Sanırım Fenerbahçe adına en pozitif sonuç sezona başladığı teknik adamla tamamlamak olacak ki bu 2018’den bu yana futbol takımı için güzel ve değerli bir aşamayı geçmeye karşılık gelecektir.
Ali Koç, ilk senelerde yaptığı konuşmalarda “yönetici olmanın okulu yok, öğreniyoruz” mealinde cümleler kuruyordu; işte bu sonuç oralara karşılık geliyor olmalıdır.
Fenerbahçe ağır ve emin adımlarla her sezon üzerine koyarak hem yönetmeyi öğreniyor hem futbol takımına bir istikrar sağlıyor.
Tabii önümüzdeki sezon Jesus’la devam edilir mi bu henüz belirsizliğini koruyor; eğer aynı teknik direktörle bir sonraki sene de devam edilirse bunun için de karneye bir “pekiyi” derece daha yazabileceğiz?!
Peki Jesus Fenerbahçe’nin teknik direktörü olmayı gerçekten hak ediyor mu?
Bu sayfanın devamlı okuyucuları soruya nasıl cevap vereceğimi üç aşağı beş yukarı tahmin edeceklerini biliyorum.
Mesele benim ya da sizlerin nasıl bir fikre veya kanaate sahip olmalarının ötesinde Fenerbahçe futbol aklının süreci ne şekilde değerlendirdiği ile yakından ilgilidir.
Dün sosyal medyada dolanırken, bir Fenerbahçe yöneticisinin sezon ortasında “Aboubakar’ın transferi süreciyle nasıl ilgilenmedikleri, eğer talip olsalardı mutlaka alabileceklerini ama istemedikleri” ile ilgili yaptığı açıklamaya rastgeldim.
İzlerken aklımı kurcalayan tek bir şey vardı; “neden ilgilenmediler?”
Bakın, siz de futbolu izlerken işin aktüel taraflarıyla ilginizi biraz eksilterek; teknik taraflarına dair sorular sormalısınız.
Teknik direktörünüz basının ve kameraların önünde teknik yorumlar mı yapıyor yoksa popülizm mi, çok iyi ayırt edebilmek gerekiyor.
Dahası teknik yorumu talep etmek!
“Aboubakar ile ilgilenmedik, çünkü bu futbolcunun şu, şu, şu özellikleri Fenerbahçe’nin oyun planında herhangi boşluğu doldurmayacağını değerlendirdik ve hocamız ile birlikte oturup transfer etmemeye karar verdik!”
Bu değerlendirme Fenerbahçe’nin bir futbol yorumu olarak karşımıza düşerdi ve öyle ya da böyle kabul etmesek de saygı duyar, meseleyi teknik anlamda tartışmaya devam ederdik.
Ancak bir türlü işin teknik taraflarına gelemiyoruz; en önemli sorunun öncelikle bunu halletmek olduğu önemle belirtmemiz gerekiyor.
“Futbol aklı” derken de bunun basketboldaki gibi kompleks bir denklem olmadığının altını çizmeliyiz.
Örnek için Fenerbahçe’nin rakiplerine bakması yeterlidir; Galatasaray ve Beşiktaş futbol aklını sonuca gitmesini bilecek nokta transferlerle veya teknik adam değişiklikleriyle pragmatist bir şekilde çözüveriyor işte.
Geçen hafta ülkemizi ziyaret eden Daum ile Fenerbahçe 2013 ile 2011 arasında belirli bir sistem ile oynamayı ve takım olmayı öğrenmişti. Bu Fenerbahçe’nin belki de tüm tarihi boyunca en istikrarlı dönemiydi. Öğrenilmesi gereken dersler vardır. Neredeyse 2 senede 1 şampiyonluk ortalaması
yakalamış bir Fenerbahçe vardı ve son maçta kaçırılan 2 şampiyonluğu da buraya mutlaka eklemek gerekiyor.
Jesus ile böyle bir sistem kurulabilir mi?
Bu soru neden önemli; çünkü sezon başında böylesi bir hava yaratıldı ve ona göre de transferler yapıldı. Neredeyse takım baştan dizayn edildi.
