Duygu Asena, salı günü ilk interaktif romanını internette yazmaya başlıyor.. Romanda 30 - 33 yaşlarında biri bekâr, biri evli iki kadın var. Bu belli.. Asena, gerisini de okurlarla birlikte gün gün yazacak
Önümüzdeki salı gününün ilk dakikalarında Duygu Asena’nın romanı internette tefrika halinde yazılmaya başlanacak. Yazarın adının seçimini bile okurlarına bıraktığı romanın içeriği de okurların tepki ve taleplerine göre değişebilecek. Türkiye’nin ilk interaktif romanını salı günü ‘www.ekolay.net/ekitap’ adresinde bulabilirsiniz. Kitabı, yazarı Duygu Asena ile konuştuk. İşte sorularımız ve Asena’nın yanıtları:
Türkiye’de ilk kez mi bir kitap internette gün be gün yazılacak? Biz buna ‘yazıldıkça okunan’ roman diyoruz. Türkiye’yi bir yana koyuyorum, bu benim ilkim en azından. Uzun süredir hayatım düz gidiyordu, bu benim için bir heyecan.
Bundan önceki romanlarınızdan farklı olarak her aşamada okurun tepkisini alacaksınız. Bu tepkilere göre gidişatta değişiklikler yapacak mısınız? Kesinlikle. Okur der ki mesela, ‘Kahramanlar bir de şunu konuşsun’. Ben de yeni bir şey yazarım. O yüzden çok eğlenceli bir şey.
Dizi filmler gibi. Seyircinin talebine göre belli karakterler giriyor senaryoya. Tabii, ben de bilmiyorum romanın nasıl yol alacağını. 30 - 33 yaşlarında iki kadın, biri bekâr, biri evli, bir oğlan çocuğu var. Bunlar belli, o kadar.
Bir çeşit tiyatro gibi Ama karakterleri oluşmuş bu iki kadının, değil mi? Evet, öbürü daha özgür yaşayan, tek başınalığı seçmiş, böyle kadın kadın, dişi, süslü püslü, öyle bir kadın. Öbürü çok özgür bir hayatı savunurken evlenip bir çocuk doğurmuş, daha içe kapanmış, daha düz ama çok mantıklı ve akıllı bir kadın.
Roman bu iki kadının arasında mı geçiyor? Evet, ama tümüyle diyaloglardan ibaret, bu iki kadının konuşmasından yani, tiyatro gibi.
Romancının, romanı yazım aşamasındaki yalnızlığı da aşılıyor böylece... Tabii, ama bir zorluğu da olacak, öbür romanlarda bazen iki ay hiç elini bile dokunmuyorsun, şimdi mecburum, her gün yazacağım, zor bir şey. Burada herhalde gazetecilik yardımcı olacak hızlı yazı yazmaya, mutlaka yazmak zorunda oluyorsun ya gazeteciyken.
İki ay planlandı ama.. Kesintiye uğramaz mı bu yazım süreci? Uğramayacak, korkmuyorum. 15 dakikada yazı yolluyoruz ya bazen gazeteye.
Ne kadar sürecek romanın yazımı? İki ay planladım, ama bilmiyorum.
Adı ne olacak kitabınızın? Onu da okurlar önerecekler, seçecekler.
Peki, korkmuyor musunuz, romanım internette okunur piyasada alıcı bulmaz diye? Siz çok satan bir yazarsınız. Yayıncım asla olmaz diyor. Senin 13 sene önceki kitabın hâlâ satıyor diyor.
13 sene önce ilk romanınız “Kadının Adı Yok" yayınlandı. O zamandan bu zamana kitaplarınızdaki kadınlar nasıl bir değişim geçirdi? Daha kendine güvenli. Şimdi daha mücadeleciler çünkü şimdi kazanma ihtimali daha yüksek.
Hâlâ yazdıkları konuşuluyor O zamandan bu zamana kadınlar ve kadın hareketi Türkiye’de çok yol aldı mı? Hayır, çok yol olduğunu düşünmüyorum. Biraz “kurtulabilirim, mücadele edebilirim", kafalarına bir soru işareti girdi o döneme göre, çünkü o dönemde tartışılmıyordu bile bunlar.
O dönem için çok cüretkâr denilebilecek bu ilk romanınızı yazıp yayıncıya verdikten sonra yatağınıza yattığınızda “Yahu, ben ne yaptım" diye sordunuz mu kendinize? Sormadım, çünkü ben kendimle ilgili hiçbir şeyi fazla sorgulamıyorum. Doğru yaptığıma hep inanıyorum ben, öyle bir özgüvenim var.
Peki, “Kadının Adı Yokötan sonra gelen kadın yazar kuşağı sizin söylediklerinizi aştı mı, ileriye götürdü mü? Hayır, hâlâ benim o dönem yazdıklarım konuşuluyor. Ben zamanında bugün söylenen şeyleri zaten söylemişim. Hâlâ da söylüyorum. Yeni bir şey konmadı üzerine.
‘Ben de özgür değilim’ Özgür bir kadın olmanıza karşın, kendinizi yine de kısıtlanmış, bastırılmış hissetiğiniz oluyor mu? Şimdi tabii, ben kendimin kısıtlanmadığını sanıyorum, “yok canım, herşeyi kendime güvenerek yapıyorum" diyorum ama muhakkak, muhakkak olmuştur. Şimdi ilk aklıma gelen, şu anda biriyle sokakta el ele, sarmaş dolaş yürüyemiyorum. Canım sıkılıyor. Niçin? Şunu derler, bunu derler diye değil, bakıyorlar ya, bakılmak hoşuma gitmi-yor, önce bana, sonra yanımdaki erkeğe bakıyorlar.