Önce şuradan başlayalım.
Hafta içi karşılaşmayı kimin yöneteceği açıklandıktan sonra malum bir grup, yoğun bir şekilde manipülasyona başladı; genel eğilim Ali Palabıyık’ın Fenerbahçe’nin işine yarayacak bir atama olduğu yönündeydi.
Medyadaki bu gruba bakınca önemli isimler olduğunu görüyoruz. Bunun hakemi baskı altına aldığı da muhakkak bir gerçek ki Ali Palabıyık’ın maç boyunca verdiği tartışmalı kararlarda etkisi büyük oldu. Detaylarına girmiyorum.
Şu soruyu soralım; hakemler bir karşılaşmanın kaderini bu kadar etkiliyor mu? Fenerbahçe’nin 2014 yılından bu yana şampiyon olamadığı göz önünde bulundurulduğunda maçları yöneten hakemlerin bu sonuca etkisi var mı?
Bu sorunun cevabını futbol kamuoyu düşünecek, daha çok da sessiz çoğunluk.
Diyelim ki bu geride kalan 6 sezonda Fenerbahçe lehine büyük hakem hataları oldu ve tepki gördü. Sonuca etkisi neydi peki bunların?
Rakiplerinin lehine yapılanların etkisi ne oldu?
Düşünmenizi tavsiye ediyorum; ama karar yine de sizin.
Kötü bir derbi oynandı. Türkiye’de Galatasaray-Fenerbahçe maçlarını artık futbol değil, algı belirliyor ve sonuçlandırıyor.
Hele Galatasaray’ın 20 senelik Kadıköy’de kazanamama serisi geçen sezon sona erdi ya tüm gerilim bitti.
Ali Sami Yen’de son altı sezonun özeti bu; gol yok, kazanan yok.
Kenarda kim olursa olsun sonuç değişmiyor; mesele kazanmak değil, öncelikli hedef kaybetmemek.
Bu gece Fatih Terim de Erol Bulut da kafalarını yastığa rahat koyacaklar; çünkü ikisi de hedeflerine, amaçlarına ulaştılar.
Fenerbahçe 217 başarılı pas yapmış. Benim son yıllarda gördüğüm en kısır seviyedeki Fenerbahçe görüntüsü bu.
Hafta boyunca maçın favorisi Galatasaray’dı; hatta 2’de 2 ile derbiye gelmesi, geçen hafta Başakşehir karşısında alınan net galibiyet özellikle medyada maç öncesinde “gözü kapalı” yorum yapan yorumcuları Galatasaray’u uçan, kaçan, ışık hızında top oynayan takıma dönüştürmüştü.
Futbol bir sonuç oyunuysa “evet” bu bakış açısıyla yorum yapmak anlamlı olur ama karşılaşma öncesinde de yazmıştım, Galatasaray aslında bu maçtan daha fazlası değildi.
Fenerbahçe de bu maçtaki gözükenden fazlası değildi; aksayan taraflarını iki haftadır konuşuyoruz.
Kadro zenginliği öncelikle bir kafa karışıklığı yaratıyor, daha sonra da sanki her futbolcunun ilk on birde direkt oynayabileceği yanılsamasına neden oluyor.
Derbide özellikle ikinci yarı Fenerbahçe’nin nispeten iyi oyunu, karşılaşmayı izleyen ve “göz kapalı” yorumlardan etkilenen Fenerbahçelileri heyecanlandırdı biraz.
Ancak Fenerbahçe’nin duran toplar dışında neredeyse hiç pozisyon geliştiremediği gerçeğini göz ardı etmemek gerekiyor.
Yine rakip alanda üst üste 5-6 pas pas yapamayan, sağlı sollu ortaya bol karışık ortalı bir Fenerbahçe oyunu izledik.
Erol Hoca’nın bu yeni takım kurgusunda oyuncuları her pozisyonda deneme sürecine, ilk on bir tercihine saygı duymakla birlikte kimi oyuncuların geçen sezonki pozisyon bilgisinin öğrenilmiş ders olarak kayıtlarda durduğunu ve izlenmesi gerektiğini hatırlatmak istiyorum.
