Uzay Gökerman

Uzay Gökerman

uzaygokerman@yahoo.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Eylül ayında Fenerbahçe’nin pozisyon üreten takım olma sürecini olumlu bir gelişme olarak değerlendirmiş; kaçan gol fırsatlarının değil, o fırsatların oluşmasının önemi üzerine değerlendirmelerde bulunmuştum.

O köprünün altından çok su aktı; hani aynı suda iki defa yıkanılmazmış ya Fenerbahçe de Eylül ayındaki o futbolunu da bir daha tekrar edemedi. Zaten sonraki dönemde de özellikle Ersun Yanal’ın kadro seçimi ve oynattığı futbolla ilgili eleştirilerim de bu yönde oldu.

Takip edenler bilirler çok uzunca süredir futbolu oyuncu merkezinde değerlendirmiyorum.
Bunun için önceki sezonlarda Mehmet Topal-Souza tandemini başkaları kadar sorun yapmadım.

Günümüz futbolunda maç kazandıran oyuncular olmakla birlikte devamlılık ve istikrar kadronun ne oynadığı ile bağlantılıdır.
Mesela Fenerbahçe basketbol takımının kadro revizyonlarına karşın son 5 sezondur Avrupa’nın ilk dört takımı arasına girmesinin temel kriterlerinden biri budur.
Oyun istikrarını uzun yıllar yakalayan Barcelona ve Manchester United takımları Avrupa’da hep başta oldular. Ne zaman anlayış değişti, istikrar bozuldu.

Ersun Yanal göreve geldiğinde elinde kendi takımı yoktu. Bir yere kadar bence bu da tolere edilebilecek bir durumdur; ancak genel geçer görüş öyle olduğu için bunu bir mazeret olarak görebiliriz. Sonrasında bir yarım bir de tam transfer dönemi yaşandı ve o takım neredeyse komple değiştirildi. Kurulan kadro ile bir hazırlık dönemi geçirildi.

Hazırlık dönemi bir teknik direktörün kafasında oynatmak istediği oyunu oyuncularına anlattığı, onlarla bunu denemeye başladığı süreçtir.
Bu dönem asla yetmez çünkü evdeki hesabın çarşıya uyması için gerçeklerle yüzleşilmesi gerekir.

Gerçekler de resmi karşılaşmalardır.
Ligin 12. Haftasına geldiğimizde bunun emarelerini saha içinde görmek gerekiyor.
Mesela Cuma akşamı Galatasaray karşısındaki Başakşehir’in bir oyun planı olduğunu izledik. Kaleci Mert geriden oyun kurarken hangi oyuncuya pas atacağını biliyordu. Dahası geriden oyun kurmada takımın bir ezberi olduğunu görüyordunuz. Kuşkusuz bu Okan Buruk’un değil, Abdullah Avcı’nın mirasıydı.
Konyaspor-Beşiktaş maçında da iki takımın da kadrolarındaki oyuncuların yetenekleri ölçüsünde belli bir plana bağlı oynamaya çalıştığını izledik.

Yaklaşık bir yıldır (geçen sene Aralık ayında geldi) takımın başında olan Ersun Yanal’ın daha fazlasını oynatması gerekiyor.

Şimdi şu sorunun cevabını arayalım; Fenerbahçe ne oynuyor?
Orta saha futbolu mu yoksa kanat oyunu mu?
Yoksa Fenerbahçe’nin bir oyun planı olmaz, birden fazla diyerek hepsini karıştırıyor mu?
Planlamayı yaparken kadronun genel özellikleri göz önünde bulunduruluyor mu?
Arzularda bu var tabii ancak sahaya yansıyanın böyle olmadığı da bir gerçekliktir, yaşanarak görünüyor.

Elde Gustavo gibi bir oyuncu varken ve bu ön libero bölgesini tek başına kapatıp, geriden oyun kurmada merkez istasyon olabilirken biraz daha çeşitliliği olan orta alan oyuncularının değerlendirilmesinin alternative yaratmada belirleyici olduğunu düşünüyorum.
Daha önceki sezonlarda burada iki oyuncu gerekiyordu ve bu taraftardan da tepki alıyordu.

Emre bu takımın oyun yönünü ters toplar atarak değiştiren çok önemli bir oyun zekasıdır. Kuşkusuz o topların boş alan yaratması, rakibi eksik savunma kurgusunda yakalaması ve pası alan oyuncunun da çabuk düşünerek atak momentum yaratması gerekiyor.

Bu oyuncunun Alper olmayacağını iki sezon önce gördük. Ersun Yanal bu kadroda sıralamanın belki de en altındaki oyuncudan bunu bekleyerek Fenerbahçe’nin Malatya deplasmanının boş koşulara dönüşmesine neden oldu. Alper ilk yarı Moses’a verdiği gol pası dışında tüm topları ya ezdi ya da güçsüzlüğünden rakiple mücadelede başarısız oldu.

Sadece Emre’nin uzun paslarıyla bu iş olmuyor. Dahası Emre oyundan düştüğünde ve takımda hiç olmadığında sıkıntı büyüyor. Dün Emre bir de penaltı kaçırarak bu maçta Fenerbahçe için en büyük avantajı da değerlendirememiş oldu.

Ozan Tufan’ın merkez orta sahada daha yaratıcı bir pas merkezi olması gerekiyor. Bu da takımın 2’ye1, 3’e 2 ve 4’e 3 gibi orta alandaki pas trafiğiyle mümkündür.
Maç boyunca başarılı 367 pas yapmış bir takımın bunları gerçekleştirmemiş olduğunu sahaya bakmadan söylemek de mümkündür.
Ozan bu pas bağlantılarını yapacak oyun bilgisine sahip midir sorusu aklımızın bir tarafında kalsın; bunu kimlerle gerçekleştirecek çok daha anlamlı bir cevap arayışıdır.

Fenerbahçe’nin hızlı oyunu da önemli bir alternatif plan olmalıdır.
Bunun için kuşkusuz Tolga, Ozan gibi oyuncular ihtiyacı karşılayamamaktadır. Rodrigues, Zajc ve Ferdi gibi oyuncularla çalışmak gerekiyor.

İşte bir maç yazısı içinde Ersun Yanal’dan beklenen ve neden olmadığının çok basit ifadesi bu oluyor.

Fenerbahçe gibi bir takım ligin dört maçını golsüz bitirmez; bir şekilde gol bulur.
Ancak dün gördük ki Ersun Yanal’ın temel derdi gol atmak değil, yememek üzerine kurulmuştu. Bu önceki sezonlarda sahaki tablo bambaşka da olsa teknik adamların kafalarının üzerinde sallanan Demokles’in Kılıcı gibiydi.