GENÇLERLE sık sık bir aradayız. Bazen bir panelde, bazen bir konferansta ya da derste. Başta eğitim ve gelecek olmak üzere hemen her konuda uzun söyleşiler yapıyoruz.
Tespit ettiğim en belirgin özellikleri, müthiş çekingen olmaları. Bu Siirt ya da Batman'daki öğrenciler için böyle de İstanbul'un Ankara'nın gözde okullarında okuyanlar için farklı mı? Hayır.
Çekingenlik ve içe kapanıklık eğitim kademesi yükseldikçe kendini çok daha fazla hissetiriyor. Bunun iki nedeni var. Birincisi teste bağlı ezberci eğitim sistemi. İkincisi de evde, okulda, sokakta "sen sus daha küçüksün" dayatması.
Sohbetlerde öğrencileri açmak kolay olmuyor. Ama samimi bir ortam yaratıp frekanslarını yakaladığınız zaman da susmak bilmiyorlar. Bu da gösteriyor ki, asıl sorun onların konuşmamaları değil, konuşturulamamaları...
Öğretmenin asli görevi okulu ve dersi sevdirmek. Oysa tam aksi yapılıyor. Eğer okulu hizmet satan bir kurum, öğrencileri de bu hizmeti satın alan bir müşteri olarak görürsek müşteri memnuniyetinin çok yüksek olması gerekir. Oysa araştırmalar bunu göstermiyor. Eğitim kademesi yükseldikçe, öğrenci memnuniyeti artacağına, azalıyor.
Bunun nedenlerini araştırdığınızda da karşınıza yine memnuniyetsiz bir öğretmen kitlesi çıkıyor. Aynı şekilde devleti hizmet üreten bir kurum, öğretmeni de alan müşteri olarak gördüğümüzde, onların da verilen hizmetten, alınan üründen memnuniyeti öğrencilerinkinden daha fazla değil.
Bir başka açıdan anne - babaların memnuniyet derecelerine baktığımızda da ortaya çıkan sonuç yine aynı...
Sonuç olarak memnuniyetsiz, tatminsiz kitlenin faturası çocuklara, gençlere çıkıyor. Bir bakıyorsunuz 15, 16 ya da 22, 23 yaşındaki gençler, sanki 70, 80 yaşındakilerin bıkkınlığı içerisinde.
Daha lise 1'deyken "Ben üniversiteyi kesinlikle kazanamam" diye pes edenler, en iyi olarak bilinen üniversitelerin, en iyi fakültelerinden mezun olanların daha hiç iş görüşmesine gitmeden, "eyvah işsiz kaldım" diye paniğe kapılmaları, karşı cinsten beğendiği arkadaşına karşı duygularını hiç açmadan ya da en ufak bir işaret vermeden "zaten kabul etmez ki" diye kendini karamsarlık rüzgarına bırakanlar öylesine çok ki...
Gençlerimiz mutsuz. Hem de çok. Ama nedenini çoğunlukla kendileri de bilmiyor. Biraz konuştuğunuzda, biraz moral verdiğinizde, madalyonun bir de öteki yüzünün olduğunu gösterdiğinizde öylesine çabuk ikna olup, kendilerine güvenleri geliyor ki şaşırıp kalıyorsunuz.
Yapmamız gereken sadece onlara güvenmek. Atatürk gençlere ülkenin geleceğini emanet etti. Bugünün büyükleri ise onlara bir türlü güvenemedi.
Biraz biz, biraz da gençler kendilerine güvense, her şey öylesine farklı olacak ki!..
Yazara E-Posta: A.Guclu@milliyet.com.tr