Benim de içinde bulunduğum neredeyse yarım yüzyıla dayanan futbol izleyiciliği ve takipçiliğinde Fenerbahçe adına hep bir “ikonik oyuncu” beklentisi olmuştur.
1980’lerde başlayan gençleşme hareketinin meyvelerini 1990’lı yılların başlarında toplayan Beşiktaş; Metin, Ali, Feyyaz üçlüsüyle ikonik hale gelen ancak içeriğinde Rıza, Ulvi, Kadir gibi oyuncuları da barındıran, sonrasında buna Sergen Yalçın’ın da katılmasıyla bambaşka bir anlama kavuşan süreci Fenerbahçeliler “bir gün bizden de çıkacak mı acaba?” sorgulamasıyla geçirdiler.
Yine 1990’lı yılların başında Fatih Terim’in genç milli takımın başına geçmesiyle hem orada kurduğu kadroyu Galatasaray’a katması, hem de Okan, Emre, Bülent gibi altyapıdan çıkan oyuncuların oluşturduğu farklı bir enerjiyle hem “teknik direktör” hem de futbolcu grubu bakımından Galatasaray ikonik bir boyut kazandı. Bunun ekmeğini neredeyse 30 yıl yedi; futbol iklimimizin belirleyicisi oldu.
Bu süreçte Fenerbahçe de sürekli arayış halindeydi. Hep bir beklenti içindeydi. Ancak hem sabırsızlığı hem camianın sahip olduğu genel karakter hali hep ham meyveyi dalında koparma anlayışıyla her türlü gelişiminin önünde engel oldu.
Geride bıraktığımız yıllarda Fenerbahçe’nin çok iyi bir altyapısı da oluştu. Yıllarca ülkenin çeşitli takımlarında bu oyuncuları Fenerbahçe’den yetiştiğinden habersiz bir şekilde izledik, durduk.
Ancak bir taraftan da eksik kalan bir şeyler vardı.
Ne kadar gelecek umudu olsa da bu oyuncu grubunun içinden ne bir Emre Belözoğlu ne de Rıdvan Dilmen gibi ikonik bir karakter çıkabildi.
Fenerbahçe’nin bugün kadrosunda kaç yabancı oyuncusu var biliyor musunuz?
Kulübün resmi sitesinde yer alanları hemen bir çırpıda sayabilirsiniz ancak maaş ödediği, sözleşme ile bağlı olduğu belki bir o kadar daha futbolcular var.
2018’te göreve gelen ve eskisini bu konuda çokça eleştiren yeni yönetimin her sezon özellikle de genç oyunculara yaptığı yatırımın karşılığını alma beklentisine karşın bir türlü istikrarlı ortamı sağlamayamasından ötürü yap boz şeklinde devam ettirmesinin sonucu kadro şişti şişti ve bu zamana gelindi.
Yönetimin ilk hamlelerinden biri olan Ferdi Kadıoğlu’nun geride kalan 3 sezon boyunca o istikrarsız yapının içinde kaybolup gidiyor oluşuna buralardan ses vermeye çalışsak da Vitor Pereira gelene kadar bu oyuncuyu kullanmayı neredeyse hiçbir teknik adam öncelik listesine yazmadı.
Aynı şekilde son haftalarda Crespo ile çok iyi bir ikili olan ve orta alanda direnç noktası gibi çalışan Zajc da şişkin kadronun kalabalığı içinde vasat bulunurken hiçbir zaman ilk on bir oyuncusu görülemedi.
Dün Alanyaspor maçının belki de en önemli oyuncusu olan Altay ve onun yedeği Berke bu sürecin en önemli yatırımlarının başında yer aldılar.
Osayi’den de çok şey beklenerek transfer edildi. Belki en fazla da fırsat bulan oyuncu oldu.
Attila ve Kim genç oyuncu kontenjanındaydılar.
Buraya kadar saydıklarımın hepsi dışarıdan gelen oyuncular; başta çizdiğimiz o tabloya pek de dahil edilecek türden değiller.
Sezonun hemen başlarında Fenerbahçe’nin sakat, cezalı ve henüz tamamlanmamış transferleri nedeniyle eksik kalan kadrosunun boşluğunu dolduran Muhammed ve Arda hem Süper Lig hem de Avrupa maçlarında takımını sırtlayan oyuncular haline gelmeleri, buna bir iki maç Çağtay ve Fatih gibi gençlerin de katkı vermesi hepimizi heyecanlandıran gelişme olmuştu.
Ancak bu oyuncularla başarıyı yakaladığını unutan Pereira’nın tekrar “senior” oyuncularla devam etme arzusu Fenerbahçe’yi her sezon yaşadığı o kaosun içine tekrar dahil etti. Sonrasında ortada ne Pereira kaldı ne takımın şampiyonluk veya kupa amacı.