Geride kalan son dört sezondaki gibi yeniden başlangıçlar yapıldı.
Fenerbahçe’nin kadrosunda bazı oyuncular var ki belirli sistemi olan bir takımda gerçekten kilit rol üstlenebilirler; ama sistemi olmayan bir kurgunun içinde bu oyuncuların varlıkları ister istemez sorgulanır hale geliyor.
Artık isimleri konuşmaya, bu oyuncuları kamuoyunun önünde değersiz hale getirmeye gerek yok çünkü sorumluluk onlarda değil onları transfer eden futbol aklında ve kuşkusuz bu oyunculardan bir takım yaratmaya çalışanlarda.
Bu oyuncu grubunun önemli bir kısmı sezon boyunca kritik herhangi bir maçı çözme veya çevirme başarısı gösterebildi mi?
Fenerbahçe hiçbir büyük maçı kazanamadı ve daha kötüsünü de yazmak gerekiyor; neredeyse birbirinin kopyası goller yiyerek puanlar kaybetti.
Hadi Galatasaray’dan, Beşiktaş’tan yiyorsun, onlar zaten senin rakibin, İstanbulspor veya Giresunspor’dan yemenin bir açıklaması olabilir mi?
Yemeye istikrarlı bir biçimde devam etmenin?
Neden?
Bir teknik direktör elindeki kadro her ne olursa olsun buna çözüm üretemez mi?
Soruyu biraz daha sertleştirelim; üretemez mi yoksa umursamaz mı?
Peki yumuşatalım, teknik direktörün gücü yetmiyor diyelim; 116 yıllık futbol geleneği olan Camia’nın Yönetimindekileri ne yapıyor bu sırada?
Az önce Jesus ile ilgili bir soru sormuştuk; konu başka yerlere geliyor ama bunu da sormalıyız.
Jesus’un bir sistem kurma derdi var mı?
Premier Lig’de futbol için teknik direktör her şeyin yöneticisi olabilir ama Türkiye gibi futbolun tek başına sahada oynanmadığı ülkelerde meseleyi yukarıda locada oturarak izleyemezsiniz.
İzlemeye devam ettiğinizde ortaya çıkan sonuç işte bu olur ve her sezon da tekerrür eder.
Maalesef gerçekler budur.
Fenerbahçe her maç düzenli olarak beş oyuncu değişikliği yapıyor.
Karşılaşmanın skoru her ne olursa olsun orta alanda merkez omurgadaki oyuncuları, forvetleri ve Ferdi Kadıoğlu’nun oynadığı pozisyon değişiyor.
Neden olduğuna dair teknik anlamda bir açıklama var mı ortada?
Mesela İsmail Yüksek neden çıkıyor ve Crespo giriyor ve bunun takımın oyununa ne katkısı oluyor?
Ferdi Kadıoğlu’nun düzenli oynayabileceği standart bir kurgu ve oyun düzeni niçin oturtulamıyor?
Osayi, Peres ve Ferdi’nin aynı anda oynaması için nasıl bir ortamın oluşması gerekiyor?
Fenerbahçe’nin hücum gücünü zenginleştiren bir Ferdi Kadıoğlu gerçeğine bu kadar ihtiyaç duyarken bu oyuncuyu ısrarla savunmada oynatmanın takıma ne yararı var?
Geride bıraktığımız son 5 sezonun şampiyonları bir sonraki sezon darmadağın oldular. Trabzonspor’un hali pür melali ortadadır.
Şampiyonluk bir hedeftir ama ona ulaştığınızda tüm sorunlar çözülmüş sayılamaz!
Kimi sezonlar öyle mücadele edersiniz ki bu oyunla bir sonraki sezonu iple çekersiniz çünkü takımın görüntüsü size gelecek için umut verir.
İşte Fenerbahçe bu eşiği sadece geçen sezon İsmail Kartal ile aşmış olmasına rağmen bu sezon gelebildiği yer böylesi bir seviyede kalabiliyor.