Abbas Güçlü

Abbas Güçlü

aguclu@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


     Üniversiteden mezun olalı 22 yıl olmuş. Bugüne kadar hiç oturup bunun hesabını yapmamıştım. Milliyet'te de 20'nci yılım. Yıllar ne kadar da hızlı geçiyor.
Perşembe akşamı, Ankara'da hocalarımız ile bir araya geldik. Bazıları ile kontağımız zaten hiç kopmamıştı. Ama pek çoğunu 22 yıl sonra ilk kez gördüm. Farklı bir duygu. O yıllara, hep birlikte, uzunca bir yolculuk yaptık. Keyiflendik ama bir o kadar da üzüldük.
12 Eylül öncesiydi. Anlatılan anılarda hep terör ve şiddet vardı. Sık sık bombalanan okulumuz, yaralanan ölen arkadaşlarımız ve Ecevit ile Demirel arasındaki kısır siyasi çekişmeler. Ne kadar da ürkünçtü...
Şimdi düşünüyorum da ne günler yaşamışız. Şu anki öğrenci arkadaşlarımızın pek çoğu belki o zaman daha dünyaya gelmemişlerdi. Ya da henüz ilk adımlarını atıyorlardı. Belki de bu yüzden olsa gerek üniversiteli olmanın tadını yeterince çıkartamıyorlar...
O anlı şanlı hocalarımızı hâlâ dimdik ayakta gördüm. Evet saçları hepten beyazlamış, kimi gözlük takmış, kimi de biraz kilo almış ama sesleri hiç değişmemiş. Demek ki yıllar her şeyi alıp götüremiyor. Seslerindeki o otoriter hava, kadife yumuşaklığındaki sevecenlik, zor günleri birlikte atlatmanın dostça söylemi hiç değişmemiş.
Bir an için gözümü kapatayım, hocalarımı seslerinden tanıyabilir miyim diye aklımdan geçirdim. Ama birkaç saniye sonra teste bile gerek kalmadı. Hep o aynı sesler. Tıpkı ilkokul ve ortaokul öğretmenlerimin sesleri gibi hâlâ kulağımda. Görüntü ile bütünleşince de anlamı bir başka oluyor...
O günkü adı ile Endüstriyel Sanatlar Yüksek Öğretmen Okulu, şimdiki adıyla Endüstriyel Sanatlar Eğitim Fakültesi, adı üstünde bir öğretmen okulu. O yıllarda tüm öğretmen okulları gibi Milli Eğitim'e bağlı idi. Sonra YÖK ile birlikte Gazi Üniversitesi bünyesinde yer aldı. O da tüm yüksek öğretmen okulları gibi eski havasını kaybetti...
İlk 3 yılı terör gölgesinde okuduğumuz için öğrencilikten pek bir şey anlayamamıştık. Ama eğitim ve öğretim yine de bugünkünden çok daha iyiydi diyebilirim. 12 Eylül sonrasında okuduğumuz 4'üncü sınıf ise çok çabuk geldi geçti. O dönem öğrencilerinin içinde keyifli bir öğrencilik hep ukde kaldı. Sanıyorum bir sonraki toplantıda arkadaşlarımız ile bir araya geldiğimizde bu durum çok daha fazla depreşecek.
Galatasaray Lisesi'nin her yıl düzenlenen 50 yıllık mezunlara madalya törenine zaman zaman katılırım. Öylesine keyifli oluyor ki. Yaşları 70'e dayansa da hâlâ o günlerin coşkusu içerisinde şakalaşıyor, kur yapıyor, o günleri yaşıyor olmanın keyfini çıkartıyorlar. Bu törenler, bu keyif, öylesine kulaktan kulağa yayılıyor ki tören sırasında sırf bu günü yaşamak için hayata direniyoruz diyenler oluyor...
Geçmişi aranılır ve keyifli kılan sadece özlemlerimiz mi? Bence hayır. Bugün ve gelecek elbette çok daha iyi olabilir. Ama ahh o günler dedirten sadece gençlik mi?..
Özetin özeti: Zaman zaman da olsa geçmişe yolculuk yapmak müthiş keyif veriyor. Bir bahane yaratın ve gidin o mazide kalan günlere. Tanıdık bir ses, tanıdık bir yüz, ortak bir anı, yaşananlar, yaşanamayanlar hepsi de doping etkisi yaratıyor. Tavsiye olunur. Ben şimdiden arkadaşlarımızla bir araya geleceğimiz günleri iple çekiyorum...