Adet olduğu üzere yine bir Fenerbahçe yenilgisi sonrasında kaybeden taraf olan takım yöneticisi, teknik adamı, futbolcusu ve nihayetinde de taraftarı isyanlarda…
Tribünlerden yükselen ses; Aziz Yıldırım şike yapsana!
Oysa Aziz Yıldırım’ın suçlandığı operasyonda Beşiktaşlı yöneticiler de var; üstelik ceza da alıyorlar. Fenerbahçe’nin aldığı bütün cezaların benzeri Avrupa’da Beşiktaş için de uygulanıyor.
Ortada önemli bir hukuk sorunu var.
Beşiktaş’tan yükselen ses; “bizi meze yaptılar.”
Nasıl meze yaptılar, aynı yöntemlerle Beşiktaş da suçlanıyor, eğer ortada bir şaibe varsa, haksız bir şampiyonluk varsa, Beşiktaş da buradan bir kupa kazanmışsa bunun mezesi olmaz.
Zaten Beşiktaş da kupasını süreç tamamlanana kadar iade etmedi mi?
Türkiye’de 2010-11 sezonunun Süper Kupası nerede? Neden oynanmadı?
Beşiktaş bu süreçten Fenerbahçe ile birlikte en fazla etkilenen takım olmasına rağmen hem kamuoyunda yaratılan hava, hem Beşiktaş’ın takındığı tutum, “biz bir şey yapmadık, operasyonun sadece Fenerbahçe’ye karşı kurulmuş bir kumpas olmadığını göstermek için sofraya çerez olarak koyulduk.”
Bu mantık kendi içinde öylesine sorunlar taşıyor ki…
Öncelikle şu soruyu sormak gerekmiyor mu; Beşiktaş’ı ortada hiçbir şey yokken bu işe meze yapan bir zihniyet varsa, bu zihniyetin Fenerbahçe’ye karşı da başka bir niyeti olamaz mı?
Bu zihniyet Fenerbahçe’yi suçlar, takip ederken doğruyu yapıyor da konu Beşiktaş olunca mı bir anda yanlışa yöneliyor?
Diyelim ki Fenerbahçe şampiyon olmak için beş altı kritik maçı bağlamak için çalışmalarda bulundu; dört beş yöneticisi de bu işe karıştı ve sonuçta da şampiyon oldu.
Beşiktaş da kupayı kazanmak için bir maçı bağlaması gerekiyordu ve bunun için iki oyuncuyu bağladı ve şampiyon oldu.
Mesele beş altı maça karşılık “sadece bir maç” ile açıklanabilir mi?
Yani şikenin azı çoğu olur mu?
Konu Fenerbahçe olunca neden bu kadar emin olunabiliyor da Beşiktaş olunca mezeye dönüşüyor?
Mağduriyetin bir tekeli mi var bu ülkede?
Kuşkusuz yok!
Ortada gerçek anlamda iki mağduriyet var ancak ülkemizin temel gerçeği bu mağdurdan birini suçlu gösterirken, diğerini zavallı masum rolüne büründürüyor.
Bilimin konusu bir fenomen kendisini sürekli tekrar ettiğinde başlar. Evet, bir olay bir kere oluyorsa bu bir tesadüftür, rastlantıdır, istisnadır, ancak birden fazla tekrar etmeye başlamışsa orada istikrarlı bir durum vardır ve konu incelenmeye değerdir.
3 Temmuz sürecinin her aşamasında bir istikrarlı yapı vardır. Ne Fenerbahçe ne de Beşiktaş suçlu değildir, en azından ortada delil diye bize yutturulmaya çalışılan şeylerden biz bu sonucu çıkarıyoruz.
Şike insanların zihinlerine yerleştirilmiş bir virüstür sadece ve bu hastalığı yayan zihniyetin kendisiyle mücadele etmek yerine bu hastalığı sahiplenip, kabullenerek sağlıklı düşünceleri yok etmeye çalışmak da bir anlamda zihniyetin kendisine yardımcı olmak anlamına geliyor.
Türkiye’de bütün takımların Fenerbahçe’ye yenildikten sonra ortalığı yangın yerine çevirmeleri bir tesadüf, istisna olabilir mi?
Neden başka zaman konuşulamayan, sessizce kabullenilen ve karşı tarafı tebrik edilen yenilgiler Fenerbahçe’ye karşı yaşanınca hazmedilemiyor, kabullenilemiyor?
Üç senedir belli bir seviyede başkanlık görevini yürüten Sn. Orman nasıl oluyor da bir hakem kararıyla tarzını, duruşunu değiştirmeye karar verebiliyor?
Bizim hayat karşımızdaki duruşumuzu bir hakem kararı nasıl belirler?
3 Temmuz bütün ağırlığı ile Fenerbahçe’nin üzerine çökmeye çalışmış, yok etmek için elinden geleni yapmışken nasıl oluyor da hala Fenerbahçe böyle bir ortamda hakemleri etkileyecek gücü, kudreti kendisinde buluyor?
Algı bu değil mi?
“Fenerbahçe hakem kararıyla kazandı” cümlesini kurmak için değil mi bütün bu açıklamalar?
3 Temmuz’un ne olduğunu, amaçladığını Türkiye anlayabilmiş olsaydı bugün Ünal Aysal hala başkanlık koltuğunda oturuyor olurdu.
Ancak durumdan yarar çıkarma telaşıyla 3 Temmuz’da bir taraf olmayı seçenler hem ülkenin hem de kendi kulüplerinin bu duruma gelmesine neden oldular.
Bu düşünce yapısı ve zihniyet sporumuzu felakete sürüklüyor.
İnsanların zihinlerine futbolun şike ile ilişkilendirilmiş, şaibeli bir kirli oyun olduğu yerleşti. Artık bu ürüne güven kalmadı.
Nasıl satacak, pazarlayacaksınız?
“Ortam böylesine kirliyse siz nasıl temizsiniz” diye adama sormazlar mı?
Hayatta her zaman güçlü, gerçek ve doğru düşünceler kalır. İnsan zihni ancak bu şekilde rahatlar, huzur bulur, mutlu olur.
Kalabalıkları yalanla ancak kısa süre oyalayabilirsiniz.
Manipülasyonun ömrü faydaya ulaştığı zaman dilimiyle sınırlıdır.
Samimi olun, dürüst davranın.
Son olarak şu küfür konusunu da konuşalım.
Türkiye’deki samimiyetsizliğin en uzak ara kendisini ortaya koyduğu konudur. 40 yıldır bu ülkede stadyumlarda maç izliyorum, istisnasız her yerde küfür ediliyor.
Küfür bir düşünme biçimi olmuştur ülkemizde.
Acı olan ortalıkta küfre en fazla duyarlık gösterenler bunu en çok kullananlar oluşudur.
Son derbi sonrasında Emre ve Volkan’ın ettiği küfürlerden bir ahlak dersi çıkarmaya çalışanlar oldu, işte bunlardan söz ediyorum.
Samimiyetin sona erdi yerdeyiz.
Küfre duyarlılık için ilk taşı atacak bari küfürsüz biri olsun!
Var mı aramızda böyle biri?
Kuşkusuz bu da bir tesadüf, istisna değil; Türkiye’deki Fenerbahçe gerçeğinin, biliminin ifadesi, karşılığıdır.
Şimdilik biz biliyoruz, yavaş yavaş bunu anlatmaya devam edeceğiz.
http://twitter.com/uzaygokerman