Abbas Güçlü

Abbas Güçlü

aguclu@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

       ÖNCEKİ akşam Pera Palas'ta farklı bir tören vardı. Eğitime, Cumhuriyet'e, tarihe ışık tutanlara ödüller verildi. Kimler yoktu ki... Türk eğitimcilerinin duayeni Refet Angın, yaşayan en büyük tarihçilerimizden Cemal Kutay, Cumhuriyet'in, laikliğin, yasaların korkusuz savunucusu Vural Savaş, 24 yıldır çıkartılamayan 8 Yıllık Kesintisiz Temel Eğitim Yasası'nı TBMM'den çıkartma onurunu yaşayan Milli Eğitim Bakanı Hikmet Uluğbay, Anayasa'nın ve Atatürkçülüğün yılmaz savunucusu Yekta Güngör Özden, demokrasi aşığı İsmail Hakkı Karadayı, sivil toplum örgütlerinin yükselen sesi Türkan Saylan ve aralarında benim de bulunduğum toplam 16 isim. Bir kişi unutulmuştu. Törendeki konuşmamda da kendisini şükranla andım. Bu kişi 8 yıllık kesintisiz eğitime ilk harcı koyan Bir önceki Milli Eğitim Bakanı Turhan Tayan'dı. Müsteşarı Bener Cordan'la Milli Eğitim Şurası'nda nasıl bir mücadele verdiklerine çok yakından şahit oldum. Eğer 8 Yıllık Kesintisiz Temel Eğitim Yasası şuradan geçmemiş olsaydı, sonrası biraz zor ve sancılı gelirdi...
Törende ÇEV Başkanı Gülseven Yaşer ilginç bir tablo çizdi ve sordu bu ülke hangisi diye. Evet aşağıdaki tablo hangi ülkeye ait?
"Rejimin emanet edildiği hükümetler, birtakım güçlerle işbirliği içinde, ülkenin ekonomik ve siyasal bağımsızlığını yok etme yolunda. Ülkede her türlü değeri ayaklar altına alan vahşi bir ekonomik liberalizm yerleştirmeye çalışılır, yozlaşmaya, kanunsuzluğa, yolsuzluk ve rüşvete göz yumarlar. Liderler aymazlık içinde kişisel çıkarları peşindedir. Devletin ve ulusun üstün çıkarlarını hiçe sayarlar. Rejimin temel esaslarından ödün üstüne ödün verirler.
Çoğu kanunsuzluk ve cinayet boyutlarına varan çeşitli sosyal olaylarda aşırı dinci akımların rolünü ya göremez ya da görmezden gelirler. Bizzat kendileri de çıkarları uğruna dini bir araç olarak kullanmaktan çekinmezler.
Halk yoksulluk ve darlık içinde manevi bir sığınak olarak camilere, tekkelere, şeriatçı parti ve derneklere koşuşmaya, kurtuluşu dinci tarikatlarda aramaya başlamıştır.
Dinciler tarihsel olarak gelişmeye, rejime ve Batı'ya karşıdırlar. İlk hedefleri aydınların hoşnutsuzluğundan yararlanıp yandaşlarının sayısını artırmak, son hedefleri ise bir İslam devleti kurmaktır. En etkili stratejileri, demokratik, özgür, katılımcı bir toplumdan yana görünerek, rejime karşı olan parti ve örgütleri yanlarına almaktır. Gençliğe, kadınlara ve orduya el atarlar.
Bu örgütleme ve yığınlaşma ile birlikte parasal güçleri artar. Dinsel hareketin kasalarına bağış ve ticaret yoluyla milyon dolarlar akmaya başlar.
Aydınlar çoğunlukla ülkenin durumunu doğru bir şekilde değerlendirme basiretini gösteremezler. Tıpkı bazı hükümetler gibi dincilerin potansiyel gücünü küçümserler.
Hele kendilerini toplumun çok önünde ve bilgili bulan bir grup, görsel ve yazılı basında dinci akımlarla dayanışma içine girer. Henüz maskelerini çıkarmamış olan İslamcılarla birlikte, demokrat, özgür, eşitlikçi bir toplum kuracaklarını sanırlar... Bu, gerçekte hayatlarının en büyük yanılgısıdır."
Evet bu ülke hangisi? Türkiye diyenlerinizi duyar gibi oluyorum. Ne kadar da çok benzerlikler var değil mi?
Yukarıdaki tablo 70'lerin İran'ıdır. Gülseven Hanım, Cumhuriyetimizin 75. yılını coşkuyla kutlarken, kulağımıza küpe olsun istedi herhalde.




Yazara E-Posta: A.Guclu@milliyet.com.tr