01.11.1998 - 00:00 | Son Güncellenme:
Prestij Ailesi'nin ilk tohumları Mahsun Kırmızıgül'ün, bir milyona yakın satan kasetinden payına düşen 3 milyar lirayı almayıp, patronu Hilmi Topaloğlu'na vermesiyle atıldı. 1990'larda hızla yükselen Kırmızıgül'ün hedefi İbrahim Tatlıses'in tahtına oturmaktı. Bunun için de "uzaylı" diye dalga geçilen Mustafa Topaloğlu'nun verdiği fikri uygulayacaktı.
Zaman kaybetmedi Mahsun. Kazandığıyla ünlü isimleri transfer etmeye başladı. Şirketin kapıları Doğu'dan gelen, gariban ama yakışıklı, masum, harbi ve tabii ki yetenekli gençlere açıldı. Seçimlerini "kendi gibi" olanlardan yana yapıyordu. Bu nedenle Özcan Deniz, Alişan, Küçük Onur, Haluk Levent, Murat Göğebakan, Songül Karlı ve diğerlerinin yaşam öyküleri birbirine benziyordu. Paralo: "Delikanlılık"tı. Küçük Onur, annesinin çalıştığı gazinonun tuvaletinde, kulislerde şarkı söylerken keşfedilmişti. Özcan Deniz, fabrika işçiliği yaparken 13 yaşında eğlenmek için gittiği barda şarkı mırıldanırken bulunmuştu. Alişan'ın durumu da farklı değildi. Keşifler daha sonra "düşman" ilan edilecek olan Hasan Topaloğlu yapmaktaydı.
Gariban edebiyatı
İlk çıkan albümler satış rekorları kırmıştı. Hayatları boyunca para ve şöhret yüzü görmemiş gençler birbirilerine daha çok sarılmaya başlamışlardı. Çünkü davetlerde yalnız başlarına horlanıyorlardı. Halbuki beraberken birbirlerinden güç alıyorlardı. Aralarına yeni giren çömezleri giyim kuşam konusunda bir anda değiştiriyor, üyenin sosyal kariyerini elleriyle hazırlıyorlardı. Yeni üye hemen Damat Tween'den giydiriliyor, Erol Atar'a fotoğrafları çektiriliyor, kaset kokteyllerinde grubun içinde gülümsüyordu. Bir şey sorulacak olsa, "Mahsun abim. Onsuz adım atmam. Biz bir aileyiz," deniliyordu. Kırmızıgül iki yıl önce katıldığı bir ödül töreninde duygulanarak seyircilere dönmüş ve şöyle söylemişti: "Tüm sanatçılarımız size feda olsun. Güle güle kullanın." Hemen yanındaki sevgilisi Seda Sayan, "Sus! Hepimizi rezil ettin," diyerek onu haşlamıştı.
Seda Sayan evde "sevgili", şirkette "yenge", sokakta "sadece arkadaş"tı. Kaset çıkarmak üzere anlaştığı Kırmızıgül'e aşık olmuştu. 3.5 yıl süren ilişkileri sırasında eve kapanmış, dekolte pozlara son vermişti. O da "delikanlı kadın" tavrıyla dolaşıyordu.
Aşk bitince iş de bitti. Şirketinden ayrılan sanatçıları tehdit ettiği söylenen Kırmızıgül, eski sevgilisinin arkasından binlerce laf etti. Sayan en çok, "Geldiğinde kasetleri 60 bin satıyor, TGRT'de küçük bir program sunuyordu. Biz ondan 600 bin kaset satan bir kraliçe yarattık," sözlerine kızmıştı.
Kurallara uymayan kovulur
Derken Kırmızıgül, her yere birlikte gittikleri için antipati toplamaya başlayan grup için tarihi açıklamayı yaptı: "Burası özel bir şirketidir. 80 kişiyiz. Öyle herkesi almayız. Çünkü biz bir aileyiz. Şimdi bizden görüp aile olanlar var. Ama beceremiyorlar." Kastettiği kişi Tatlıses'di. Aileye girişin kuralları katıydı. Delikanlılığı esas alan erkek şarkıcılar sözlü bir anayasa yapmışlardı. Şirkete alınacak kişinin adı sansasyona karışmayacaktı. Evlilerden düzgün aile yaşamı olanlar, bekarlardan sık sık sevgili değiştirmeyenler tercih ediliyordu. Burnu büyük, şımarık, snob tavırlı kişilere yer yoktu.
