Sinemamız sahnelerden ibaretUğur Yücel’le aşk, ölüm, Balalayka ve İkinci Bahar’ı konuştukNilgün Cerrahoğlu / Pazar Sohbeti"Çocuk yaşımdan beri hayatı seyrettim ben" diyor Uğur Yücel: "Böyle bir ilişkim var hayatla. Seyrettiklerimi aktarmak ihtiyacındayım şimdi..."
İlk romanı "Erguvan Mevsimi Yakında Karlar Altında Kalacak" ve çekmeye hazırlandığı ilk filmi "Yazı Tura" böyle bir birikim ve patlamanın sonucu. 2001’e çok hızlı giriyor Uğur Yücel. "Erguvan Mevsimi..." 2001’in bahar aylarında OM yayınlarından çıkacak. Bir prodüktörle anlaşır anlaşmaz da ilk gerçek yönetmenlik sınavını vermek üzere "Yazı Tura" ile kamera arkasına geçecek. Prodüktörlüğünü üstlendiği bir de TV dizisi var projeleri arasında.
"Zaman zaman saldım kendimi çayıra, mevlam kayıra pozisyonunda hissettiğim olmuyor değil" diye eklemeyi unutmuyor düşlerini aktarırken: "Büyük büyük laflar çıkıyor ağzımdan. Başarısız demeyeyim ama kötü bir iş çıkarırsam bilin ki önce bunu kendim göreceğim..."
Zamansız ölümünün ardından Kemal Sunal’dan devr aldığı Balalayka’daki "Necati" rolünü de en çok, Sarp kapısının öte yanında bilmediğimiz bir dünyanın kapılarını araladığı için sevmiş Yücel. Batum’un o kendine özgü evrenine, "mikrokozmosuna" hayran kalmış. Rus oyuncuların yalnız sanattan geçen o "yeryüzü duruşlarına" bayılmış.
"Bizim oyuncuların altından kalkamayacağı bir eğitimden geçmiş hepsi" diyor: "Dört - beş yıl boyunca sabah 9, gece 12 yalnız tiyatro yapmışlar. Gönüllerinde bugün hala Moskova’da oyuncu olarak ayakta kalabilecekleri küçücük bir tiyatro bulmak var. Lüks ve para gibi özlemler yok hayatlarında. Lüks bir restorana ilk defa burada, Türkiye’de ayak bastı çoğu..."
Balalayka ölümle içli dışlı bir film. Bir tabutun yolculuğuyla başlıyor ve bitiyor. Startı da Kemal Sunal’ın ölümüyle oldu. Nasıl bir iz bıraktı sizde?
- Sanki bir vasiyetle girdim ben bu filme. Tabutun bir yerine bir omuz vermek gibiydi benim için... Film de öyle bir vasiyetle başlıyor.
Ölümün kokusu... Bir yaşam - ölüm muhasebesi yaptınız mı?
- Böyle yola çıktım. Batum’a vardığımda başka bir dünyayla karşılaştım. Hiç tanımadığım insanlar. İlk defa çalışacağım. Onlarca yüz. Balalayka’nın yolculuğunu bire bir yaşadım. Necati gibi oraya bir tabut almaya gittim. Ve otobüsle film boyunca yaptığım yolculuk sırasında arkamda hep bir tabut vardı... Ölüm temasının üzerimde bir koku yarattığını söyleyebilirim. Biraz sarsıcıydı o anlamda. Gürcülerin ölüleriyle ilişkileri de çok etkiledi beni.
Ne gibi?
- Her kabristanın içinde aile ve oturma grupları, banklar, sandalyeler, masalar var. Haftasonu buluşup orada bir araya geliyor, birlikte şarap içiyorlar. Başka birisi oradan geçerken içebilsin diye kabristanın kapısına da şarap bırakıyorlar. Tüm ölülerinin fotoğrafları var. Tam bir oturma odası...
Kabrin içinde mi?
