The OthersAğca'nın ifadelerindeki gizli güç MİT mi?

Ağca'nın ifadelerindeki gizli güç MİT mi?

05.02.1997 - 00:00 | Son Güncellenme:

Yazarımız Güneri Cıvaoğlu'nun "Durum" programı nedeniyle Türkiye'de bulunan İtalyan Savcı Marini ile Ağca - Çatlı ilişkisi, Temiz toplum ve Susurluk üzerine konuştuk.

Ağcanın ifadelerindeki gizli güç MİT mi

MEHMET Ali Ağca'yı Papa'ya suikastten mahkum ettiren İtalyan Savcı Antonio Marini, gerçek kimliğini 1985 yılında saptadığı Abdullah Çatlı ve Ağca'nın konuşmalarında sürekli MİT'ten (Milli İstihbarat Teşkilatı) söz ettiklerini açıkladı. Marini, Mehmet Ali Ağca'nın Türkiye'de gizli bir güçten söz ettiği konuşmaların mahkeme tutanaklarına geçtiğini de söyledi.
Abdullah Çatlı'yı İtalya'nın ünlü mafya liderlerinden Totorino'ya benzeten Marini, "Totorino da 20 yıl yakalanmadı. Ne zamanki politika mafyanın üzerine gitmeye başladı, aranılan insanlar da bir bir ortaya çıktı" dedi.
Savcı Marini'yle boğazı gören otelin lokantasında sohbet ettik. 10 yıl önce geldiği istanbul'u bu kez daha farklı bulduğunu anlatan Marini oldukça mutluydu. Çünkü o zaman işi nedeniyle görüp gezemediği İstanbul'u doyasıya dolaşmıştı. Marini öncelikle "Temiz Toplum" üzerinde durdu. Ardından Mehmet Ali Ağca, Abdullah Çatlı, Oral Çelik arasındaki bağlantılara değindi.

Türk insanının "temiz ve adil" toplumu hakettiğini vurgulayan Marini, "Ama böyle bir toplum elde edebilmek için sürekli savaş vermek durumundasınız" dedi. Marini, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Gerek yargıçlar gerek politikacılar halkın desteği olmadan ne iyi bir demokrasi ne de iyi bir adalet sistemine sahip olamazlar. Daha iyi bir adalet sağlanması için birinci şart yargının politikadan tamamen bağımsız olması, otonom bir şekilde hareket edebilme özgürlüğüne sahip olmasıdır. İtalya'da yargı tamamiyle bağımsız ve otonomdur. Tabi bizim gibi şanslı olmayan ülkelerde mesala Türkiye'de yargı sistemi tamamiyle otonom değil, bağımlı kalıyor. Ben Türkiye'de savcı olsaydım, öncelikle bağımsız davranmayı isterdim. Ve bunu elde edene kadar savaşırdım."

İnterpol tarafından aranan Abdullah Çatlı'nın Türkiye'de elini kolunu sallayarak dolaşmasına şaşırmadığını anlatan Marini, İtalya'nın da buna benzer bir durum yaşadığına dikkat çekti. İtalya'nın ünlü mafya liderlerinden Totorino ile Çatlı arasında bu konuda benzerlik olduğunu vurgulayan Marini, şunları söyledi:
"İtalya'mafya liderlerinden Totorino 20 yıl bütün İtalya'da arandı. Ve sonunda onu nerede bulduk biliyormusunuz? Kendi şehri Palermo'da. Bu 20 yıl süre içerisinde evlenmişti. Üç tane çocuğu olmuş, cocukları herkesin içinde vaftiz edilmişti. Bu dönem içinde de İtalya polis Totorino'yu arıyordu. Ne zamanki politika mafyanın üzerine gitmeye başladı anında yakalandı. Büyülü ilişki bir anda bitti, göbek bağı kesildi. Böyle bir bağ kesilince de aranılan insanların bulunması çok kolay oldu."
Aranan Çatlı'nın milletvekili ve polis müdürüyle aynı otomobilde bulunmasının hayret verici olduğunu belirten Marini, "İtalya'da böyle bir durum büyük skandal yaratırdı. İtalya'yı kasıp kavururdu. Bu insanların bir arada bulunma nedenleri mutlaka ortaya çıkarılırdı "dedi. Marini, şöyle devam etti:
"Tabi ki araştırma başlatılırdı. Hükümet düşer miydi bilemem. Bu konu hükemeti de ne kadar içine alıyor ona bakmak gerekir. Bu durumda ilk sorumlu kişi İçişleri Bakanı'dır. İtalya da da istifa etmesi gerekirdi. Ona sorumluluk yüklenirdi."

