O kitap bitmez arkadaş, haberin olsun!

Fenerbahçe, Göztepe maçının son bölümlerinde yediği gole engel olamayınca 2 puanı zorlu ve olaylı İzmir deplasmanında bırakmış oldu.

Zor kısmına biraz sonra geliriz, önce “olaylı” tarafından başlayalım.

Maç başladığında Fenerbahçe taraftarının önemli bir kısmı sosyal medyadan takip edebildiğimiz kadarıyla tribünlerde yerini alamamıştı.

Hatta Fenerbahçe Yöneticilerinden Hulusi Belgü kendi hesabından yaptığı paylaşımla konunun takip edildiği ve halledileceği yönünde bir mesaj da attı.

Ama sorun çözülmedi ve olayla şahsen ilgilenmek üzere Başkan Ali Koç tribünlere gitti. Büyük bir ihtimalle sorunu çözemediği için tekrar yerine dönerken bu sefer Göztepeli bir grup “yetkilinin” saldırısına uğradı.

Haberin Devamı

Yetkili diyorum çünkü üzerinde akreditasyon kartı olan bir şahıstı Ali Koç’a saldıran. Herhalde yetkili olmasa o akreditasyon kartına da sahip olamazdı!

Bu olaylar neden çıkıyor anlamakta ve yorumlamakta gerçekten çok zorlanıyoruz.

Mesela Fenerbahçe taraftarı neden tribünlere giremiyor? Basit bir açıklama gerekiyor.

Biletleri mi yok? Nedir?

Tüm dünyada üst düzey bir futbol karşılaşması o günün en önemli olayıdır ve bilgilenmek de kamunun doğal haklarından biridir.

Diğer tarafta geçen sezon muhteşem bir tribün yaratan Göztepe taraftarının Fenerbahçe ile derin bir düşmanlığı olduğunu da öğrenmiş olduk.

Karşılaşma öncesinde belki “münferit” bir taraftarın Fenerbahçe formasını yaktığını izledik.

Daha büyük bir tribün grubun da Başkan Ali Koç’a yabancı madde yağdırdığını gözlemledik.

Neden? Gerçekten bu nefretin gerisinde yatan sebepleri bilmemiz gerekiyor.

Bu soruyu bir Galatasaray veya Trabzonspor taraftarına sormam çünkü sosyolojik gerçekleri biliyoruz.

Göztepe’nin burada başlattığı ister istemez karşıtını, rövanş duygusunu yaratacaktır. Bir sonraki karşılaşmanın “potansiyel” sorunlarını hazırlayacaktır.

Anlamak mümkün değil.

Olaylar ister istemez maçın da önüne geçmiş oldu.

Peki…

“Zor” kısmına gelelim.

Maç sonunda “beklendiği gibi” yoğun bir Mourinho eleştirisi gözlemledik. Bir önceki yazımda aslında işin bu tarafına atıfta bulunmuştum.

Haberin Devamı

İşin zor tarafı Mourinho’nun herkesin ondan çok daha fazla futbol bildiği ortamda bir takım ve oyun ortaya çıkarmaya çalışmasıdır.

Ortada o kadar çok malzeme var ki…

Çift forvetle çıkması başlı başına bir gündem maddesi zaten.

Çift forvette Dzeko’ya fazla tahammül etmesi ilkinden kaynaklı bir “epizot.”

Dzeko beraberinde Tadic’in de süresini belirliyor. Çünkü onlar artık eskidi. Geçen sezon görece konfor alanına sahiplerdi. Şimdi istenmeyen adam halini aldılar.

Ferdi’nin kafası karışık! Gitse sanki daha iyi olacak!

4-4-2’nin yarattığı dizilimde Szymanski’nin pozisyonu da başka bir mesele.

Savunma hattı veya tandemi hangi oyuncularla daha iyi oluşturulur?

Fenerbahçe’nin geriden oyun kurması veya kuramamasına ne demeli?

Uzun toplar…

Vs…

Ne kadar çok konu var değil mi?

Bunların hepsi başlı başına manşet olacak kadar değerli. Dahası Türk Medyası yıllardır bunun üzerinden geçimini sağlıyor.

Medyanın uyuşturduğu futbol taraftarı da bu tartışmaların arasında fikir ve kanaat geliştirerek “oyunu” takip ediyor!

Haberin Devamı

“Daha sezonun 2. Haftası insaf edelim” diye kimse kendine çeki düzen verme empatisine sahip değil!

Nasıl bir zor deplasman ve maç olduğunu anlatabiliyor muyum?

‘Bana ne!’ Demeyin lütfen…

Böyle ortamda bir kişinin işini doğru yapabilme alanı ve huzuru olabilir mi?

Buna bir de Fenerbahçe’nin içinde bulunduğu durum ve Fenerbahçe taraftarının haleti ruhiyesini ekleyin!

Mourinho bırakıp gittiğinde biz daha iyi bir futbol bilgisine sahip olmayacağımız gibi Portekizli de bizden daha az futbol bilerek ülkesine dönmeyecek!

Her zamanki gibi kendi kendimize bu zavallılığımızla baş başa kalacağız.

Burayı anlamadan da maç izlememizin, onu değerlendirmemizin, yorumlamamızın anlamı kalmayacak!

Çünkü içi boş fikir ve kanaatler aynı zamanda oyunu değerlendirme ölçütlerimizi belirliyor veya sınırlandırıyor.

Savunacağımız ya da referans göstereceğimiz (sürdürülebilir) bir başarımız yok!

Mourinho’yu kendince küçülterek futbol bilgini ortaya koymuş olmuyorsun.

Oyun, dünyanın hiçbir yerinde ne böyle oynanıyor ne de yorumlanıyor!

Dün, hatalarımızdan ders almamız gereken zaman açısından çok çok geçti.

Bugünse çoktan öğrenmiş olmalıydık!

Oysa hala harfleri birbirine ekleyerek kelimeyi okumaya çalışıyoruz; üstüne de bu halimizle de klasikleri okuyabileceğimiz iddiasındayız!

O kitap bitmez arkadaş, haberin olsun!