Defalarca kere yazdık; ligimizin kalitesi ortada, Avrupa’daki hiçbir benzeri ile yarışacak durumda değil belki ancak muhtemelen önümüzdeki Cumartesi günü futbolla ilgili birçok ülkenin gözü kulağı merak içinde Türkiye’de olacak.
Maçlar oynanmadan önce kim Beşiktaş ve Fenerbahçe kaybedecek; Galatasaray kazanıp, son maça şampiyonluk için çıkacak diye iddiada bulunsa şöyle bıyık altından gülerek karşılık bulurdu herhalde.
Zaten İddaa tahmin bültenine göre 1’e 26,125 oranı vardı bu üç ihtimalin toplamının.
Ama oldu.
Beşiktaş’ın süreci bir süredir yönetemediği belliydi, rahat getirdiği lig yarışını kelimenin tam anlamıyla krize soktu.
Fenerbahçe için zaten sezon başından beri yazıp çiziyoruz; inişlerim, çıkışlarım, o kendimden kaçışlarım, gidişlerim, dönüşlerim, içimdeki sır, o kısır döngülerim, diye.
Fenerbahçe bu sezonu Kadıköy’de kaybetti.
Ancak bu kadar avuçlarının içine kadar gelen avantajı dün o 90 dakikayı yönetmeyi beceremeden ezeli rakiplerine teslim etmek başlı başına katmerli başarısızlıktır.
Evet, belki de 3 senelik mücadelenin düğümü 90 dakikanın içine sıkışıp kaldı.
Fenerbahçe Sivasspor’u yenmiş olsa bugün geride kalan 3 seneye dair farklı bir başarı öyküsünü yazıyor olacaktık; ama kaybetti.
Kaybetti ama Fenerbahçe’nin mücadelesi ne 2005-06 ne 2009-10 ne de 2011-12 sezonundaki gibiydi.
Fakat en çok da bu andığımız sezonlar içinde yaşanan Fenerbahçe dışı etkenlerine atıfta bulunuldu veya oralarda çözümlenemeyen mazeretlere sığınıldı bu içinde bulunduğumuz sezon.
Oysa daha iyi oynamayı vaadeden bir Fenerbahçe beklentisi vardı ortada.
Nasıl oldu da oralardan buralara 90 dakikada gelindi, muhtemelen bir süre bunların muhasebesi yapılarak zaman geçirilecektir.
Şu bir gerçek ki çok büyük fırsat kaçtı, heba edildi.
Fenerbahçe bu sezon her şeye rağmen şampiyon olmuş olsa iki ezeli rakibini öyle bir kaosa, kendisini de rahata çıkaracaktı ki önümüzüdeki yıllar için kurtuluş yolu açılacaktı.
Şimdi her şey sıfırlandı; yeni bir yönetim, yeni bir sportif akıl sorgusu, teknik direktör arayışı, farklı bir kadro kurgusu vs...
Çok geniş Fenerbahçe kalabalıklarının yaşadığı o kahreden üzüntünün hesabı bunun içinde yok!
Bu çerçevede dünkü maça dair ne olduğu ile kim ne kadar ilgilenir bilemem ama bir kaç detayı bu çerçevede konuşmamız gerekiyor.
Ankaragücü maçının 35. Dakikasında Emre Belözoğlu’nun yaptığı hamlenin hakkını verenlerden biri olduğumu düşünüyorum.
Bu cebimizde dursun.
Kuşkusuz yerinde kullanılan kazandıran hamleler kadar zamanlama hatası ile kaybettirenlerin de bir öğretici dersi ve hesabı olmalıdır.
İlk yarının son dakikasında gelen gol, Emre Belözoğlu’nun kafasında nasıl bir heyecan yarattı bilemiyorum ancak ikinci yarıya Attila-Gustavo değişikliği ile çıkma kararına dönüştüğü ortadaydı.
Attila sakatlanmadıysa bu ilk hamlenin fazlasıyla panik duygusu ile yapıldığı açıktı.
İkinci devrenin hemen başında yine savunma yerleşimi ile yenilen ikinci gol kenardaki paniğin boyutunu büyüttü.
Ozan ve Pelkas’ın kenara gelişleri, zaten 9. Dakikada İrfan Can’ın talihsiz sakatlanmasıyla oluşan takım kurgusunun tamamen ortadan kalkmasına ortam hazırladı.
Ankaragücü maçının sonrasında yazmıştım, maçı kazananan kadro her ne kadar değişikliklerle ortaya çıkansa da Fenerbahçe’nin oyun planı maça başlayan on bir oyuncu ile oynanandı.
Fenerbahçe’nin temel sorunu savunma düzeniyle ilgiliydi, hücumda değildi ki!
Neden gol yedikçe hücum edenler değişti veya eksildi?
Bu soruyu sormak veya düşünmek için geç kalındığı da bir başka gerçekliktir.
Ankaragücü karşısında Emre Belözoğlu savunma riskini ele alarak hücumda eksik parçağı düzelterek oyunu dengeye getirmeyi başardı. Bunu görmesi gerekiyordu.
Sivasspor’un savunmayı alan daraltarak; hücumu da süratle genişleyerek yapan takımlardan biri olduğunu zaten bilmek gerekirdi. Buradaki mesele sabırla hücum edebilen bir takım kurgusundan taviz vermemekti.
Bu sezon Fenerbahçe’ye en büyük zararı 5 oyuncu değişikliği hakkı vermiştir.
Oyunu, değişikliklerle çözme kolaycılığıdır bu işte.
Oysa teknik direktörlük becerisi belli bir oyun planı kurabilmeyi gerektirir.
Dün oyundan çıkanlar sezon boyunca Fenerbahçe’ye maç kazandıran, girenler de bir türlü istikrarı yakalayamayanlardı.
Emre Belözoğlu geride kalan 8 maçta o istikrarı kurmuş gibiydi, neden istikrarsız olana geri dönüş yaptı, kaybederken de istikrarla yola devam etse ne değişirdi?
Bence; çok şey!
Bu saatten sonra neyin ne kadar doğru olduğunun önemi de kalmadı gerçi; her durumda Emre Belözoğlu dün kazanacak hamleyi yapabilmesi gerekiyordu.
Kaybetti.
Neden ve nasıl kaybettiği Fenerbahçe için önümüzdeki sezon planlaması ve yapılanması adına bir uyarıdır.
Futbola dair bu kadar laf da şu son cümleyi yazmak içindir.
Bir sezon daha her türlü planlama ve yatırımıyla heba ve yazık oldu.