Oral Çelik'in TBMM Susurluk Komisyonuna verdiği ifadede Avrupa'da 4 kişi olarak faaliyet gösterdiklerini, ancak sadece Çatlı'nın adını verdiğinin hatırlatılması üzerine Marini şöyle konuştu:
"Bizim tesbitlerimize göre o dönemde 5 kişi dolaşıyorlardı.. Mehmet Ali Ağca, Abdullah Çatlı, Oral Çelik, Mehmet Şener, Yalçın Özbey. Bir de Viyana'da Ramazan Şengül diye biri vardı. Viyana'da buluşuyorlardı. Ağca Roma'ya geldi suikast girişiminde bulundu tutuklandı. sonra Çatlı uyuşturucu işinden tutuklandı. Yine Mehmet Şener ve Oral Çelik de tutuklananlar arasında yer aldı. Ben Çatlı'yı Fransa'da bulduğum zaman 4 kilo uyuşturucu maddeyle yakalanmıştı. 9 kalibrelik silah da vardı. Oral Çelik de Fransız hapishanesinde bulunuyordu yine uyuşturucu kaçakcılığıyla ilgiliydi. Mehmet Şener de İsviçre'ydi.
Mahkemede Çatlı ile Ağca karşı karşıya getirildi. Herkesin farkmettiği Ağca'nın Çatlı karşısında saygı ve korku karışımı gizleyemediği duygusuydu. Ve Çatlı'ya neden "Reis dendiğini o zaman daha iyi anladık."

Abdullah Çatlı'yı Fransa'dan belirli bir süre için İtalya'ya getirttiklerini sorgusu sonrasında da iade ettiklerini anlatan Marini, bu konuda da şöyle dedi:
"Geri vermek zorunda kaldım. Çünkü ceazasını orada çekmesi gerekiyordu. Fransa cezasını çektikten sonra Çatlı'yı İtalya'ya vermek için söz vermişti. Biz iki nedenden istiyorduk. Birincisi uyuşturucu trafiğinde kilit adamdı. Ve de Papa suikastiyle ilgiydi. Maalesef Fransızlar sözünde durmadı İsviçrelilere verdiler. Sonra da hapishaneden kaçtığını öğrendik.
Çatlı da Ağca gibi İtalya'da olsaydı kaçamazdı. Biliyorsunuz yandaşları Ağca'ya da İtalya'daki cezaevinden kaçırmak için söz vermişler. Gördüğünüz gibi kaçamadı.