Bu kriterlere uymayanlar şirketten atılıyordu. Seren Serengil özel yaşamına dikkat etmediği, "Bana gereken önemi göstermiyorsunuz. Şirkete verdiğim paraları Seda Sayan'ın kasetine harcıyorsunuz," dediği için kadrodan çıkardı. Geçtiğimiz yaz Yavuz Bingöl'ün başına gelenler daha vahimdi. Bingöl'ün özel otosu şehirlerarası yolda bozulmuşdu. Bingöl yardım için plak şirketine ulaşmaya çalışmış ama başaramamıştı. Tesadüfen yoldan geçmekte olan İbrahim Tatlıses'in şoförü ona yardım edip arabasına almıştı. Bingöl de otosu tamir edilene dek Tatlıses'in Bodrum'daki otelinde kalmıştı. Bunu duyan Kırmızıgül ise sanatçısının işine derhal son vermişti. Çünkü Bingöl, kuralları çiğnemiş, düşman safhında yer almıştı!
Birlikte çapkınlık
Grup üyeleri birlikte gezmekle kalmıyorlar bazen birlikte yaşıyorlar. Örneğin, Mahsun Kırmızıgül ev kiralayana kadar Özcan Deniz'in yanında kalmıştı. Klip çekimine Özcan Deniz ve Küçük Onur'u da götürüyordu. Kırmızıgül kendi klibi çekilirken aynı anda Deniz'in klibini yönetiyordu. Üçlü çekimlerden sonra birlikte tatil yapıyorlar. Grubun iftar yemekleri, şirketteki çiğköfte partileri de meşhurdu. Özcan Deniz ve Mahsun Kırmızıgül'ün birlikte çapkınlık yapmaktan çok hoşlandıkları söyleniyordu. Kırmızıgül, "Gün oluyor, Özcan'la ben yer olmadığı için aynı yatakta yatıyoruz. Küçük Onur da, Alişan'la uyumuştur" diyordu.
Küçük Onur'a ev alınırken hepsi birlikte gidip seçmişlerdi. Deniz ve Topaloğlu, Alişan'ın kişiliğine laf uzatılınca canlı yayında televizyon stüdyosunu "basımışlardı". Kibariye, grubun "bacısı" ve "ablası"ydı. Kırmızıgül, "Kibariye'ye laf söyleyen bana laf söylemiş sayılır. Karşısında beni bulur," diyerek çevreye şöyle bir gözdağı veriyor. Adnan Şenses hepsinin ağabeyiydi. Levent'deki şirkete sık uğramıyor ama gidince büyük hürmet görüyordu. Genç Alişan'a, ergenlik çağındaki Onur'a verdiği öğütler ünlüydü: "Adınızı kızlarla, aşklarla yıpratmayın. Okuyun, adam olun. Bizim yaptığımız yanlışları yapmayın." Kapısında harbi delikanlıların korumalık yaptığı Prestij binasında yalnızca dostluk, kardeşlik türküleri söylenmiyordu tabii. Kırmızıgül, Etiler'de yaptırdıkları 10 milyon dolarlık plaza yüzünden son bir yıldır hayli sıkıntıdaydı. "Sağolsunlar sanatçılarım transfer paralarını, konser ve ekstradan kazandıklarını getirip elime veriyorlar," diyordu ama borç da çoktu. Ortakları Hilmi Topaloğlu ve Burhan Aydemir'i "çok para harcadıkları" gerekçesiyle suçluyordu. Bu yüzden şirketin patron katında sürekli kavga çıkıyordu. Araya giren kişi ise ailenin uzlaştırmacı büyüğü Adnan Şenses'ti. .
Tatlıses'çiler şanslı
İbrahim Tatlıses'in grubunda ise "Hadi Güzelim Şeker Ezelim" şarkılarıyla ün yapan Grup Laçin ve Laz şivesiyle şöhret olan İsmail Türüt son zamanlarda gözdeydi. Yıldız Tilbe, Soner Arıca gibi isimler de bu ailedendi. Aralarına bir de Azeri şarkıcı Güler eklenmişti. Tatlıses, onu, Azerbaycan'a konser için gittiği sırada keşfedip, getirtmişti.
Ancak ekip şu sıralar zarardaydı. Albümler az satıyordu. Tatlıses geçenlerde sanatçılarıyla yaptığı bir toplantıda, "Bundan sonra herkes birbirine destek olacak. Birbirimizin elinden sıkı sıkı tutacağız. Bütün olanaklarımı size seferber ediyorum. İstediğiniz gibi kullanın," demişti. İşte yeni bir aile daha kuruluyordu.
