Haber ne kadar doğru, ayrıntılı, dengeli ve hakkaniyetli olursa olsun, sunumu sorunlu olunca, etkisini ve önemini yitirme riskiyle karşı karşıya geliyor.
2 Ocak tarihli Milliyet’in iç sayfalarında Mafyanın Sivilleri başlığı altında yer alan, Matador Operasyonu ile bağlantılı haberde söz konusu olduğu gibi.
Uluslararası uyuşturucu kaçakçılığının önde gelen isimlerinden Urfi Çetinkaya ile yakın çevresinde İçişleri Bakanlığı müfettişlerinin yaptığı soruşturmaya atıfta bulunulan haberde, Çetinkaya’nın "sağ kolu" olarak tanımlanan Cemal Nayır’ın yanında görevli Hıdır Akkoç’un ifadelerine geniş yer ayrılıyordu.
Akkoç, "Nayır ile görüşürlerdi" dediği isimleri de sıralıyordu haberde. Bunlar arasında DSP milletvekili Rıdvan Budak, DYP milletvekili Kamer Genç, Sivas Belediye Başkanı Osman Seçilmiş ve Suşehri Belediye Başkanı Sedat Sel vardı.
Milliyet, ifadelerde adı geçen bu kişilerin konuyla ilgili görüşleriyle de beslemişti haberi. Dört kişi de Nayır ile tanışıklıklarını kabul ediyordu.
DSP milletvekili Rıdvan Budak, bu yayına itiraz etti. Gerekçesi, "Başlığın, haberin içeriğini de aşacak şekilde ağır itham taşıması."
Şunları yazmış Budak:
"Verilen başlıkla haberin içeriğinin açıkça örtüşmediği açıkça görülmektedir. Matador operasyonu kapsamında tutuklanmış olan bir kişinin ifadesinde ismimin geçmesine dair haberler basında her nedense temcit pilavı gibi ısıtılıp sunulmaktadır. Haberdeki fotoğraf, Milliyet gazetesinde ikinci kez yayınlanıyor. Bu başlığı atan kişiler, tanıdıkları herkesin, sıktıkları her elin ve ziyaret ettikleri her büronun sahibinin kefili olabilir mi?"
"Ben bir siyasetçiyim. Her ilişkim açıktır. Her gün görüştüğüm, ziyaret ettiğim yüzlerce kişiden güvenlik belgesi istemeyi düşünmedim. Her tanıdığımın sırrını ve varsa gizli işini bilemem. Gizlisini saklısını bilmek, devletin ilgili birimlerinin işidir."
"Cemal Nayır’ı 30 yıla yakın bir süredir birlikte çalıştığım bir sendikacı arkadaşımın amca oğlu olması dolayısıyla tanırım. Operasyondan aylarca önce, Meclis’teki odama gelerek bilgime başvuran polis müfettişlerine de, bunları hiç saklamadan, gizlemeden açıkladım... Gayrimeşru hiçbir işin ve ilişkinin içinde olmadım.
"Haberi cazip kılmak için atılan başlık yakışıksız ve çirkindir."
Milliyet Genel Yayın Yönetmeni Mehmet Y. Yılmaz’ın yanıtı:
"Burada temel bir problem var. Cemal Nayır’la bir milletvekilinin tanışıyor olması ilginç. Bu haberle fotoğraflar görüldükten sonra Budak’la da konuşuldu. Onun açıklamaları haberde yer almakta. Problem burada başlıkla ilgili. Başlık, bir gün önceki ‘Mafyanın polisleri’ başlığına gönderme yapıyor. ‘Mafyanın sivilleri’ deniyor. ‘Mafyanın polisleri’ başlığı doğruydu, çünkü eroin kaçakçılarının işlerini yürütmek için kullandıkları kişilerdi o polisler. Ama, ilgili kişilerin açıklamalarının da yer almış olmasına rağmen, ‘Mafyanın sivilleri’ hatalı olmuştur. Bu hatadan ötürü özür diliyoruz."
9 Ocak tarihli Milliyet’in birinci sayfa manşeti, Kırıkkale’deki bir güvenlik operasyonunun ayrıntılarına ayrılmıştı.
Bravo Müdür Bey başlığı altında, Kırıkkale Emniyet Müdürü Hayrettin Gök’ün talimatıyla kentteki internet kafelerden toplanan 130 çocuğun, "18 yaşından küçüklere yasak olan yerlere girdikleri" gerekçesiyle gözaltına alınmasının öyküsü anlatılıyordu. Bir salona toplanıp basına gösterilen çocuklar utançla yüzlerini kapamış, veliler de bu uygulamayı protesto etmişti.
Mete Vardal 47 yaşında, Eskişehirli bir okur. "Emniyet Müdürü.." diye yazmış, "..okullardan kaytaran, hemen tüm zamanlarını bu tür internet salonlarında geçiren gencecik beyinleri toplayıp onlara nasihat etmiş ve bu tür kafelerin sahiplerini uyarmış. Bu olayın bu kadar çarpıtılarak, sanki çocukları hapse atan biriymiş gibi lanse edilmesine hayret ediyorum. Müdür sizce ne suç işlemiştir, merak ediyorum."
Sait Yavuz, "Resimlerden çocukların yaşlarının ne kadar küçük olduğu fark ediliyor. Yanlış kullanılırsa (porno, şiddet..), internet psikolojide birtakım zararlara yol açabilir. Kafe sahiplerinin yaş kontrolü yaptıklarını sanmıyorum. Haberin amacını anlamadım. Ayrıca, resimleri biraz daha flu yapsaydınız daha iyi olurdu" diye yazmış.