- İçinde. Demir kapıyı açarak giriyorsunuz ama kapısız, açık olanları da var. Ölülerini bırakmadıklarını hissettim ben orada. Yani "O gitti artık yok. Bizden çıktı. Allah’a yolculuk yapıyor"u kabullenemiyorlar... "Hala bizim içimizde. Ona geliyoruz! Şu resimde. Şurada duran adam..." şeklinde konuşmaya devam ediyorlar. "Onu". İki Türk çocuk sınırda motosikletle denize uçmuş örneğin. Tam uçtukları yerde mezarları. Motosikletle ufuklara bakan iki çocuk resmi var mezar taşının üzerinde. Haftasonları gelip orada oturuyorlar. Onların sevdiği çiçekler, yiyecekler bırakıyorlar mezara...
O ikinci gökkubbe... Başka nasıl yaşadınız Gürcistan’ı?
- Batum’a hiç gitmemiştim. İlk fırsatta tatile gitmek istediğim bir yer. Olağanüstü bir mimarisi Gorki ve Çehov’un evleri var. Oraya yazı yazmaya giderlermiş. Palmiyeler falan Akdeniz gibi tuhaf da bir coğrafyası var. Fakir bir yer aslında. Ama fakirlik azgın bir saldırganlık yaratmamış insanlarda. Hayat gündelik yaşamla sınırlı ve insanlar bunu değiştiremeyeceklerini biliyor. Dünyanın genelinden değil sadece kendilerinden haberdarlar. Öylesine doğal ve sahici geldi ki bu bana... Başka kültürlere ait hiçbir şey yok üzerlerinde. Gençleri de, yaşlıları da böyle...
Kültürel kirlenmeden nasiplerini almamışlar yani...
- Hayır hiç. Bizde kahvede tavla atarlar ya. İşçiler öyle ağaç dibinde satranç oynuyor. Kadın ayçekirdeği satıyor işportada. Elinde kocaman bir roman oluyor. Batum’un üzerinde bir bulut vardı hep. Ve sokaklar, insanlar da öylesine sessizdi ki konuşmalar hep gökyüzüne değip geri dönüyormuş gibi geliyordu bana. Başka bir kubbe vardı sanki Batum’un üzerinde.
Balalayka sizce iyi bir film mi?
- Balalayka benim için "Yapmam lazım!" diye başladığım bir işti. Ama beni zenginleştirdi. Bana bir şeyler yükledi, yeni şeyler düşündürdü ve bazı kapılar açtı. Ama iyi ya da kötü demek sonuçta seyirciye düşüyor.
Yol filmi mi Balalayka? Ölüm üzerine söylenen bir
son söz mü? Aşk filmi mi?
- Aşk bence. Her şeyi başlatan ve bozan aşk çünkü. Aşk için Rusya’ya gidip, ölen biri var. Aşk sayesinde kendi iç dünyasıyla yeniden buluşan bir Necati var. Ama aşk yenik çıkıyor filmden. Bir yerlere götürmüyor sonuçta insanları.
Beklentinin aksine ciddi, az gülen birisiniz. Necati’de Uğur Yücel de var mı biraz?
- Cumali ve Ali Nazik için de söylemişlerdi bunu. Necati için ilk kez siz söylüyorsunuz. Çoğu insan aksine "Şaşırdık, kafamızdaki Uğur Yücel çok farklı. El, kol, mimiklerini çok kullanan biri. Filmde gördüğümüz adam her şeyin çok uzağında" diyor. Ama oynadığımız tüm karakterlere kendimizden bir şeyler taşıyoruz biz. Oyunculuk bu: Ruhun başka bir ruha göç etmesi... Kendi ruhundan başka bir adamın ruhuna göç etmek. Bir Necati değilim ben. Ama onun çağırdığı bir şeyler de var içimde.
Oyunculuk değil yönetmenlik yapmak istiyorsunuz artık. Neden?
