The Others‘12 Eylül’ü böyle düşünmedik’

‘12 Eylül’ü böyle düşünmedik’

18.09.2000 - 00:00 | Son Güncellenme:

‘12 Eylül’ü böyle düşünmedik’

‘12 Eylül’ü böyle düşünmedik’


“Acilciler" adını alan hareketin manifestosu “Türkiye Devriminin Acil Sorunlarıönı yazan Engin Erkiner, 1980’de Sağmalcılar’dan kaçtı. Şimdi Frankfurt’ta taksicilik yapıyor


Yürek bir yangın yeridir artık
Kalmadı ardımızdan su dökenimiz
Hicri İzgören

Ülkedeki maceralarını az çok biliyordum. 1994 ilkbaharında; "Nazım Hikmet Şiirinde Gizli Tarih" kitabımla ilgili Almanya'ya davet edildiğimde tanışmıştık. Kontağımızı sürdürdük. Almanya'ya geçtiğimde Frankfurt Bahnhof'unda buluşup, evine konuk olarak gittik.
Engin Erkiner 1950'de Adana doğumlu. 1967'de ODTÜ'ye girmiş. Sol siyasi görüşlerle tanışma olayı değişik bir süreç izlemiş. İlkin 'Anarşist'lere ilgi duyar. Kısa süre sonra Sosyalist Fikir Kulübü'ne girer.

Önce irtibatçılık...
'70 sonlarında Mihri Belli ile Mahir Çayan'ların arasında bir ayrılık gerçekleşir. Bu temelde Dev - Genç, Mahir'lerin tarafında kalır.
1971 Ocak'ında polisin Siyasal yurduna yaptığı baskında yaralanır. THKP - C'nin alt kademelerinde, irtibat işlerinde görev alır. Deşifre olmaz. Dönemi yakalanmadan geçirir.
1974 affıyla hapisten çıkan THKP - C'nin yöneticileriyle oturup konuşurlar. Anlaşamazlar. Bunlar Çayan'ın "Kesintisiz"de yazdıklarını savunmaktadırlar. Yeni bir örgüt kurmakla karşılaşırlar. 1975'te "Türkiye Devriminin Acil Sorunları" adlı ünlü kitabı yazar. Yazarı Erkiner'dir ama çevresiyle tartışarak yazılmış bir şeydir. Hürriyet gazetesi "Acilciler" adını takar onlara. Solun diğer kesimleri de benimseyiverir, oysa kendilerine HDÖ (Halkın Devrimci Öncüleri) demektedirler.
- İlk çıkışınız nasıl oldu?
- 1975 sonu ve 1976'nın başı, MHP'nin o dönemde saldırılarının başladığı dönemdi. Bizim örgütlenmemiz de oldukça yayılmıştı. Sivas, Maraş, Elazığ, Malatya'ya filan... İlker ve Hasan oralara MHP'ye yönelik bombalama eylemi yapmaya ve sesimizi duyurmaya gittiler. İstenmeyen bir çatışmaya girdiler; bir bekçi ve bir polis öldü. İlker, Hasan Basri ve Yusuf Ziya, Beylerderesi'nde öldürüldü. O zaman İlker'in kızkardeşiyle evliydim.

"Çok kayıp verdik"
O dönem, hareket olarak çevreyle ilişki kurup sağlamlaştırdığımız, para temin ettiğimiz bir dönemdi. Planımız 1977'nin başlarında Malatya olaylarının yıldönümünde Türkiye'de bir silahlı çıkış yapmaktı. Olabildiği kadar fazla sayıda şehir ve kasabada aynı gece belli hedefleri bombalamayacaktık. Ama başlangıç iyi olmadı. 26 Ocak 1977'de 13 kişi birden aynı gece eylem yaptık ve kayıp verdik. Trabzon'da, Yüksel Eriş adlı arkadaşın elinde bomba patladı ve öldü. Bir başka arkadaş (Rıza) polisle çatışmada yakalandı. Bu ilk kadrodan tek ben hayatta kalmıştım, çok kayıp vermiştik.
- Ne zaman, nasıl yakalandınız?
- 1977 ortalarında İstanbul'da yakalandım. Bir banka soygunundan sonra. 1980 Nisan'ına kadar 8 cezaevi dolaştım. Yıl sonunda Selimiye'de olay çıkınca bizi dağıttılar, bir bölümümüz Metris'e, biz Sağmalcılar'a gönderildik.
Firar ettikten sonra Hükümet, görüldüğü yerde vurulması için emir çıkartır. 12 Eylül darbesi yapıldığında da Türkiye'dedir. 1980 sonunda Suriye'ye geçer.

