YÖK-Ankara Üniversitesi savaşında 2. raunt

27 Aralık 2006

Ancak görünen o ki, YÖK'ün Ankara Üniversitesi ile olan husumeti hâlâ bitmiş gibi gözükmüyor. YÖK Genel Sekreteri'nin eşinin isminin karıştığı ilaç yolsuzluğuyla başlayan ve Teziç ile Aras arasında derin uçurumlar açılmasına neden olan güç gösterisinde gelinen son nokta, Çankaya ile Hükümet arasındaki gerginliği bile gölgede bıraktı.YÖK'ün bu konudaki son hamlesi, Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Tümer Çorapçıoğlu'nun koltuğunu altından çekmesi oldu. Ancak, Ankara Üniversitesi'nin YÖK'ün bu restini görmesi ve karşı hamle yapması gecikmedi. Ankara Tıp'ta dekanlık süresinin dolması üzerine yeni seçimler yapıldı. Seçimde en yüksek oyu iki dönemdir dekanlık yapan Tümer Çorapçıoğlu aldı. Bunun üzerine, Rektör Aras, en başa Çarapçıoğlu'nun ismini, altına da yasa gereği, üç isim bildirmesi gerektiği için, seçime dahi katılmayan iki ismi yazarak YÖK'e bildirdi. YÖK, YÖK'lüğünü işte bu noktada yaptı ve dekanlığa, Çorapçıoğlu'nun yerine, seçime dahi katılmayan Dekan Yardımcısı Erol Özdiller'i atadı.YÖK'ün bu "hasmane" tavrı, sadece fakültede değil, üniversitede de şok etkisi yarattı. "Elbette YÖK'ün bu oldubittisine karşı sessiz kalınmayacaktı" ve beklenen tavır dün ortaya kondu. YÖK

Yazının Devamı

Öğrencilerin okul dışındaki saatleri

24 Aralık 2006

Okul içi şiddet, Bakan Hüseyin Çelik'in öngördüğü gibi, yaramaz öğrencileri, açık liseye göndererek yani okul dışına iterek mi önlenir yoksa çok daha titiz çalışmalar mı gerektiriyor?En azından TBMM Araştırma Komisyonu'nun bu konuya yaklaşımı MEB'den farklı olmalıdır!Öğrencilerin, okul dışında geçirdikleri süre, okulda bulundukları zamandan çok daha fazla. 60 bin civarındaki okulun çok önemli bir bölümünde yarım gün eğitim yapılıyor. Yani öğrenciler ya sabahtan öğleye kadar okudular ya da öğleden sonra. Peki okul dışı saatlerde ne yapıyorlar? Pek çoğu sokakta. Oysa onları tam gün okulda tutabilsek ve geriye kalan boş saatlerini de sanatla, sporla ve diğer sosyal etkinliklerle doldurabilseydik, bırakın okul içi şiddeti, ülke genelindeki şiddetin oranı bu boyutlarda olur muydu? Hiç sanmıyorum.Gençlik ve spordan sorumlu bir bakanlık var. Ne yapıyor? Bakan Bey'i tanıyanınız var mı? Gençlik ve spor dışında her şeyle ilgileniyor. Aslında okul dışına itilen çocukların asıl muhatabı o. Yasalar bu görevi ona veriyor. Ama, ara ki bulasınız...Çocuklarımızı, hem okul içinde hem de okul dışındaki saatlerde başta spor olmak üzere, sosyal etkinliklere yöneltmek zorundayız. Ancak, tıpkı büyükler

Yazının Devamı

Açık lise sürgün yeri mi?

23 Aralık 2006

Okullardaki şiddet olaylarıyla ilgili olarak TBMM Araştırma Komisyonu'na bilgi verirken, Disiplin Yönetmeliği'nde değişiklik yaptıklarını ve kontrol altına alınamayan öğrencilerin açık liselere kaydırılacağını söyledi ve "Liselerde suça eğilimli olan ve zapturapt altına alamayacağımız öğrencileri örgün eğitimden yayın eğitime vereceğiz" dedi.Şimdi bu açıklamaları okuyanların kafasında, açık lisenin bir sürgün yeri olduğu imajı yerleşecek. Oysa mevcut durum bunun tam tersi. Çalışmak ya da eğitimlerine çeşitli nedenlerle ara vermek zorunda kaldıkları için açık liseye gitmek durumunda kalan öğrencilere, bundan daha incitici bir söz söylenemezdi. Dahası, böylesi incitici sözü söyleyen en son kişi Milli Eğitim Bakanı olmalıydı. Ama tam tersi bir durum yaşanıyor.Okullar olmasaydı eğitim idare etmek çok daha kolay olurdu diyen Osmanlı Nazırı ile haylaz öğrencileri okul dışına iten bakan arasında ne fark var? Asıl bu türdeki öğrencilerin örgün öğretim sistemi içinde tutularak kazanılması gerekiyor. Onları sokağa atmak, yapılabilecek hataların en büyüğü. Oysa okulda kalıp, rehberlik birimlerinin gözetim ve denetimi altında bulunsalar, normale dönmeleri çok daha kolay olurdu...Açık lise