Mehmet Ali Ağca'nın Papa suiksatnini tetikçisi olduğunu, ancak tetiği çektirenlerin hala büyük bir soru işareti olarak karşılarında durduğunu itiraf eden Marini, bu konudaki düşüncelerini şöyle açıkladı:
"Bu dava sırasında Bulgarların bu olayın arkasında olduğunu düşünüyorduk Türk mafyası Bulgarlar, hatta KGB. Bunlar fikir düzeyindeydi. KGB işi Bulgar servislerine havale etmişti. Bulgarlar da Türk mafyasıyla işbirliği içindeydi. Ağca Türk mafyasının yardımıyla cezaevinden kaçtıktan sonra Sofya'ya geliyor. Oradan Avrupa'ya geçiyordu. Bu benim miras olarak aldığım davanın durumuydu. Dava olurken Ağca tabiki bütün bu insanlara karşı açıklamalarda bulunmuştu. Ağca bunları da ifadelerinde açıklamıştı. Dava bir yıla yakın sürdü. Ve bu suçlamaları biz kanıtlayamadık. Bu da Ağca'nın deli kimliğine bürünmesinden kaynaklandı. Bu davranışı sayesinde yargıçların kafasında soru işaretleri oluşmasına neden oldu. Soruşturma sırasında CIA'nın da bu işle ilgisinin olup olamayacağı da tartışıldı.
Yargıçlar Papa'ya olan suikastin komplo olduğu kanısında birleşiyorlardı. Ama kimleri bu komploya dahil edecekmlerini bilemiyorlardı. Bu kargaşada suikastte kullanılan silahı Milano'ya getiren Ömer Bağcı dahi sberbest bırakıldı."
Mehmet Ali Ağca'nın Abdi İpekçi cinayetini inkar etmesini yadırgamadığını söyleyen Marini, "Papa için de ölmeyecekti. Maksadım sadece onu yaralamaktı dedi. Paya 9 kalibrelik bir kurşunla vuruldu. Sırtından çıkan iki mermi 2 Amerikalı turisti yaraladı. 9 kalibrelik bir kurşunla ölünür. Papa mucize eseri kurtuldu" dedi.

Savcı Marini, başta Mehmet Ali Ağca olmak üzere Abdullah Çatlı ve Oral Çelik'in konuşmalarında sürekli MİT'le bağlantıya değindiklerini de açıkladı. Marini, "Sadece Ağca değil ifade veren bir çok insan MİT denen bir örgütten bahsediyorlardı. MİT'in bu dört kişinin etrafında döndüğünden bahsediliyordu" dedi. Ardından da "Bunlar zabıtlara geçti ama hiçbir şekilde delili kanıtı olmadı" diye ekledi. Marini, MİT ile Ağca ve Çatlı arasında ilişki söz konusumuydu soruna şu yanıtı verdi:
"Evet. Şöyle bir söylenti vardı, o da MİT'in bu insanları kürtlere ve ermenilere karşı yapılabilecek suikastlerde kullanabilecekleriydi. Ama delil ve kanıt çıkmadı. Bunların tümü de zabıtlara bir kaç defa geçti."

Savcı Marini, Susurluk olayını patlak vermesinden sonra gelişmeleri gazetelerden izlediğini anlattı. Mehmet Ali Ağca'nın o dönemde söylediklerini yeniden gözden geçiren Marini, 29 Mart 1986 tarihinde Roma mahkemesinde tutanaklarına geçen "Gizli Güç" sözlerini örneklerini gösterdi. Mehmet Ali Ağca'nın açıklamalarını içeren tutanakta adı geçen bölümde şöyle denildi:
"Ağca 5 Haziran 1985 tarihinde yaptığı açıklamada 50 -60 kişinin hayatını kurtarmak için suçu üslenmek durumunda kaldığını söyledi. Ve arkadaşları hakkında soruşturma açılmasını engellemek için bunu yaptığını belirtti. Türkiye'deki gizli bir gücün olayla ilgisi olduğunu onu bu olaya dahil etmemek için daha fazla konuşamayacağını söyledi. Yoksa o güç de bu olayların içine girecekti.
11 Haziran 1985 de yaptığı açıklamada Abdi İpekçi'nin ölümüyle ilgili iki neden açıkladı. Birincisi Türkiye ile Yunanistan arasındaki iyileştirme eğiliminde bulunduğu, zira kendisinin Türk sosyal demokrat çevresine büyük etkisi vardı. İkincisi de Bulgaristan'ı orta doğudaki terörizmin ve Türk mafyasının ortağı olarak ihbar etmesiydi."