Tatlıses'in sanatçıları; Tatlıses Radyo, İmparator ve Randevu dergileri ve İbo Show sayesinde hayli popüler durumdaydı. Tatlıses kadrosuna aldığı sanatçıları bölgeleri temsilen seçiyordu. Laz şiveli İsmail Türüt'le, Karadeniz'e sesleniyordu. Yıldız Tilbe, yanık sesiyle Doğu'da iyi gidiyordu. Ayrıca Azeri sanatçı Ümit de vardı. Soner Arıca'yı Batıcı gençlik dinliyor, Grup Laçin ise her yere sesleniyordu.
Dış mihraklara karşı birlik
"İdobay Ailesi" ilk kez geçtiğimiz ay yayınlanan İbo Show'da biraraya geldi. İbo geçtiğimiz günlerde de Tarabya'da sanatçısı İsmail Türüt'ün çıktığı bir tavernada sanatçılarına yemek verdi. Amaç Türüt'ün sahne programına destek vermekti. Bu arada Güler'in doğumgünü de kutlandı. Basına ailenin birbirine nasıl da destek verdiği gösterildi.
Tatlıses sanatçılarının sıkıntıları için de seferber oluyordu. Örneğin kimsenin kaset yapmak istemediği günlerde Yıldız Tilbe'nin elinden tutmuştu. Madddi durumunu da verdiği kredilerle epey düzeltmişti. Daha önce birbirlerinden pek hoşlanmadıkları söylenen Yıldız Tilbe ve Soner Arıca şimdi beste alışverişi yapıyordu. Grubun Tatlıses tarafından belirlenmiş iki "düşmanı" vardı: Eski menejeri Hasan Bora ve Mahsun Kırmızıgül. Birbirinin şirketini kurşunlayan Bora ve Tatlıses arasındaki düşmanlık eskilere dayanıyordu. Bu konuda Bora'nın, 18 Mayıs 1990'da Bugün Gazetesi'ne şöyle demişti: "Tatlıses'le aramı sevgilisi Derya Tuna açtı. Derya'yı şirketimden kovarak İbo'yu karşıma aldım. Ama ben ortaya bir sürü İbrahim Tatlıses çıkarırım. Zaten ona sevişmeyi bile ben öğrettim. Aramızdaki düşmanlık asla bitmeyecek."
Kırmızıgül ise, "Bir zamanlar benim birlikte olduğum kadını, şovuna çıkarıyor, şarkılarını radyosunda çalıyor. Ama benim sanatçılarımın şarkılarını çalmıyor. Bu erkekliğe sığar mı?" demişti. Tatlıses ailesi bu düşmanlara karşı içerde daha çok kenetleniyordu. Bu arada ünlü sanatçı Seda Sayan'a da kucak açmıştı. Onu her konuda destekliyor, Sayan da her konuda Tatlıses'e danışıyordu. Ne demişler: "Düşmanımın düşmanı dostumdur".
Boray'lar... Zoraki aile
Eski menejer Hasan Bora, 3 yıl önce kurduğu Boray Müzik Yapım adlı şirkette yeni İbrahim Tatlıses'ler yaratmayı hedeflemişti. Bunun için Ferhat Güzel'i seçmişti. Ancak Güzel'den yeni bir İbo çıkmamıştı. Kaybettiği gücünü yeniden kazanmaya çalışan Bora, bu kez eski dostlarından Nazan Şoray'ı kadrosuna almıştı. "Ben sıfırdan yıldız yaratırım," sözleriyle ünlü menejer, kendine yeni yetenekler aramaya devam ediyordu. Ancak gruptaki diğer sanatçıların birbirlerine pek uymadığı söyleniyordu. Özellikle grubun assolisti konumundaki Şoray diğerleriyle gezip dolaşmak istemiyormuş. Bora'nın hatırıyla onlara katılmak zorunda kalıyormuş.