Yazının Devamı

Hangi vakıf üniversitesi ne kadar üretken?

20 Aralık 2006

Yayın sayıları da elbette önemli. Zaten kaynak aktarımı yapılırken bu durum da özellikle göz önünde bulunduruluyor. Ama, sanki arada bir çelişki de yok değil. Eee YÖK'ün yaptığı hangi iş doğru ki, bu doğru olsun diyenleriniz çıkabilir. Haksız da sayılmazlar. Keşke çok daha güvenilir ve çok daha objektif kriterler olsa. Ama nerdeee...2005 verilerine göre üniversitelerin Fen, Sağlık ve Sosyal Bilimler'deki yayın sayıları şöyle:Başkent (379), Bilkent (297), Koç (114), Yeditepe (107), Sabancı (98), Fatih (66), Atılım (50), Çankaya (44), Işık (37), TOOB (30), Kadir Has (23), Doğuş (21), Bilgi (21), Maltepe (16), Kültür (14), Bahçeşehir (10), Haliç (8), İstanbul Ticaret (7), İzmir Ekonomi (7), Beykent (6), Ufuk (1), Çağ (0), Okan (0), Yaşar (0).Tıp fakültesi olan üniversiteler, her zaman olduğu gibi yine bir adım önde. Çünkü, vakaya dayalı yayın sayısı, diğer alanlara göre onlarda çok daha fazla. Yayın sayılarının objektifliğine gölge düşüren bir başka uygulama ise bazı üniversitelerin yayın sayısı yüksek olan öğretim üyelerini özellikle transfer ederek, ortalamalarını yükseltmeleri. Ne kadar etik, ne kadar değil, o tartışılır. Ama, genel kaliteyi yükseltme yerine böylesi arayışlara

Yazının Devamı

Dava ehliyeti olmayan TÜBİTAK

19 Aralık 2006

Söz konusu son durum, bir soru önergesiyle Başbakan Erdoğan'a yöneltildi. CHP Uşak Milletvekili Osman Coşkunoğlu'nun dile getirdiği sorular arasında Başbakan'ın bu konudaki suskunluğu ve yaratacağı yasal sorunlar da var. İşte önceki gün, Başbakan Erdoğan'ın cevaplaması isteğiyle TBMM Başkanlığı'na verilen soru önergesi:"1. 13/10/2005 tarihinde Denizli Milletvekili Mustafa Gazalcı tarafından 5 ana başlık altında toplanan ve TÜBİTAK ile ilgili yargı kararlarının hâlâ neden uygulanmadığı ve ne zaman uygulanacağına dair size bir soru önergesi verildi. Bu soru önergesine yanıt verilmedi.a. Neden yanıt vermediniz?b. Söz konusu soruların yanıtları nelerdir? 2. 21/02/2006 tarihinde Samsun Milletvekili Haluk Koç tarafından 3 ana başlıkta toplanan, TÜBİTAK ile ilgili yargı kararlarının uygulanmasına dair bir soru önergesi daha verildi. Buna verilen cevapta yargı kararlarının uygulandığı söyleniyordu; ancak bu uygulamanın ne olduğundan bahsedilmiyordu. Bunun üzerine 13/04/2006 tarihinde Haluk Koç tarafından bir soru önergesi daha verildi ve 21/02/2006 tarihli soru önergesine verilen cevabın neden kabul edilemez olduğu açıklanarak, "Sn. Başbakan, konusu ve içeriği son derece açık olan yargı