Deniz Türüç sol kanatta olmuyor. Bunu ısrarla denemeye devam ederse Hoca nasıl Jailson ve Dirar sevimsiz iki futbolcuya dönüştü, Deniz’in de akıbeti bu olacak.
Türkiye futbolcu harcama cennetine dönüştü ve bunun başlıca sorumlusu yanlış kadro yapılanması ve teknik direktörlerin on bir kurgusudur.
Deniz Türüç giderek vasat bir oyuncuya dönüşüyor. Kayserispor’da nerede oynuyordu ve başarılıydı buralarda kalmamak gerekiyor. Sağ ayağını hiç kullanamayan bir Deniz’in sağda kanatta oynaması futbolcunun ne oynayacağını savunmanın ezberlediği bir şeye dönüştürüyor.
Geçen sezon Ferdi’nin sağ kanatta çok iyi şiler yaptığı maçlar izledik. Bu maça Ferdi ile başlamalıy demiyorum ancak ilk yarı Deniz’in sağ kanatta buluştuğu toplar Ferdi’nin ayağında olsaydı, skor tabelası bile değişebilirdi. Bunlar pozisyona bile dönüşemedi.
Thiam, hazırlık maçında attığı 3 golün avansı ile sahaya çıkıyor görüntüsü var. Taktik, pozisyon oyunun içinde ne yaptığını anlamak çok kolay değil. Bu üçüncü maçıydı, alışacak mı yani taktik oyuncu olarak kalmaya devam edecek mi yoksa hamle oyuncusuna mı dönüşecek, ilerleyen haftalarda görebileceğiz.
Fenerbahçe’nin üç haftada yaptığı en iyi şey rakibini dar alana sıkıştırmak ve oyun kurmasını engellemek oldu. Geçen hafta Hatayspor şut dahi atamadı. Bu çok değerli ve ilerleyen haftalarda mutlak surette meyvalarını toplayacağını tahmin ediyorum.
Savunmanın yeni oyuncusu Tisserand maçın başında kaçırdığı pozisyon haricinde hiç sırıtmadı.
Ama Lemos her anlamda çok daha ön plana çıkan bir oyun oynadı.
Gustavo belki de sezonun en iyi oyununu oynadı.
Ortalama pozisyon incelendiğinde Fenerbahçe’nin takım halinde önceki haftalara oranla çok daha dengeli bir şekilde sahaya yerleştiği görüldü.
Sosa’nın maçın sonuna kadar sahada kalmasını ilginç buldum. Bence 60. Dakikadan sonra o da Arda gibi oyundan fizik olarak düştü.
Galatasaray’ın ezberlediği bir oyun var; bunun Süper Lig ortalamasında yeteceğini düşünüyorum. Fatih Terim karşılaşmanın 70. Dakikasında sahada yorulan ileri uç oyuncularının tamamını değiştirdi. Mesela Falcao’yu bile çıkardı. Önemli bir teknik direktörlük hamlesiydi bu. Diğer taraftan üç oyuncuyu kenara alarak, yerlerine benzerlerini sürerek aynı oynamaya oynamak da büyük bir operasyonel avantaj sağlıyor.
Galatasaray’ın bu oyunu geçen hafta Başakşehir’e yetti. Fenerbahçe’ye ve belki bir iki takıma karşı zorlanabilir ama genel olarak ortalama 2 puanın üzerinde kalmayı sürdürürse bu şampiyonluğa oynamak anlamına gelir.
Erol Bulut’un bu yarışın içinde kalmaya devam edebilmesi için işte bu pragmatist durumu da göz önünde bulundurması gerekiyor.
Kenarda bekleyen her oyuncudan farklı oyun ve taktik hücum opsiyonları denerken yaşanacak puan kayıpları geçmiş sezonlarda olduğu gibi Fenerbahçe’yi yarışın dışına atmamalıdır.