- "Türk standartları" diye bir şey kabul etmiyorum ben. Bizim ölçülerimizde iyi oyuncu, bizim ölçülerimizde iyi film deniyor... "Bizim ölçülerimiz" hayal gücü kıtlığı, teknik yetersizlik ve düşünüleni söyleyememe gibi özgürlük özürleri aslında. "Bizim ölçülerimiz" artık terk edilmesi gereken bir kriter. Bir İran, bir Çin sineması var bugün. Sansürün Allah’ı ile çalışıyorlar. Ama hayal güçlerini kullanıyorlar. O filmleri izleyip alkışlıyorsam eğer ben kendim nerede duruyorum diye düşünmeye başladım.
Yönetmenlik sinemada bir çıta arayışı mı sizin için?
- Evet. Uluslararası standardı olan filmlerde - Hollywood, Çin, İran filmi olsun - özgün bir
dünya var. Kendilerine ait bir dünyaları var adamların. O dünyanın içinde bir sinema müziği yaratıyorlar. Sinema anlamında böyle bir müzik kurulamıyor henüz bizde. Bizim sinemamız sahnelerden ibaret. Bir sahne görüyoruz göz boyuyor. Ya da göz boyamıyor, doğrudan kalbimize bir şey çarpıyor. Yüreğimiz yerinden kalkıyor ve heyecan duyuyoruz. Arkadan öyle bir sahne geliyor ki, insan şaşırıyor: Top buralarda dolaşırken şimdi ne oldu da yere düştü ve bunu kim kaldıracak diye soruyorsunuz. Bir önceki sahne ve bunu aynı yönetmen mi çekmiş diyorsunuz. Böyle bir kütle var içimde beni boğan ve sıkan. Bununla hesaplaşıyorum. Buradan da bir görüntüler, dil, müzik bütünlüğü olan bir şeyler çıkacağına inanıyorum.
‘Stand-up defterini kapattım...’ Yazı Tura"nın konusu Güneydoğu’yla ilgili. Aktörleri belli mi? - İki oyuncu belli şimdilik. Dört gençten birini Olgun Şimşek oynayacak. Ruslardan da biri belli... Garip rastlantı. Benim hikayede de 3 Rus kızı var. Onlardan biri Balalayka’da oynayan Anna olacak...
İkinci Bahar’ın sekiz bölümünü siz yönettiniz. Kamera arkası tecrübeniz var...
- Bir okuldu İkinci Bahar. O okuldan kaçtım. Bu benim ilk filmim olacak.
İkinci Bahar’dan neden kaçtınız?
- Durdurulmasına kırıldım. Duracak dizi değildi o. İkinci Bahar’ın bugünlere geleceğini ben de, Yavuz Abi de, herkes biliyordu. Başladığı ve gittiği bir yer var senaryonun. Bunu kestirmek için prodüktör olmaya gerek yok. Hisle kestirilebilecek bir şeydi bu. Bunu hissetmişken dükkanı kapamak ağırıma gitti. Kırıldım. Başka işlerim vardı. Ama devam etmeyi çok isterdim...
Yapacağınız filme para kazanmak adına yarışma programı sunar mısınız?
- Aşağı yukarı tüm kanallardan yarışma sunuculuğu, astronomik fiyatlar teklif edildi. Hiçbirini kabul etmedim. Orda görmüyorum kendimi. Ama prodüktörlük yapacağım. Dizi hazırlayacağız.
İkinci Bahar gibi mi?
- Hayır. Polisiye furyaları var ya... Ahmet Ümit’in yazdığı bir cinayet hikayesi. Büyük ihtimalle şubatta TRT’de yayına başlayacak.
Roman, senaryo, film yönetmenliği, prodüktörlük... Ağır olmayacak mı?
- Olsun olsun. Çok aşağı çektim kendimi...
Stand - up defterini hepten kapattınız mı?
- Sahneye çıkacağım ama stand - up yapmayacağım artık...
ENTELLEKTÜEL BAKIŞ