Fenerbahçe’yi izleme merakı ve heyecanı
Fenerbahçe Kadın Voleybol takımı 29 Ekim’de oynanan final maçında geçen sezonun her kulvarda şampiyon olmuş Vakıfbank’ı yenerek Şampiyonlar Kupasını kazandı.
Fenerbahçe Erkek Basketbol takımı Euroleague’de son iki sezonun şampiyonu Anadolu Efes’i sahasında yenerek 5’te 5 yaptı ve ligi puan sıralamasında lider götürüyor.
Fenerbahçe futbol takımı da hem Süper Lig’de hem de Avrupa Liginde lider durumda.
Önceki gün Başkan Ali Koç Cumhuriyetin Feneri sloganıyla Stadyumun yanındaki Fener’de şampiyonluk ateşini yakarken taraftarını da bu ateş etrafında toplanmaya ve koşulsuz destek vermeye çağırdı.
Takım olmanın, öncesinde bir Kulüp olduğunu hatırlamanın ve belli bir hedef uğrunda mücadele etmenin birinci koşulunu böylece yerine getirdi Fenerbahçe.
İşler her geçen gün daha doğru bir rotaya otururken Fenerbahçe içte taraftarını mutlu eden, güven veren bir Kulüp haline gelirken, rakipleri için de saygı duyulan bir yapıya bürünüyor.
20 Temmuz’da Avrupa’da ilk karşılaşmasına çıkan bu ekip geride kalan 15 haftada 22 maç oynarken neredeyse haftada 2 maç ortalamasıyla Süper Lig’de mücadele eden rakipleriyle arasına çok önemli bir mesafe de koydu.
Süper Lig’de 11 maça sığdırdığı 34 golle 3,09 ortalama yakalayan Fenerbahçe’nin bu çizgiyi devam ettirmesi durumunda sezon sonunda 100 gol barajını da aşacağını şimdiden söylemek abartı olmaz sanırım.
Nereye bakarsanız Fenerbahçe’nin rakiplerine karşı sayısal anlamda büyük fark oluşturduğu görülüyor ve bir bakıma her türlü tartışmaya veya polemiğe kapıyı kapatıyor.
Bu bizim son 10 yılda içinde hiç de alışık olmadığımız bir istikrar seviyesidir ve öncesinde de tekrarını yine Fenerbahçe gerçekleştirdiğinden bu onu başarıyı sürdürülebilen bir Spor Kulübü markası yapmaktadır.
Böylesine methiyeler düzüyor olmak nazara sebebiyet verir mi ya da daha nesnel ifadeyle işler hiç mi kötüye gitmeyecektir sorusunun cevabını şimdiden kestirmek kolay görünmüyor.
Önümüzde oynanacak 2 Süper Lig maçı kaldı; Sivasspor ve Giresunspor, her iki karşılaşmayı da evinde oynayacağı hesaba katılırsa Dünya Kupası arasına Fenerbahçe’nin puan farkıyla lider gireceğinin projeksiyonunun şimdiden yapabiliriz.
Dünya Kupası heyecanından sonra hep beraber kaldığımız yerden yaşayıp göreceğiz.
Maça bir türlü gelemiyoruz...
Gerçekten Fenerbahçe için yıllar sonra neredeyse her karşılaşma sonrasına övgü dolu sözler söylemek tuhaf bir his de yaratıyor. İnsan dilini ısırası geliyor.
Daha 3 gün önce Fransız rakibi karşısında çok zor bir mücadele sonrasında 3-0’dan geri gelen bu takımın İstanbulspor karşısına aynı konsantrasyon ile çıkıp çıkamayacağı normalde bir merak konusu olmalıdır.
Ama ne yalan söyleyelim taraflı tarafsız hemen herkes bu sezon öyle bir Fenerbahçe izliyor ve takip ediyorlar ki sanırım tersini görmek artık şaşırtıcı bir hal alacaktır.