Fenerbahçe’nin yaşadığı bu başarıya dair ‘fakr u zaruret’ halinin içinde son haftalarda bir elmas gibi parlayan Arda Güler hem takım hem de camia için yepyeni bir umut oldu.
Oynadığı her karşılaşma abilerininkinden çok daha fazla sorumluluk üstlenerek oyuna katkı vermesi bırakın Fenerbahçe’yi neredeyse tüm futbol iklimimizde bir yerlere dokunmaya başladı.
Arda’nın bizim şahit olduğumuz son 50 yıldaki benzerlerinden birçok bakımdan farklı olduğunu net bir şekilde gözlemleyebiliyoruz.
İsmail Kartal’ın kendisini koruma anlayışıyla yedek başlattığı maça girdikten sonra Prag’da ceza sahasında iki oyuncunun içinden geçerek Fenerbahçe’nin attığı golün hazırlayıcısı olduğu pozisyonu herkes eski bir oyuncuya benzetmeye çalıştı.
Dün de attığı gol ve yaptığı asist için bir benzerlik kurma telaşı vardı izleyenlerde.
“Alex, Oğuz, Emre gibi...” ile başlayan övgü sözlerinin sonuna Arda’nın ismi eklendi.
Oysa Arda Güler bunların hiçbiri değil, o Arda Güler gibi oynuyor ve öyle olduğu için de Fenerbahçe’nin belki yarım yüzyıl beklediği sembol; ikonik oyuncu olmaya hazırlanıyor.
Bu süreç, peşinden geleceklere bir fırsat eşitliği sağlaması açısından çok önemli ve gerekli de.
İsmail Hoca’ya geldiği günden bu zamana anlatmaya çalıştığımız şeyin başında bu geliyor; “kaybedecek hiçbir şey yok, bu fırsat ortamında geleceğin Fenerbahçesi adına yapacağın her hamle seni unutulmaz başarının nedenlerinden biri yapacaktır.”
Bu kadar uzun övgü sözlerinden sonra kısa da olsa maça dair birkaç not da yazmak gerekir.
Herkesin aklında şu soru vardı karşılaşmayı izlerken.
“Fenerbahçe’nin savunma hattında bu kadar iyi oyuncu varken neden bu kadar pozisyon verdi?”
Geçen sezon Kadıköy’de oynanan Alanyaspor karşılaşması Fenerbahçe’nin belki de tüm lig tarihi içinde en az isabetli pas yaptığı karşılaşma olmuştu. (175)
Dün Alanyaspor karşısında Fenerbahçe bundan 100 adet daha fazla pas yapabildi rakibi karşısında. %63’e %37 gibi bir oran vardı.
Topa sahip olamayan takımın oyunun iniyasitifine sahip olması çok zordur.
Rossi’nin attığı golün asistini Altay’ın vermesi anlamlıdır. Bakın bunu küçümsemiyorum, hatta Fenerbahçe böyle basit gollerden çokça yediği için en azından yediği gibi atmasını önemsiyorum.
Alanyaspor karşısında Rossi hızı ve çabukluğu ile tek başına çok iyi işler yaptı. Bunun temel nedenlerinden birinin Alanyaspor’un kafasında fazlasıyla oyun planına bağlı oynama arzusu olduğunu görmek gerekiyor.
Fenerbahçe çok daha pragmatist bir oyunla sahadan genç ve yetenekli oyuncularının katkısıyla galip ayrılmayı bildi.
Ozan Tufan ve Mesut Özil’in görüntüleri bu formayı hak eden türde değildi. Fenerbahçe’nin yediği gollerde Ozan’ın düşük savunma direnci ve rakibe eşlik etme biçiminin etkisi vardı.
Fenerbahçe oyunu 2-2’den sonra sahaya giren Arda’nın katkısıyla değiştirmeyi becerdi.
74. dakikada girdi ve 15 dakikada çok iş çıkardı.
Mesut’un yapması gerekenlerin hepsini bu bölümde gerçekleştirdi.
Alanyaspor’un 2-2’den sonra yükselen etkinliğini bir anda paralize etti.
Orta alanda Zajc ve Crespo çok çalışıyorlar. Zajc biraz daha hücumda etkili olurken, Crespo da ikili mücadelelerde direnç gösteriyor.
Çok da iyi niyetli, gönülden oynuyorlar.
Rossi’nin bende kanaat notu çok düşük, bu maçta yaptıklarıyla az da olsa yükseltti.
Dün Fenerbahçe 5 gol attı. Morallendi ve haftaya 2. Sıradaki rakibiyle oynayacağı karşılaşma öncesinde amacına odaklanmasını sağlayacak bir sebep buldu.