Pazar gecesi oynanan Galatasaray-Konyaspor maçı bizim futbolumuza bakış açısı ve futbolu yorumlama anlayışı çerçevesinde önemli detaylar içeren bir karşılaşmaydı.
Öncelikle takımların piyasa değerlerini karşılaştıralım; Mackolik’ten aldığım verilere göre;
Galatasaray 130.450.000 €
Konyaspor 25.800.000 €
Piyasa değerlerine sahipler, Galatasaray aynı zamanda bir Şampiyonlar Ligi takımı olduğunu bir kenara not edelim.
Arada 5 misli gibi çok büyük bir fark olduğunu herhalde görebiliyoruz. Normal şartlar altında sadece işin matematiksel oranıyla bu maç 5-0 sonuçlanmış olsaydı tuhaf karşılanır mıydı?
Zaten Galatasaray ev sahibi olma avantajını da ekleyerek maça bu şekilde başladığını, gole kadar da atak üstünlüğünü Konyaspor’a bırakmadığını izledik.
Yine Mackolik verilerinden hareket edersek ilk ve ikinci yarılarda şöyle iki tablo çıktığını da görebiliyoruz.
Galatasaray golü bulduğu 60. dakikaya kadar Konyaspor kalesine yüklendi. Yukarıdaki tabloda yok ancak maç boyunca 32 orta yaptığını da ekleyelim. Bu ortaların 11 adedinin isabet bulduğunu da yüzde hesabı için belirtelim.
Konyaspor ise maç boyu 10 orta yapıp, 4 isabet bulmuş.
İşte futbol ile ilgili bakış açısı burada farklı bir zemine oturuyor.
Konyaspor golü yediği 60. dakikadan sonra Galatasaray kalesine Aykut Kocaman’ın da belirttiği gibi sakin kalarak ve top çevirerek gitmeyi denedi. Bu 75. dakikada Geri’nin kırmızı kart ile oyun dışı kalmasından sonra çok daha etkili bir silaha dönüştü.
Karşılaşmaya eklenen +6’da da dahil olmak üzere tek bir gereksiz, anlamsız, amacı olmayan ne bir pas ne de orta teşebbüsünde bulunuldu.
Oyunu sabırla sağdan sola, soldan sağa çevirdi. Olmadı merkezi yokladı.
İkinci yarıdaki yüksek şut sayısını de bu bölümde yakaladı. Çekilen şutların neredeyse tamamı belli bir pozisyon içinde değerlendirilecek kadar açık ve netti.
Yeni transferi Miya’nın bu bölümde girişimleri vardı.
İsabet ve yeterlilik bu bölümde devreye girdi. Bu da zaten Galatasaray ile Konyaspor arasındaki piyasa değerinde cisim bulan farkı gösteriyordu.
Oyunun bu bölümünde eğer Konyaspor’un kadrosunda Babel olmuş olsaydı belki de maçı çevirebilirdi; ancak yoktu. Daha uzun yıllar da böyle bir zenginliği olmayacak Anadolu kulüplerinin.
Babel’in golü de Galatasaray’ın mutlak gol pozisyonu ile oluşmadı; savunma oyuncusuna çarpmasa belki o şutu diğerlerinde olduğu gibi kaleci Serkan Kırıntılı çıkarabilecekti.
Salah, Mane, Firmino gibi oyuncularınız varsa oyunu hızlı ve gerçekten dikine oynama şansınız olur. Ancak bunun için bile geriden oyun kuran belli bir futbol taktiğine ihtiyaç duyulur.
Liverpool böyle goller atıyor ve bunu yaparken geride zaman zaman blok halinde kapanıp, rakip takımın çözülmesini bekliyor.
Bu haftaki rakibi Arsenal ise maçın ilk bölümünde çok daha kalabalık bir savunma kurgusuyla oynadı.
Golü yediği anda da taktiğini değiştirmek zorunda kaldı. Aynı Galatasaray-Konyaspor karşılaşmasının oynandığı gibi. Üstelik Liverpool ile Arsenal arasındaki fark bizdeki kadar da değil.
Aradaki farka karşın Arsenal yapamadı ama Konyaspor başardı. Üstelik son 30 dakikalık bölümde net olarak üstündü ve sonuç aldı.
Meseleyi savunma futbolu penceresine indirgediğinizde ve bağnazca elli yıldır yapılan yorumları tekrar ettiğinizde okuyucuya hiçbir detay vermemiş, sadece kişisel kaprisinizi ortaya koymuş oluyorsunuz.
Galatasaray-Konyaspor maçının hem birim zamandaki ortalamalarını aldığınızda sahadaki oyunu deplasman takımının kazandığını görüyorsunuz.
Burada eleştirilecek bir taraf varsa o Fatih Terim’dir.
Galatasaray’ın ve sahası zaten oyuna başlamadan 1-0 önde çıkıyor sahaya; gerisi de saha içinde yapılacaklara kalıyor.
Galatasaray’ın ne oynadığını kim nasıl tarif edebiliyor?
Çok arzulamak, hırsla, motive şekilde atak oyun sergilemek dışarıdan bakıldığında çok şey ifade ediyor olabilir ama bu sonuca yansımıyorsa meseleyi rakip takım üzerinden okuyamazsınız.
Elinde bunca imkan varken bu maçı bu kadar basite kaçarak yorumlamak en iyi ifadeyle üretememek, tembellik, kolaycılıktır. Daha kötüsüyse beceriksizlik, yetersizlik ve hatta kabızlıktır!