Sindoma: Kısa yoldan hedefe
Sindoma'nın kurucusu ünlü taverna şarkıcısı Cengiz Kurtoğlu. Kurtoğlu'nun, Kırmızıgül'ün sanatçılarına göz diktiği biliniyor. Hatta birçoğuna "açık çek" teklif etmiş. Ünlü tavernacı gruptan Murat Göğebakan ve Songül Karlı'yı almayı başardı. Kurtoğlu son zamanlarda bir imparatorluk kurmaktan bahsediyor.Kurtoğlu bu arada müziğe de bir süre ara verdi. Nedeni aldığı 30 kiloluk fazlalıktı. Seyircisinin karşısına 100 kilo olarak çıkmak istememişti. Zayıfladı, kaset çıkardı, müzik şirketi kurdu. Şirketine aldığı Murat Göğebakan ve Songül Karlı'ya gelince... Birbirlerine "kanka" diye hitap eden dostlardan Murat, Adanalı. İstanbul'a geldiğinde çantasında tam 187 şarkısı varmış. "Ben Sana Aşık Oldum" ile ünlendi. Prestij Müzik'den, Sindoma Müzik'e habersiz bir şekilde geçince çıkan yaygaranın kahramanı oldu. Söylentiye göre şirketin kasasından sözleşmeyi gizlice almış ve yırtmıştı. Bu olay sonrasında Prestij Müzik tarafından kaseti toplatıldı. O da, "Yavrularım gitti. Beni ağlattınız. Hakkım gasp edildi. Hepinizin üzerinde El Nino estireceğim," dedi. Unkapanın'ndaki herkesin kendisini "dolar" olarak gördüğünü söyleyen Murat, şirketini kalkındırmak için hazırladığı kasetinden çok az bir pay alacakmış. Radikal Gazetesi'ndeki son röportajında da şunları söylüyor Murat: "Ben karıncayım. Diğer müzisyenler ağustos böceği."
Songül Karlı... Müzik dünyasının "erkek fatma"sı. Kendisine asılanların yüzüne kapı çarptığı için bu lakabı hak ettiğini söylüyor. "Ahlaksız tekliflerden birini kabul etseydim, şimdi bambaşka yerlerde olurdum," diyen Songül, kazandığı paralarla Halkalı'daki evinin üstüne sürekli kat çıkıyor. Songül, Almanya'dayken Prestij Müzik tarafından keşfedilmiş. Ama söylediğine göre parasını oradaki patronlara kaptırmış. Patronun yeğeniyle aşk yaşadığı biliniyor. Bu aşkı olaydan bir süre sonra bitirdi. Öcünü de habersizce Sindoma'ya geçmekle aldı. "Derman Sendedir", "Böyle Olur mu" albümleriyle tanınıyor. Kurtoğlu'nun "Seni türkü dünyasının yıldızı yapacağım. Çok para kazanacaksın," sözleriyle günden güne cesaretleniyor. Genç türkücünün hedefi Boğaz'da bir yalı almakmış. Sindoma'nın parolası da bu: "Herkesi hedeflerine ulaştırmak." Genç yetenekler bulmayı tercih ediyorlar. Büyük assolistlerle işlerinin olmadığını söylüyorlar.
BU GRUP SERDAR İÇİN SEFERBER OLDU
Önce iftar yemeklerinde sıcak pozlar vermeye başladılar. Ellerini açmış dua ediyorlar, yemeklerini yiyip birbirlerine sarılarak pozlar veriyorlardı. Sibel Can, Serdar Ortaç, Ebru Gündeş, Yılmaz Morgül, Rafet El Roman, Aydın, Burcu Güneş'den oluşan bu topluluk Marş Müzik'e bağlı. Diğerleri gibi sürekli birbirlerinin yanında gezmiyorlar. Ama son zamanlarda Ebru Gündeş, Aydın, Serdar Ortaç ve Burcu arasında inanılmaz bir yakınlık başladı. Serdar ve Ebru birbirlerinin kliplerinde oynadılar. Ebru gece gezmelerine Yılmaz Morgül'le katılıyor. Aydın ve Burcu'nun kasetine destek olmak için grubun ünlüleri onların yanında yer alıyorlar. Gündeş sevgilisini de gruptan seçti. Takımın avukatı Ömer Durak'a, hukuki bazı sorununu çözmeye çalışırken sırılsıklam aşık oldu. Şimdi grup, Serdar Ortaç için seferber olmuş durumda. Damat adayı Ömer Durak avukat olarak işe el koydu. Diğerleri ise basına bir farks çekerek, Serdar'ın serbest bırakılması yönünde gazetecilerden destek istediler.
Oysa ki bu dostluğun arkasında bir zamanlar yaşanan şiddetli bir kavga vardı. 1995'teki bir toplantı sırasında, "Ben bu şirketin yıldızıyım. İçinizde en çok benim kasetim satıyor," diyen Sedar Ortaç'ın kafasına Ebru Gündeş kültablası fırlatmıştı. Olaya şahit olanlar ikisini zorla barıştırmışlardı.