Liderlik vasfı gerekiyor
Hangi boyuttan yaklaşırsanız yaklaşın Süper Ligin en kırılgan ve hassas dengeler üzerinde duran takımı Fenerbahçe’dir. Bu nedenle Fenerbahçe’yi değerlendirmek, sonunda ilk söylediğiniz yere de çıksa hem kolay hem anlamlı değildir.
Neredeyse 60 senedir her sezon başında ve sırasında “bu sene Fenerbahçe’yi şampiyon yapacaklar” ne kadar boş bir söylemse, “bu Fenerbahçe’den hiçbir şey olmaz” ifadesi o kadar niteliksizdir.
Çünkü yorumculuk artık böyle kolay ve vasat bir çerçeve içine sıkışmamalıdır.
Dünkü maçın ne kadar eksiği varsa zaten hepsini bütün gün okuyup dinleyeceksiniz. Ben size başka bir yerden pencere açarak anlatmaya çalışacağım.
Son 40 yıl içinde Fenerbahçe’ye bir oyun sistemi yerleştiren ve bununla da başarıya ulaşan 3 önemli teknik adam gelmiştir. Bu teknik adamları ayrıcaklıklı yapan yerleştirdikleri taktik kurgunun sadece kendi dönemleri ile sınırlı kalmamalarıdır.
Kimlerdi;
- Parreira (ön libero sistemi > Kemalettin Şentürk iz bıraktı.)
- Daum (Alex’li oyunda en iyi sonuç veren 4-4-1-1 dizilişini yerleştirdi. 3 Şampiyonluk geldi. 2 sezon da son maçta kaybedildi.)
- Aykut Kocaman (4-3-3; 2 Türkiye Kupası ve 2014 sezonunda Ersun Yanal ile Nisan ayında erken şampiyonluk yaşandı.)
Bu kadar mı; Fenerbahçe’ye gelen çok değerli teknik adamlar, dönemlerinde yaşanan sorunlar nedeniyle yapmak istedikleri için yeterince zaman ve sabır ortamı bulamamışlardı.
- Hiddink
- Osieck
- Venglos
- Löw
Bu teknik adamlardan 1 ve 4 numaralı olanların fırsat bulduklarında ne türden başarıların altından kalktıklarını hatırlamak yeterlidir sanırım.
Başkaları da var; Aykut Kocaman, Cocu ve Erol Bulut’a son dönemde büyük haksızlık yapıldığını belirtmek gerekiyor. Özellikle bu sezonki tartışmalarımızda geçen sene ile ilgili kıyaslamaları öğrenilmiş derse dönüşmesi için sıklıkla yapmak istiyorum.
Şimdi...
Pereira geldi ve bize farklı bir şey deneyeceğini gösterdi.
Fenerbahçe’ye yepyeni bir düzen yerleştirme uğraşı içinde; 3-4-3.
Aslında kendisi de ifade ediyor; bu sayısal dizilimlerin karşılaşma sırasında hiçbir önemi bulunmuyor. Bu kadronun sahaya yerleşim düzenini belirtiyor, gerisi oyun sırasında sürekli şekilden şekile giriyor.
Mesela Fenerbahçe savunma formasyonuna geçtiğinde sadece sağ ve sol kanat oyuncuları beke mi dönüşüyor yoksa orta alandaki 6 ve 8 numaraların da hem hücuma çıkarken hem savunma yaparken 3’lü geri hattının arasına girmesi bekleniyor mu?
Kanat oyuncuları için öncelik savunma mı hücum mu?
Ya ileri 3’lünün ortasındaki oyuncuların ne yapması gerekiyor?
Bunları anlayabilmek için kuşkusuz Avrupa’daki örneklerini incelemek yerinde olur; sadece futbolcu özelinde değil; teknik adamların konuya yaklaşımı nasıl, diye?
Tüm bunların toplamından ortaya maçı izlerken bakış açıları ve yorumlar çıkıyor.
Fenerbahçe için geride oynanmış 9 hazırlık 1 de Süper Lig karşılaşması var ve her şeyin daha en başında.
Bugün burada negatif tarafından yaklaşarak teknik, taktik ve futbolcu özelinde yorum yapmaya çalışmak sadece ve sadece tribünlere oynamaktır.
Dünkü Adana Demirspor karşılaşması bundan sonra oynanacak 37 karşılaşma için ölçü alınmamalıdır.
