Günlerdir sadece Avru- pa’nın değil, dünyanın gözü kulağı İngiltere’de.
Referandum sonuçları, siz bu satırları okuduğunuzda artık iyice kesinleşmiştir.
Genel kanı, İngiliz halkının AB ile yola devam yönünde karar alacağı şeklinde. Ama bu sandık, hiç belli olmaz diyenler de var.
Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi, İktisadi Kalkınma Vakfı, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği ve Amsterdam Üniversitesi Hukuk Fakültesi tarafından bu yıl 10’uncusu düzenlenen Avrupa Birliği Hukuku Yaz Okulu programı çerçevesinde ülkemize gelen AB uzmanı hocalardan Dr. Art Loubert ile dün uzun uzadıya AB’yi konuştuk.
O da İngiliz halkının AB’den kopmaktan yana olmadığı görüşünde. Daha beş ay önce AB ile ilişkilerin geliştirilmesi yönünde karar aldılar. Bu kadar hızlı yön değiştiremezler dedi. Türkiye’nin olaya nasıl müdahil olduğu konusunda ise topu politikacılara attı. AB üyeliğimiz konusunda ise ön yargılardan kurtulup sabırlı olmamızı önerdi...
Avrupa Şampiyonası’nda futbol oynuyoruz, üniversi- telerimiz ve rektörlerimiz Avrupa kuruluşlarında görev alıyor ama biz Avrupalı olamıyoruz, bu nasıl iş diye başlayan sorularımıza sabırla cevap verdi.
İşte o sohbetten önemli satır başları:
Sabırlı olun!
- AB’nin kısa bir dönemde dağılması zor. Daha uzun yıllar yaşar.
- AB bir Hıristiyan kulübü olsaydı, Türkiye’nin üyelik sürecini başlatmazdı. Başvurunuz kabul edildiğine göre Avrupalı sayılıyorsunuz.
- Evet, uzun bir süredir bekliyorsunuz ama bundan kasıt aramak doğru değil. İngiltere de 10 yıl beklemişti.
- Siz tüm kriterleri yerine getirdiniz de, AB mi sizi almıyor!..
- Taraflardan biri vazgeçmeden bu süreç sona ermez! Ve bu konuda bir zaman sınırı yok.
- İngiltere referandumda ayrılmaya karar verse bile bu iki yıl sürer! Arada vazgeçme durumu yaşanabilir.
- İngiliz halkı AB’den çıkılacağına inanmıyor.
- Üç farklı AB bölgesi var. Schengen Bölgesi, İngilizler ve yeniler. Hepsi için kurallar farkı. Tıpkı dünkü kurallarla, bugünkülerin farklı olduğu gibi...
- Müzakerelerin uzaması AB’nin adil olmadığı anlamına gelmez.
- Sürecin hızlanmasını istemeniz çok doğal ama sizin de üzerinize düşen görevleri yerine getirmeniz gerekir...
- 1980-2000 yılları arası var olan açıklık ve genişleme politikası, mülteci sorunları ve terör yüzünden yerini korku politikasına bıraktı.
- Gençlerin politikaya ilgisi arttı. Sınıfımdaki 20 öğrenciden 6’sı politikacı olacağını söyledi. Eskiden yok denecek kadar azdı. Gençler artık para ve holding değil, ülkeyi yönetmek istiyor.
- Yaz okuluna gelen öğrencilerin AB Hukuku konusundaki birikimleri ve derse hazırlıklı gelmeleri memnuniyet vericiydi...
Sorun kimde?
AB-Türkiye ilişkilerinde sorun kimde?
İstiyor muyuz, istemiyor muyuz?
Temel’in dediği gibi, beni istemeyeni ben de tanımıyorum demek, ne kadar doğru?..
Kraliçe Elizabeth, referandum öncesinde, “Bana Avrupa Birliği’nde kalmak için 3 neden söyleyin” sloganıyla halkı AB’den çıkmaya çağırmış.
Şimdi aynı şeyi biz de yapıyoruz.
Sonuç Kraliçe’nin istemediği gibi çıkarsa ne olacak?
Dediği olur da işler daha da sarpa sararsa alternatif olarak ne getirecek?
İşte böyle bir dönemde üst akıl olarak üniversitelere çok önemli görevler düşüyor hatırlatmasını yaptıktan sonra, Dr. Art Loubert’a, peki üniversiteler üzerine düşen görevi yapıyorlar mı sorusunu yönelttim. Tatmin edici bir cevap aldığımı söylemek abartı olur.
Evet, hükümetleri ve dış ilişkileri yönetmek siyasetçilerin görevi ama devleti devlet yapan kurumlara da, kuvvetler ayrılığı çerçevesinde en az onlar kadar görev ve sorumluluk düşüyor.
Çünkü bazı maçların tekrarı olmaz!...
Özetin özeti: Her olaydan, her konudan çıkartılacak onlarca ders var. Ayrıca, her şerde de bir hayır!...