Yazının Devamı

Okullarda saç, kıyafet ve cep telefonları

17 Aralık 2006

Eğitim bir disiplin işidir ve disiplin kıyafetle başlar diyen çok okul yöneticisi gördüm. Bu durumu hiç önemsemeyenler de var. Oysa, Milli Eğitim'in tek kılık kıyafet yönetmeliği bulunuyor.Peki bu konuda ne kadar katı ve nereye kadar esnek olmak gerekiyor? Sorunun cevabına geçmeden önce, dünyadaki duruma bir göz atmakta yarar var. Gelişmiş ülkelerin pek çoğunda kıyafet serbestisi var. Liselerde saç sakala karışan da fazla yok. Özellikle Amerika'da. Peki, marka çılgınlığı var mı? Evet demek yanıltıcı olur. Her okul kendi gelenekleri çerçevesinde, kıyafet çeşitliliğini standart hale getirmiş. Herkes her istediğini giyebiliyor ama öyle uçuk kaçık kıyafetler fazla yok.Serbest kıyafetle özgür düşünce arasında korelasyon kuranlar yok değil. Önlükler ve tek tip formalar, tek tip öğrenci yetişmesine neden oluyor diyenler ile soran, sorgulayan, düşünen gençler yetiştirilmesini isteyenlerin aynı noktada buluşması biraz da bu yüzden...Saçlara gelince; üç numaraya vurulmuş kabak kafalar mı daha özgür düşünce üretiyor yoksa lüle lüle saçları omuzlarına kadar düşen kafalar mı? Bu da ülkeden ülkeye, okuldan okula, öğrenciden öğrenciye değişiyor.Peki şu anda ülkemizdeki durum ne?Kılık kıyafet

Yazının Devamı

Hangi vakif üniversitesi?

16 Aralık 2006

Hangi üniversite ne kadar yardım alıyor ya da hiç almıyor konusuna girmeden önce isterseniz gelin, bu yardım hangi koşullarda gerçekleşiyor, hangi kriterler aranıyor, onlara bir göz atalım: En az iki öğretim yılını tamamlamış olması, Öğrencilerinin en az yüzde 15'ine eğitim-öğretim masraflarını karşılayacak düzeyde burs vermesi, Kadrolu öğretim sayısı, yurtdışında görev yapan Türk uyruklu öğretim üyelerinden geçici olarak görevlendirilenler ve öğrenci başına düşen öğretim üyesi sayısı ile öğretim üyelerinin uluslararası bilimsel yayın sayıları, ÖSS'de ilk yüzde 5'ten de öğrenci alması ve genel puan ortalamasının devlet üniversitelerinin ortalamasından düşük olmaması... Daha başka kriterler de var ama en önemli olanı bunlar. Genele bakıldığında kaliteyi artırıcı unsurlar söz konusu. Yani bir anlamda akredite olarak kabul edilmesi abartılı bir değerlendirme sayılmış olmaz... Vakıf üniversitelerine, her yıl 10 milyon YTL yani 10 trilyon lira civarında devlet yardımı yapılıyor. Yüzlerce trilyonluk üniversite bütçelerine bakıldığında büyük bir para değil. Ama, çok sıkı yardım koşulları olduğu için bir anlamda devlet nezdinde akredite olma özelliği taşıyor. Yani yardım alanlar bir

Yazının Devamı

Eğitimin amacı ne?

13 Aralık 2006

Gerçekten bu problemin sil baştan yeniden ele alınıp "amaçların" yeniden ve herkesin kabul edeceği şekilde yeniden düzenlenmesi gerekiyor.Tamam eğitim şart da, nasıl bir eğitim ve ne için eğitim sorularına inandırıcı cevapların bulunmasının zamanı geldi de geçiyor.Eğitim, sosyal gelişim için mi, bilgi hamallığı için mi, yaşam için mi, istihdam için mi, yoksa bizde olduğu gibi sınavlar için mi? Madde sayısını olabildiğince artırabiliriz. Çünkü her ne kadar kâğıt üzerinde belli amaçlar var gibi gözüküyorsa da, iktidardan iktidara, okuldan okula, öğretmenden öğretmene, aileden aileye değişen farklı amaçlar öylesine çok ki! Hemen herkes de kendi içinde haklı!Bir imam hatip öğrencisinin eğitimden beklentileri ile fen lisesi öğrencisinin beklentileri çok farklı. Yine aynı şekilde Van'daki bir öğrencinin eğitimden anladığı ile İstanbul'dakini ortak noktada buluşturmak hiç de kolay değil.Cumhuriyetin ilk yıllarında Tevhidi Tedrisat Kanunu yani eğitimin birleştirilmesi kanunu ile ortak amaç ve ortak hedefler doğrultusunda yeniden yapılanmanın gerekçesi buydu. Eğitim deyince ortak bir düşünce platformu oluşsun. Ama nerede?..Yaşam hakkından sonra, en temel hakların başında eğitim hakkı

Yazının Devamı