Yavuz DONAT
CUMHURBAŞKANI Demirel'in
yeni hükümeti kurma görevini Mesut Yılmaz'a verdiği tarih 20 Haziran 1997'dir.
Bu tarihin üzerinden 108 gün geçti.
Yılmaz'ın kurduğu koalisyon hükümetinin
Çankaya tarafından onaylandığı tarih ise 30 Haziran 1997.
O tarihin üzerinden de
tam 98 gün geçti.
Yarın 99.
Çarşamba 100.
Hükümetin yüz günlük karnesinin
başarılarla dolu olduğunu, toplumu heyecanlandırdığını, insanlara umut verdiğini söyleyebilmek çok zor.
* * *
TURGUT Özal, siyaset sözlüğüne yeni bir deyim getirdi:
- Alternatifimiz yok!..
Çok hoşuna gitmiş olmalı ki, daha sonra Prof. Çiller de aynı sözlere sarıldı:
- Alternatifimiz yok!..
Şimdi bir de ne görelim?
"Yeni hükümetimiz" de aynı sloganı diline dolayıvermiş:
- Alternatifimiz yok!..
Alternatifsizlik söylemi,
demokrasiye inançsızlıktır.
Eğer bir siyasi iktidarın alternatifi yoksa, orada demokrasiden söz etmenin de olanağı yoktur.
Bu
yakışıksız deyimin bir daha girmemek üzere,
siyaset sözlüğünden atılmasını öneririz.
* * *
SİYASETTE her şey
sonucuyla ölçülür.
Sonuç ise
"mutfaktır."
Bugün dargelirlinin tenceresinde
"aş değil, taş kaynıyor."
100 günde taşın yerine et koyabilmenin elbette olanağı yok.
Ama
iyileşme yönünde ciddi adımlar da yok.
Biz serbest piyasa ekonomisini yıllardır
topal olarak uyguluyoruz.
Bu ekonominin
iki ayağı var:
1. Serbest bırak.
2. Kontrol et, herkesi kayıt içine al.
Biz
"serbest bırak" maddesinde pek başarılıyız.
Ama ya ikinci madde?
Onu rafa kaldırdık.
Kayıtdışı ekonominin üzerine gitmek yerine
borç almayı tercih ettik.
Hükümet ilk 100 günde
bu yapısal bozukluğu gidermek için hangi reformu gündeme getirdi?
100 günde, Bülent Ecevit'in bir sözü var ki,
altın harflerle duvarlara yazılmalı:
- Bir enflasyon lobisi oluşmuş, aşamıyoruz.
Evet
iki milyonluk bir lobi...
"Enflasyon vergisinin tahsilatını" bu kesim yapıyor.
* * *
BİR hükümet 100 günde elbette her şeyi çözemez.
Ama ortaya
büyük hedefler koyar.
Örneğin
"siyaset reformu" der.
"Hukuk reformu" der.
"Sosyal güvenlik reformu" der.
Ve
paketlerini halkın önüne serer.
Biz 100 gün boyunca
böyle iddialar göremedik.
Ya siz?
* * *
DEVLET, gırtlağına kadar savurganlığa boğulmuş.
Bakan Metin Gürdere'nin
kayıp otomobillerin peşine düşmesi, savurganlığın boyutunu göstermesi bakımından
"son zamanların en önemli örneği."
Bülent Ecevit
bir şeyler yapmak istedi.
Yerli otomobile bindi.
Ama
işin gerisini getiremedi.
Oktaklarına
"benim bu adımıma destek vermezseniz çekilirim" diyemedi.
Ve
savurganlıkla mücadele politikası kamuoyunca alaya alınan bir vurgulamaya dönüştü.
Kimi, Bülent Bey'i
"merkeple makamına gönderdi."
Kimi de
"el arabasına bindirerek."
* * *
BİR hükümetin değerlendirilmesi için
bazı süreler vardır.
İç kamuoyu için bu süre 100 gündür.
Dış kamuoyu için ise 6 ay... 180 gün.
Sonra hükümetin
"resmi" ortaya çıkar.
İlk 100 günün fotoğrafı
"silik... Flu..."
Verilen büyük avans iyi kullanılmamış.
Altıncı ayın sonunda da
aynı fotoğrafı görmeliyiz.
* * *
BU hükümet
bir mücadelenin sonunda göreve gelmedi.
Bir
siyasi zafer kazanmadı.
Zahmetsizce geldi.
Giden hükümetin
"kaza yapması... Kırmızı kart ile oyun dışı kalması" üzerine geldi.
Ve
kolayca iktidar olmanın tembelliğini bir türlü üzerinden atamadı.
* * *
YAYINDA bir teknik aksaklık olur ve ekrana
"manzara" gelir ya...
Büyük umutlarla kurulan bu hükümet bize manzara seyrettiriyor.
Oysa toplumun talebi mazara seyretmek değil.
Dileğimiz hükümetin silkinmesi.
Ve kendine gelmesi.
Yazara EmailY.Donat@milliyet.com.tr