Her meslek önemlidir. Yeri gelir, zincirin o halkası olmadan, çarklar dönmez. Ama bir meslek var ki zinciri tamamlayan o tüm halkalara şekil veren yani hamurundan tasarımına kadar her şeyine karar veren olmazsa olmazlardan birisidir.
Başarısı bireyin, ailenin, toplumun, ülkenin, dünyanın başarısı ve mutluluğu, başarısızlığı ise herkes için huzursuzluktur.
İşte o kişinin adı öğretmendir ve o geleceğin mimarıdır.
O ne kadar ustaysa, eseri o kadar güçlü, o ne kadar acemiyse yetiştirdiği nesiller o kadar donanımsız olur.
Bugün, onlarla ilgili çok şeyler söylenecek.
Kimi göklere çıkaracak, kimileri de yerin dibine batıracak.
Ama tüm bu olumlu ya da olumsuz eleştiriler, onların geleceğin mimarları olduğu gerçeğini değiştirmez.
Bir ülkede öğretmenler ne kadar mutluysa, toplum da o kadar mutludur.
Bir ülkede öğretmenler ne kadar demokratsa, toplum o kadar demokrattır.
Bir ülkede öğretmenler sıkıntıdaysa, herkes sıkıntıdadır.
En önemlisi de eğer bir ülkede öğretmenler kandırılıyorsa, tüm toplum kandırılıyor demektir.
Çünkü iyi usta yetiştirmeden, estetik değerler katmadan, hayallerini beslemeden, vizyon kazandırmadan, hele ki malzemeden çalarak iyi bina yapmanız, yeni donanımlı nesiller yetiştirmeniz mümkün değildir!
İşte bu yüzden öğretmenlerimize yani geleceğimize sahip çıkmak zorundayız!..
Eskiler mi, yeniler mi?
Eskiye rağbet olsaydı, bit pazarına nur yağardı denir ama eskiye olan özlem de hiç bitmez.
Peki, öğretmenlik söz konusu olduğunda, siz hangi taraftasınız?
Ah nerede o eski öğretmenler diyenlerden misiniz yoksa, eskiler, bugünkülerin eline su dökemez diyenlerden mi?
Her iki görüşü savunan isimlerin sayısı da bir hayli fazla.
Bu da çok doğal.
Çünkü hiçbir konuda genellemeye gitmek mümkün değil.
En azından yanıltıcı olur.
Ama görünen o ki, öğretmenlik söz konusu olduğunda, özellikle yaşı kırkın üzerinde olanların, kendi öğretmenleriyle, çocuklarının öğretmenlerini kıyaslama alışkanlığı hiç bitmeyecek.
İşte bu yönde gelen çok sayıda değerlendirmeden sadece biri:
“Bizim neslin öğretmenleri idealist idi ve bu nedenle mutluydu, umutluydu. Ama onlar da güzel atlara binip gitmek üzereler. Eski günler gelmeyeceğine göre yeni dünyaya göre bir eğitim sistemi inşa etmeliyiz.”
Şimdi bu hocamıza kızanlar da olacaktır, haklı diyenler de.
Ne olur hiç kimse de üzerine alınmasın. Bu sadece bir görüş. Tıpkı, “Bugünün nesillerini yetiştirenler, o beğenmediğiniz bugünkü öğretmenler değil, dünkü öğretmenlerdir ve asıl onlar sorgulanması gereken onlar” görüşü gibi...
Ne olur bir de bu konuda ayrışmayalım!..
Kitap mı, o da ne ki?
Türk Eğitim-Sen’in öğretmenlere yönelik yaptığı bir araştırmaya göre, ankete katılanların ne kadar sıklıkla kitap okudukları sorusunun yöneltilmesi üzerine yüzde 27.6’sı ayda bir, yüzde 17’si haftada bir, yüzde 10.3’ü iki haftada bir, yüzde 9.7’si yılda bir, yüzde 8.6’sı iki ayda bir, yüzde 7.4’ü üç ayda bir, yüzde 6.8’i altı ayda bir, yüzde 2.4’ü dört ayda bir derken; yüzde 10.2’si hiç kitap okumadığını belirttiği tespit edilmiş.
Şaşırtıcı mı?
Kesinlikle hayır.
Diğer meslek gruplarında durum daha da vahim.
Hele ki gençlerde, onları ne siz sorun, ne de biz söyleyelim.
Kitap fuarlarının öyle dolup taştığına, satışların arttığına da sakın aldanmayın.
Okuyormuş gibi yapıyorlar. O kadar!..
Ödev olarak okutulan kitapların özeti bile internetten indiriliyor...
Özetin özeti: Okuyanların en büyük eziyeti çektiği, işsiz kaldığı, aşağılandığı bir ülkede başka ne bekliyordunuz ki!..