HER gün çok sayıda gençle görüşüyoruz. Üniversitede derslerine giriyorum. Konferanslarda sık sık bir arada oluyoruz. Radyoda, gazetelerde, televizyonlarda görüşlerini okuyorum, dinliyorum. Telefonlarımız ise hiç susmuyor. Anlayacağınız onlarla fazlasıyla içli dışlıyız...
Hemen hepsi pırıl pırıl gençler. Edirne'den Hakkari'ye, İzmir'den Trabzon'a hepsi sevgi dolu. Ama her şeyden öylesine bıkkınlık gelmiş ki, sanırsınız 70, 80 yaşındalar. Yorgunlar, bezginler, umutsuzlar. Adeta yaşama sevinçlerini yitirmişler. Ne devlete, ne de ailelerine, arkadaşlarına, öğretmenlerine, akrabalarına güvenleri kalmış.
Lisedeki de öyle, üniversitedeki de. Üniversiteye giremeyeni de, girip mezun olanı da hemen hepsi mutsuz. Konuştukça, mutsuzlukları daha da artıyor. İşin kötüsü haksızsınız da diyemiyoruz.
Daha ilkokuldan itibaren yüzde 10'una başarılı, yüzde 90'nına başarısız damgası vurmuşuz. Sanki soruların tamamını yapsalar, Anadolu liseleri, koljler, fen liseleri ve üniversitelerde kendilerine yer var. Yok olduğu biline biline, çocuklarımızı, gençlerimizi körü körüne bir yarışın içine sokup sonra da başarız damgası vurulması, bugünkü küskünlüklerin en büyük gerekçesi.
Hele hele üniversite giriş sınavları tam bir ömür törpüsü. Sanki gençleri hayata küstürmek için icat edilmiş. Yıllarca süren bir koşuşturma ve ardından yüzde 90 mutsuzluk. Şimdi buna bir de üniversiteyi bitirenlerin mutsuzluğu eklendi. Girmek için, mezun olmak için verilen onca uğraşın sonrasında alınan diploma artık ne yazık ki iş kapısını aralamada yetersiz kalıyor.
Gençlerde gördüğüm ortak noktalardan biri de hemen hemen her konuda fazlasıyla bastırılmış olmaları. Herhangi bir konuda aile, öğretmen, çevre baskısı yüzünden yapmak istediklerinden çok, yapılması istenenleri yapıyorlar. Bu yüzden müthiş bir tatminsizlik var.
Ne okuduğu okuldan memnunlar, ne giydikleri kıyafetten, ne de Türkiye'de yaşamaktan memnunlar. Niye mutsuz olduklarını bazen kendileri de bilmiyorlar. Sorduğunuzda uzun uzun gerekçeler sıralıyorlar, ama bunlar için üzülmeye değer mi dediğinizde de sessiz kalıyorlar.
Gençlere mücadeleci olmaları gerektiğini ısrarla anlatmalıyız. Kapanan her kapının ardından bir başka kapının açılabileceğini, bunun için de güçlü olmaları gerektiğini her vesile ile kulaklarına fısıldamalıyız.
Hayata küsmek işin kolayı. Mazeretlerin ardına sığınmak ise yüzde yüz haklı olsak bile bize bir şey kazandırmaz. Ben görüştüğüm gençlere bıkmadan usanmadan bunları anlatmaya çalışıyoruum. Kendini umutsuz vaka gibi gören pek çok öğrencinin biraz destekle çok iyi noktalara geldiklerini gördüm. Görmeye de devam ediyorum.
Sevgili gençler, geleceğinize yön veren en büyük güç kendinizsiniz. Güçlü olduğunuz sürece önünüze onlarca sorun çıksa da, arkanızda koca koca torpiller olmasa da yine belirlediğiniz hedeflere ulaşabilirsiniz. Yeter ki coşkunuzu kaybetmeyin!
Yazara E-Posta: A.Guclu@milliyet.com.tr