Şenay Güleç, internetin amaç dışı kullanımının yaygın olduğunu belirterek, "bu konuya daha duyarlı olmanızı, yüzeysel kararlar vermemenizi beklerdim" diyor.
Tepkileri Mehmet Y. Yılmaz değerlendiriyor: "Yaşları 12 - 16 arasındaki çocukları internet kafelerden toplayıp polislerin gözetiminde ite kaka arabalara doldurup, basının karşısına çıkarıp, velilerini de yanına çağırıp teşhir etmek dünyanın her yerinde aşağılık bir davranıştır."
"İkincisi, Türkiye alım gücü kıt bir ülke. Dolayısıyla internet kafeler evinde bilgisayar bulunmayan çocuklar için onunla tek karşılaşma ortamı. Burada aklı başında olan bir kamu yöneticisinin yapması gereken şey, internet kafeleri gözetime almak, orada çocuklara zarar vermeyecek işlerin yapılmasını sağlamaktır. Bu çocukların oraya girmesini engellemek değil. O çocuk orada neyi kötü yapıyor olabilir? Porno veya şiddet içeren sitelere bakıyordur. Bir kamu yöneticisi için bunu denetlemek zor bir şey midir? Değildir. Kırıkkale gibi küçük bir yerde hiç zor değildir. Bu tür yerlere sivil görevli gönderirsiniz, neyin izlendiğini denetler. Bilgisayarlara bakıp, en son girilen 10, 20, 50 veya 100 sitenin adreslerini orada görmek mümkün. Zararlı olan sitelere girilmesine, sigara içilmesine, yaş sınırı altındaki çocukların buralara girmesine izin veren kafeler hakkında gerekli işlemleri yaparsınız. Bu kadar basit.. Oyun oynamak ise çocuğun bilgisayarla tanışması için olmazsa olmaz koşuldur."
Yorum: Milliyet’in konuştuğu velilerin önemli bölümü, çocukların operasyon dolayısıyla korku ve travma yaşadıklarını anlatmışlar. Haber, bir güvenlik operasyonundaki "yöntem yanlışlığına" işaret ediyor. Polisin aşırı reaksiyon gösterip, yanlış kişilere karşı tedbir almasına dikkat çekiyor. Çocukların uyarılması gerekiyorsa, bunun okullarının yönetimi tarafından yapılması en uygunu olacaktı.
Habere yönelik eleştiriler haklı değil. Ama, belli ki, kamu yetkililerinin neyi, neye göre yanlış yaptığı kimi okurlar tarafından tam anlaşılamamış. İnternet kafelerine ilişkin uygulamanın neyi öngördüğü, hangi yetkileri tanıdığı resmi genelgelere dayandırılarak belki daha net olarak gösterilebilirdi.
Resimler yeterince flu. Çocukların ikisi dışında tümü yüzlerini utançla kapatmış.
11 Ocak tarihli Milliyet’te 5. sayfada yer alan bir haber, Kahramanmaraş’ta dünyaya gelen yapışık ikizlerle ilgiliydi.
İkizler, Çukurova Tıp Fakültesi öğrencileri arasında inceleme ve tartışma konusu olmuş, stajyerler arasında bir de anket yapılmıştı. Öğrencilerin
yüzde 55’i "böyle yaşamaya devam etsinler" derken, yüzde 45’i "birini feda edelim" görüş belirtmişti.
Haberin başlığı, Ayırmayalım da Besleyelim mi? idi.
Altı okurun tepkilerinin özü aynıydı: "Milliyet’e yakışmayacak ölçüde kaba, düşük seviyeli, acımasız bir ifade biçimi.."
Mehmet Y Yılmaz bu eleştirilere katılmıyor. "Kaba ve acımasız bulunması gerekenler, tıp fakültesinin öğrencileri. Bunlar arasında bir anket yapılmış ve yarısına yakını ‘biri feda edilsin’ kanısına varmışlar. Bu bakış, biraz bizim topluma özgü bir bakış. Bir zamanlar Kenan Evren de ‘asmayalım da besleyelim mi?’ diye bir fikir ortaya koymuştu. Ona gönderme yapan bir şey. Başlık bu toplumsal eğilimi zekice eleştiriyor.." diye yanıtlıyor Yılmaz.
Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dekanı Zekeriya Beyaz’a üniversitede düzenlenen saldırı, 9 Ocak tarihli Milliyet’te Dekana Bıçak başlığıyla verilmişti.
Alt başlıkta "Aykırı görüşleriyle tanınan Zekeriya Beyaz kürsüde üç yerinden bıçaklandı" deniyordu.
Hayrünnisa Çölgeçen soruyor:
"Aykırı kelimesi bana tuhaf geldi. Beyaz, neye ve kime göre aykırı oluyor? Şeriatçılara göre mi, laiklere göre mi? Anlayamadım. Bir açıklama lütfen.."
Selçuk Aktaşlı öneriyor:
"Aykırı sözcüğünü doğru bulmadım. Bence ‘ılımlı’ veya ‘tartışmalı görüşleriyle tanınan’ denebilirdi."
Mehmet Y. Yılmaz’ın yanıtı:
"Çıplak
namaz kılınabileceğini savunan bir insan, nereden bakarsanız bakın, genel eğilimin dışında bir bakışı savunmaktadır. Buna da ‘aykırı’ denir. Dünyanın her yerinde bu böyledir. Bir bakışın ‘aykırı’ olması, onun kötü veya olumsuz olduğu anlamına da gelmez."