Son maça kadar sahada kalmak!
Fenerbahçe, Sivas deplasmanından sonra Konya’da da 2 puan bırakarak sezonun tamamlanmasına 3 hafta kala ezeli rakibi Galatasaray’ı şampiyonluk yarışında oldukça avantajlı hale getirdi.
Her sezon travmalarına bir yenisini ekleyerek seneleri tespih tanesi dizer gibi ipe geçiriyor, Fenerbahçe.
Bu yıl da öğrenilmesi; belki de yaşanması gereken yeni süreçlerle, olaylarla yüzleşti. Bunlar ders oldu mu? Bir diğer sezon tamamlanmadan anlama şansımız yok.
Önümüzdeki yılların neler getireceğini, yaşatacağını, öğretici derslere dönüşeceğini bilemeden yeni sezonlara umutla başlıyor Fenerbahçe.
Her yarışın bir kazananı oluyor; bazı takımlar kayberken de kazanmasını beceriyor.
Aslında bu çok önemli ve değerli.
Mesela Fenerbahçe adına bu yıl tüm zamanlar kıyaslandığında uzak ara rekorlarla dolu bir dönem olarak hatırlanması gerekecekken hatta sonraki sezona buradan hazır bir takım devredilmesi beklenirken yarış öyle bir finalle sona eriyor ki neredeyse tüm kazanımları yok sayacak, her şeye yeniden başlamaya neden olacak büyük hayal kırıklığına dönüşüyor.
Çünkü bu hayal kırıklığını besleyen, şampiyon olamadan geçmiş koca 10 sezon var!
Rakip Galatasaray ve sezon boyunca bu yarışa dair Fenerbahçe tarafında akıllarda kalan tek şey adil olmayan bir rekabet!
Ve bir kere daha yenilgi!
2 hafta sonra Seyrantepe’de ne olacağı elbette bilinmez; iyi senaryo her şeye rağmen Fenerbahçe’nin kazanması...
Ama ya kaybederse?
O gün kuşkusuz Fenerbahçe Camiası için bugünden çok daha sevimsiz bir güne dönüşecektir.
Fenerbahçe sezonun ikinci yarısına hiç iyi başlamadı.
Oyunu bozuldu.
Kadro olarak bir tarafta sakatlıklar diğer yanda da formsuzluklar takımın ahengini bozdu.
Hiç kuşkusuz burada da bu dönemde ara ara değindiğimiz rakiplerinin maç ve takım seçen performanslarının etkileri.
Hakem kararları...
Fenerbahçe’nin TFF ile girdiği polemik, mücadele...
Bütün bunları Fenerbahçe’nin mazeret hanesine negatif unsurlar olarak yazabiliriz.
Ancak hayatın, yani yarışın devam ettiği, onun içinde kalmak gerçeğini de hiç unutmamak gerekiyor.
Büyük Camialar yıkılmaz, ayakta kalır veya ayakta kalmayı başaran ve becerenler Büyük olarak kalır.
Fenerbahçe Büyüklüğünden hiçbir şey kaybetmez ona kuşku yok ancak aynı şeyi o Büyüklüğü yönetmeye soyunanlar için söylemek için işte bir önceki cümlede yazdığım kriter ön plana çıkar.
Çünkü Fenerbahçe dediğimiz Büyüklük dönemsel olarak kim Başkan, yönetici, teknik direktör, oyuncu, idareciyse onların bilgisi, tecrübesi, iradesi, gücü, mücadelesi, dayanımı, kararlılığı, yeteneği, becerisi, sezgisi, işbilirliği, bitiriciliği ile temsil edilir.
Fenerbahçe’de göreve talip olanlar öncelikle bunlara sahip olmalıdır.
Para, şöhret, yakışıklılık, dönemin geçici boşluklarının yarattığı fırsatların bir işe yaramadığını anlamak için yaşayarak öğrenmeye ne kadar ihtiyaç olduğu gerçeği gün gibi ortada durmaktadır!
Evet, bir dolu mazereti sıralamak için sezon boyunca medyanın önüne her ay düzenli geçerek saatlerce basın toplantıları düzenlenebilir; hatta bir stadyum dolusu kongre üyesi bir araya da getirilebilir.
Orada ifade edilenler, konuşulanlar, sıralanlar birbirine eklenen zincirin halkaları gibidir ve büyük çoğunluğu zaten 3 Haziran 2018’den önceki yıllara aittir ki o tarihte zaten tüm bunları öğrenmiş ve ne yapacağını çok iyi bilerek Yönetime talip olunmalıdır.
Fenerbahçe’nin yüksek Başkanlık makamı şikayet veya basın toplantı platformu değildir.
2 Nisan 2024 günü Fenerbahçe’nin 4 Kupa kazanma şansı varken 6 Mayıs 2024 tarihinde yani 34 gün sonra elinde hiçbir şey kalmayacak hale getirmenin en azından bir açıklaması, geçmişe dair de mutlak bir özeleştirisi olmalıdır.
17 Mart Trabzon cehenneminden boyunları dik bir şekilde çıkan Fenerbahçe futbol takımının Sivasspor ve Konyaspor karşılaşmalarındaki görüntüsü, havası, haleti ruhiyesi işte o 34 günün de bir özeti gibidir.
Şu gerçek unutulmamalıdır; Fenerbahçe 2006, 2010 ve 2012 sezonlarında son maçlarda şampiyonluklar kaybetmiştir ama son karşılaşma ve ana kadar mücadele etmesini becermiş, oyunda, sahada kalmıştır.
İşte girişte yazdığım en önemli detay da fark da tam budur!
Fenerbahçe dün oyun olarak sayısız fırsat yakalamış olsa da oyuncuların maça başlama şekilleri, enerjileri rakibini iştahlandıracak seviyelerdeydi.
Çok az oyuncunun oyuna etki ve katkı vermeye çalıştığını izlemek kuşkusuz iyi bir görüntü değildi.
Sezonun boyunun bu kadar kısaldığı bir dönemde bir teknik direktörün sahaya yerli kuralı opsiyonunu düşünmeden çıkması ve B Planına geçerken iki tercih hakkını kullanıyor olmasını anlamak için sanırım epey zaman harcaması gerekecektir.
Her şey bir tarafa her karşılaşmada en az bir sakat oyuncu verilmesi de bir başka tartışılması, düşünülmesi gereken bir sorundur.
Sivasspor maçında Cengiz Ünder’in şişirdiği toplardan ders çıkarmadan, Konyaspor karşısında da tekerrürü izlemek acı bir tecrübe olarak bu sezondan geriye kalacaktır.
Bir takımın kazandığı kornerleri bu kadar etkisiz kullanması çift ?? işareti olarak hafızalarımıza kazınacaktır!