Acilcilik'ten TKEP'e...
- 1981 Nisan ayının sonlarına kadar Suriye'de kaldım. Arkadaşlarla anlaşmazlık başladı. Olayları değerlendirmede... Örgütten 30 kişi kadar vardı. Sahte bir kimlikle, uçakla Paris'e geldim. Orada birkaç taraftarımız vardı. İşçiydi onlar. Özellikle Dev - Yol'dan ayrılanlarla birlikte başka bir örgütlenmeye yöneldik. "Tek Yol Devrim" adında yayın çıkardık. 12 Eylül 1981'de; yani darbenin birinci yıldönümünde 80 kişi olmuştuk. Tamamı işçiydi, bu bir siyasi avantajdı. Sonra bir dernekleşmeye gittik...
Paris'teki işçi çevresiyle eylemlere giren Erkiner, Suriye'deki arkadaşlarıyla tümüyle kopar. 1981 Ağustos'unda Acilcilik'ten ayrılır ve Almanya'ya gelir. Emeğin Birliği'ne yani TKEP'ye (Türkiye Komünist Emek Partisi) geçer. Durumu izah eden uzun bir broşürde, silahlı propagandayı esas almak artık doğru değildir, bunun yanlış olduğunun da insanlara söylenmesi gerekir der. Suriye'deki Hafız Esatçılıktan, kardeşi Cemil Esat'la ilişkilerden, Alevicilikten hazzetmemiştir.
Almanya'da Emek yayınını çıkarırlar, örgütlenirler. 1982'de Duisburg'da bir grup arkadaşı önce Direniş çıkarmaktadırlar, onlara destek olur. 1985'te devralıp adını Yazın olarak değiştirir. Örgütün Avrupa sorumlusu konumundadır.
Türkiye'deki davası 1983 yılında idamla sonuçlanır. Müebbede çevrilir. 12 Eylül 1983'te darbeyi protesto yürüyüşündeki konuşması nedeniyle vatandaşlıktan atılır. Sonradan geriye alırlar. O arada bazı kitapları yayımlanır. Özgür Gündem'e yazmaya başlar.
- Şimdi, diyorum.
Erkiner şunları söylüyor:
- 1994'e kadar siyasette profesyonel bir insandım. Sonra iş aramaya başladım. Önce bilgisayarla uğraştım. Bir taksi firması kurmaya karar vererek hizmet sektörüne girdim 1994'te. Hayat kazanma işi bu şimdi. '95'te Alman vatandaşı oldum. Yazar örgütlerine, sendikaya üye oldum. Edebiyat ve edebiyat dışı yazarlık yapıyorum.
Şu andaki hukuki durumunu soruyorum.
- 1991'deki şartlı tahliyeyle benim müebbet 8 yıla indi. Oradan net 5 yıl 4 ay yatmam gerekiyor. Başka kovuşturmalar da var ama, ayrıntısını bilmiyorum.
- 12 Eylül, diyorum.
- Başlangıçta 12 Eylül'ün bütün toplumu tepeden tırnağa yeniden örgütlemeye girişeceğini düşünmemiştik. 12 Mart 71'e benzetmiştik. 1982 Anayasası'yla olayın kapsamı ortaya çıktı. Başka faktörlerle başarılı oldular. Ama kültürel erozyonunun etkileri 15 - 20 yıldan önce kalkmaz. Türk toplumuna bu anlamda büyük kötülük yaptılar.
12 Eylülcü generallere kızıyor musun, diye soruyorum.
Şöyle diyor:
- Çok kızmıyorum 12 Eylül'ü yapan generallere öyle o kadar çok kızılacak kimseler olarak görmüyorum. Kenan Evren'in yaptığı resimleri görüyorum, konuşmalarını dinledim, nesine kızayım bunun... Değmez.

Sağmalcılar'dan büyük firar
21 Nisan 1980'de, 17'si siyasi, 5'i adli tutukluyla birlikte kaçan Erkiner'e kaçışın nasıl olduğunu soruyorum.
- Siyasi olmayan mahkumlardan yararlandık. Bize 'dışarıdan kaçmak' diye bir şey öğrettiler. Cezaevinin kırmızı ring arabası her sabah, siyasi olmayan mahkumları İstanbul Adliyesi'ne götürür. Arkada 6 jandarma oturur, ara kapının kilidi bozuktur. Önde bir astsubay vardır.Yenikapı'ya kadar normal yoldan gider, oradan sahile döner, Adliyeye gitmek için de Cankurtaran'ın oradan yokuşa yönelir. Yapacağınız iş gardiyanlardan birini ayarlayarak, mahkemeye gidecek mahkumun yerine geçmektir. Yokuşu çıkarken araba yavaşlar, jandarmaları da tesirsiz hale getirip atlar gidersiniz...
48 saat sürdü planlanması; bir tabancamız vardı, bir gardiyanı ayarladık. İlerici bir kimseydi ama, nasıl olsa beni içeri atacaklar, bana bir siyah - beyaz televizyon alırsanız iyi olur dedi. 21 Nisan 1980'da, mahkemeye gidecek mahkumları revire kilitleyip yerlerine geçtik. Yola çıktık, ama şoför geç kaldım diyerek Yenikapı yerine Beyazıt'tan devam etmeye başladı. Şaşırdık. Dönüşte mi kaçsak dedik, ama hakim bunlar da kim derse ne yapacağız? Jandarmaları çok çabuk enterne ettik. Çemberlitaş'la Küllük arasında arabanın her durup kalkışında birer ikişer atlayıp kalabalığa karışıverdik. En son inen Kurtuluşçu Macit, yakalanmış orada, onun dışında hepimiz kurtulduk...

YARIN: TSİP'li Suat Bozkuş