okumayan mutluymuş!
TÜİK verilerine göre okumayanlar daha mutluymuş. Mutluluk oranı okumayı yarıda bırakanlarda yüzde 53.7, üniversite mezunlarında 51.2’ymiş.
Sorun öğrenmede mi, eğitimde mi, okuyana verilen değerde mi?
Bunun çok iyi araştırılması gerekir.
Neden ve nasıl bu noktaya gelindi?
Sorunu doğru tespit etmeden sağlıklı bir tedavi yöntemi uygulanamaz!..
Filozoflar binlerce yıldır öğrenmenin verdiği mutluluğun hiçbir şeyle kıyaslanamayacağını söylüyor, aksini savunan olsa da azınlıkta kalıyorlardı.
Peki, onlar mı yanılıyordu yoksa sınavlar, işsizlik ve en önemlisi de okuyana verilen değerin yerlerde sürünmesi mi bizi bu noktaya getirdi?
Daha da enteresan olanı bir yanda üniversiteyi bitirenlerin mutsuzluğu söz konusuyken öte yanda üniversite başvurularında her yıl yeni bir rekorun kırılması.
Başvurular dün sona erdi, bakalım bu yıl da yeni bir rekor kırılacak mı?
Aslında gelinen noktanın özeti: Okumayı da diplomayı da seviyoruz, olması gerektiğine inanıyoruz ama karşılığını alamıyoruz.
Bizi mutsuz eden de sanki eğitim değil, eğitim sırasında ve sonrasında yaşanan eziyetler.
Eğitime yön veren kişi ve kurumların bu ayrıntıyı ciddiye almaları ve bu yönde daha popülist politikalar yerine daha akılcı projeler üretmeleri gerekir.
Basit olan güzel mi?
“Ne kadar az bilgi, o kadar çok mutluluk. Günümüz dünyasında insan öğrendikçe, sorguladıkça daha da mutsuz oluyor. Basit hayat, en güzel hayat” diyenlerin sayısının her geçen gün artması sanki biraz da bu yüzden.
Yine aynı şekilde okumayanların ya da eğitimini yarıda bırakanların, iş bulmada ve maaşta okumuşlara göre bir adım önde olmaları da bu göreceli pişmanlığın en önemli nedenlerinden biri…
“Her şeye rağmen okumaya devam” diyerek şu hatırlatmayı bir kez daha yapmakta yarar görüyoruz:
Gönlünüze göre bir iş ya da maaş eninde sonunda mümkün olabilir ama eğitim her daim olmaz. O yılları bir daha getiremezsiniz.
Diplomasız dünya zenginlerinin en büyük pişmanlıklarından birisinin de eğitimi yarıda bırakmak olduğunu asla unutmayalım…
”Okusalardı, bugün bu noktada olmazlardı!” diyenler çok çıkacaktır.
Haklı da olabilirler ama kaçan balık her zaman büyük oluyor!..
Okuyanı onore edelim
Bir arkadaşımız oturdukları sitenin girişindeki “Danışma”ya eleman aldıklarını bunlardan birisinin de elektrik-elektronik mühendisi olduğunu söyleyince içim cız etti.
Asgari ücret alacakmış.
Bırakın üzülmeyi, iş bulduğu için çok mutluymuş. Bir başka yönetici de “Danışma” için özellikle iletişim fakültesi mezunlarını tercih ettiklerini altını çizerek vurgulamıştı.
Peki, onlar onca çileyi bunun için mi çekiyorlar?
Onca zamanı, onca parayı bunun için mi harcıyorlar?
Eğitim sistemimizin geldiği nokta maalesef bu.
Plansız, programsız büyümeden hepimiz sorumluyuz ama en çok da YÖK, ÖSYM ve üniversiteler sorumlu. Doğru olanı onlar bulmalı, anlatmalı, çuvaldızın en büyüğünü kendilerine batırmalı, popülist isteklere dur demeli, gençlerin ve ülkemizin geleceğini görevleri gereği en çok da onlar düşünmeliydi.
Yanlışa dur demeli, kontenjan artışlarına, kalite erozyonuna, istihdam fazlasına herkes su taşırken onlar isyan etmeliydi.
Özetin özeti: Kabahatli arama yerine hep birlikte çözüm arayalım. Doğru olanı şimdi değilse ne zaman yapacağız?..