Fenerbahçe ne taktiğin hakkını verebildi ne iyi oynayabildi; sadece kazandı.
Üstelik sahanın en iyi futbolcusunun Altay Bayındır olduğunu söylediğimizde ve 7 net kurtarış yaptığını ayrıca belirttiğimizde zaten konunun çerçevesi belirlenmiş olur.
Altay Bayındır çok iyi kaleci fakat bunu her maçta ispat ettirmeye çalıştığınızda bir yerde mutlaka bir arıza ile karşılaşır, sonunda da kaleciyi tartışmaya başlarsınız.
Tıpkı Fenerbahçe’ye yıllardır gelip giden futbolcu topluluğu gibi...
Çok azı ortalamanın altında oyuncu olmalarına karşın her sezonun o bilindik goy goyu içinde silikleşen, kimliğini yitiren veya bambaşka işlere kalkışarak vasataltına inen bu futbolcuların yetenekleri hep takımdan ayrıldıktan sonra fark edildi ve gittikleri takımlarda her seferinde etkili oldular.
İşte Fenerbahçe’nin sorunu yıllardır tam da budur.
Bu bakış açısı ile oyunu izlemediğiniz sürece hep arızalı yerler gözünüze batacak, zihninizi zorlacak ve sonuç da daha önce defalarca kere denendiği gibi hüsran olacaktır.
Görülüyor ki Fenerbahçe’de sivrilmesi gereken bir lider, “winner” futbolcuya ihtiyacı var; takım oyununu bozmayacak liderlikten söz ediyorum.
Mesela Balotelli oyunda kaldığı süre boyunca bize bunu gösterdi.
Samet Aybaba nerede hangi eksiğini gördü de 62. Dakikada Belhanda ile birlikte kenara aldı bilemiyorum ama Balotelli eğer bir soruna dönüşmezse Süper Ligin ortalamasını yukarı çekmeye aday oyuncu olduğunu daha ilk karşılaşmada ortaya koydu.
Fenerbahçe’nin bu liderliği çok uzaklarda, takım dışında aramasına gerek yok; Mesut, İrfan Can gibi bunun altından pekala kalkacak güçlü karakterleri var. Dün de bu iki oyuncu maçı çevirdi.
Girişte söz ettiğim o kırılganlık Fenerbahçe’de herkesi bu liderlikten uzak tutuyor.
Liderlik vasfı yavaş yavaş ve kazanarak ister istemez bu oyuncuların üzerinde en uygun formu bulacaktır.
Liderlikle birlikte bu oyun kurgusunun gereği kanat hücumlarında pas istasyonlarının dinamik bir şekilde akışkanlığa dönüşmesi önemli bir opsiyondur.
Top merkezde İrfan Can’ın ayağındayken, sol tarafta Ferdi’nin önünde geniş bir boş alan varsa pasın oraya atılması doğrusur; “Mesut çok daha yetenekli ve ona pas verirsem sonuç alırız” kaygısıyla kalabalık alana oyunu döndürmeye çalışmaya “zorlamamak” gerekir.
Geçen sene Mert Hakan ve Ozan; sık sık Ferdi ile oynamak yerine başka tercihler yapınca, hatta maç sırasında durup kenardaki sportif direktöre takım arkadaşını şikayet etmeye kalkışınca meselenin nerelere gittiği yeterince öğrenilmiş derse dönüşmüş olmalıdır.
Evet, İrfan Can’ın Ferdi ve Zajc ile oynamaya çalışması, takım kurgusu içinde herkesin birbiri ile ezbere bir şeyler yapması önemli ve gereklidir.
Tekrar tekrar... Adam seçmeden...
Dün Samatta ve Serdar Dursun çıktıktan sonra o bölgede oynayacak oyuncu kalmaması öndemli bir uyarı olmuştur sanırım. Muhtemel transferi artık zorunlu hale getiriyor.
Adana Demirspor sezon başlangıcı için oynanacak aslında en riskli takımlardan biriydi. Fenerbahçe’nin buradan kayıpsız dönüşünü +3’den fazla puan olarak yazabiliriz. Kuşkusuz konu Fenerbahçe olunca hiçbir rakibi diğerinden ayırmamak gerekiyor; ancak önümüzdeki hafta taraftarının coşkusuyla buluşacak olduğunun hesabıyla daha arzulu ve motive bir Fenerbahçe göreceğimizi tahmin ediyorum.