04.03.2021 - 17:19 | Son Güncellenme:
Erciyes Dağı Kayseri’nin adeta sembolü haline gelmiştir. Tam olarak 3.917 metre yüksekliğe sahip olan Erciyes Dağı’nın zirvesinden kar hiç bir zaman eksik olmaz. Bu nedenle her zaman ihtişamlı bir görüntüye sahip olmaktadır. Dağ üzerinde Bizans rahiplerinin dönem dönem inzivaya çekildiği çok sayıda mağara bulunmaktadır. Sönmüş bir volkanik dağ olan Erciyes Dağı’ndan çıkan küller yıllar içerisinde rüzgar yolu ile taşınarak Peribacalarını ve Hasan Dağı’nı oluşturmuştur.
Şehrin sembollerinden biri haline gelen Kayseri Kalesi, Roma İmparatorluğu’ndan miras kalmıştır. Cumhuriyet Meydanı’nda bulunan kalenin dış surları çok büyük ölçüde yok olmuş olsa da, iç surları aynı şekilde ayaktadır. En iyi korunan şehir kalesi olarak bilinen kale, saldırıları önlemek amacıyla şehrin ortasına inşa edilerek stratejik anlamda o dönemde büyük öneme sahip olmuştur. Kale şehrin merkezinde yer aldığı için gezip görmek için ulaşım kolaylıkla sağlanmaktadır.
Kayseri’deki tarihi yapılar arasında yer alan Döner Kümbet, Selçuklu döneminde yapılmıştır. 1289 yılında kümbete Şah Cihan Hatun Kümbeti de denmektedir. Kümbet üzerinde yer alan taş süslemeleri ve filigranları Türk sanatını da en iyi şekilde göstermektedir. Silindirik bir yapıya sahip olan Kümbet, Talas yolu üzerinde bulunmaktadır. Kayseri’ye gidildiği zaman görülmesi gereken yerlerin başında gelmektedir.
Mimar Sinan tarafından yapılan Kurşunlu Camii, Kayseri’deki en değerli yapılardan biridir. Kayseri’de doğan Mimar Sinan memleketine 2 farklı cami yaptırmış fakat günümüze kadar yalnızca Kurşunlu Camii ulaşabilmiştir. Cami içerisinde klasik Osmanlı mimarisinden önemli izler görülmektedir. Ayrıca cami içindeki süslemeler ve kalem nakışları da görsel anlamda oldukça zengindir. Caminin asıl adı Hacı Ahmet Paşa Camii olmasına rağmen kubbesi kurşundan yapıldığı için Kurşunlu Camii olarak bilinmektedir.
Geçmiş yıllara ışık tutan en önemli müzelerden biri olan Kayseri Arkeoloji Müzesi 1969 yılından bu yana ziyaretçilerine hizmet vermektedir. Kültepe Ören Yeri’nde yapılan uzun kazı çalışmaları sonucunda çıkarılan eserler kronolojik sıralamaya göre müze içerisinde sergilenmektedir. Müze içerisinde Eski Tunç Dönemi’ne ait eserler ve yapıtlar da yer almaktadır.
Kayseri, tarih boyunca bilim ve sanat anlamında oldukça gelişmiştir. Özellikle Selçuklu Dönemi’nden kalan eserler, Kayseri’nin kültürel önemini daha da arttırmıştır. Dünyanın ilk tıp merkezi olarak anılan Gevher Nesibe Şifahanesi günümüzde Gevher Nesibe Tıp Tarihi Müzesi olarak anılmaktadır. 1205 yılında inşa edilen şifahane günümüze kadar sapasağlam ulaşmayı başarmıştır.
Şehir merkezinde bulunan külliye, tarihi dokusuyla şehrin en önemli tarihi yapılarından biridir. 1237 yılında Alaeddin Keykubat’ın eşi tarafından inşa ettirilmiştir. Külliyenin tamamında Selçuklu motifleri kullanılmıştır. Külliye içerisinde cami, türbe, hamam ve medrese bulunmaktadır. Kayseri’nin en büyük camilerinden biri olan Hunat Hatun Külliyesi’nin inşasında kullanılan taş işçiliği de oldukça etkileyicidir.
Şehir merkezinden 80 kilometre uzaklıkta bulunan harabeler kesinlikle görülmesi gereken doğal güzellikler arasında yer almaktadır. Roma döneminde yapılan çalışmalar ile harabelerin içerisine çeşitli yapılar inşa edilmiştir. Harabelerin içerisinde çeşitli mağaralar ve kiliseler yer almaktadır. Harabe içerisinde yer alan taş alanlar Roma döneminde mezarlık olarak kullanılmış, Bizans döneminde ise yerleşim yeri olarak kullanılmıştır.
Kayseri şehir merkezine 11 kilometre uzaklıkta olan yeraltı şehri, Ali Dağı’nın eteklerinde yer almaktadır. Yapılışı milattan sonra 3. yüzyıla dayanan yeraltı şehri Bizans döneminden günümüze kadar ulaşmayı başarmıştır. 2010 yılında ise belediye tarafından restore edilerek, ziyarete açılmıştır. Yeraltı şehrinde 300 metreye kadar yürünebilmektedir. Fakat 300 metre sonrasında kazı çalışmaları yıllar sonra bile halen devam etmektedir.
Kayalık bir dağ içerisinden dökülen yedi şelaleden oluşan Kapuzbaşı Şelaleleri Aladağlar Milli Parkı içerisinde yer almaktadır. Ayrıca şelalelerin sularının tamamı oldukça soğuktur. Bu yüzden sıcak yaz günlerinde yerli ve yabancılar tarafından büyük rağbet görmektedir. Niagara Şelalesi’nden daha da yüksekten düşen suları ile ziyaretçilerine görsel anlamda tam bir şölen sunmaktadır. Şelalelerin yükseklikleri 40 ile 80 metre arasında değişiklik göstermektedir.