Rakip Süper Ligin yeni takımı İstanbulspor ve Fenerbahçe’yi zorlayabilecek hiçbir seviyeye çıkacak bir takım görüntüsü veremiyor.
Peki Fenerbahçe nasıl oldu da 2 gol yedi bu takımdan?
Maçı izleyen için bu sorunun cevabı çok basit.
İlk golde Attila’nın Altay’a attığı pas kısa kaldı.
İkinci goldeyse Arao yerini kaybetti; bir kademe hatasıyla hem alanını boşalttı hem de baskı yaptığı yerde topu kazanamadı ve onun boş bıraktığı aradan atılan topta rakip oyuncu Altay ile yine karşı karşıya kaldı ve gol oldu.
Tabii ikinci golün 3 oyuncu değişikliği yapılmasından kısa süre sonra gelmesi takımın bir yerleşim ve konsantrasyon hatasından kaynaklanmış olabileceğini da belirtmek gerekiyor.
Ancak özellikle ikinci golün öğretici bir ders niteliğinde olduğunu bir yere not almak önemlidir.
Bu iki pozisyon dışında İstanbulspor atağa her çıktığında ofsayta düştü; 7 ofsayt. Başka da atak izlemedik.
Fenerbahçe ise her iki devrede de topa sahip olarak bol paslı bir oyun oynamayı tercih etti.
Her zamanki gibi 2. bölgede gerçekleştirdiği baskı oyunun son bölümünde sıkışıyor gibi görünen maçı çözdü.
Burada kuşkusuz yine Crespo’nun hakkını teslim etmek gerekiyor.
Zajc orta alanda takıma pas merkezi olurken ve hızlı hücuma çıkmada epey zorlandı diyebiliriz; ön alanda daha kısıtlı pres ve top kapma izledik. Bu bölümde sahada olan Emre ve Pedro’nun bireysel oynama arzularının etkili olduğunu da eklemek gerekiyor.
Crespo girdikten sonra Fenerbahçe ön alanda daha fazla top kapıp önce Valencia sonra da Batshuayi ile birbirlerine asist yaparak 2 gol buldu; maç da bu şekilde çözülmüş ve bitmiş oldu.
Fenerbahçe’nin Batshuayi ile hücumda çok daha etkili olduğu gerçeğinin altını çizmek gerekiyor. Her ne kadar Valencia daha fazla gol atmış olsa da Belçikalı oyuncunun oynadığı kısa sürede yaptığı katkının çok daha önemli olduğunu söyleyebiliriz.
Jesus ısrarla Pedro’yu da takıma adapte etme gayreti içinde ancak şimdilik beklenen patlamayı bir türlü yapamayan bir oyuncu var elinde.
Diğer taraftan sakatlıktan çıkan ve forma bekleyen bir Jashua King gerçeğini de hatırlamakta yarar var. Bu oyuncu ile hücum aksiyonları çok daha zengin ve güçlü olacaktır; özellikle Batshuayi ile birlikte oynayacakları karşılaşmaları merak ettiğimi buraya not düşmeliyim.
İrfan Can için de yavaş yavaş özel paragraflar açmanın zamanı geldi sanırım.
Transfer olduğundan bu yana en etkin ve takım oyununa katkı veren pozisyona sivrilmiş görünüyor. Özellikle sağ kanatta Ferdi ile birlikte yarattıkları pas opsiyonları hücumda çeşitlilik oluştururken esas uzaktan attığı goller ve gol paslarıyla İrfan Can Fenerbahçe’yi bir anlamda ipten alan oyuncuya dönüşüyor.
Attila sezon başından bu yana her maça çıkmanın ağır yorgunluğu altında zaman zaman hatalı kararlar verebiliyor. Dün İstanbulspor karşısında kaleci Altay’a döndüğü her pozisyon sıkıntı yarattı.
Ancak bu oyuncunun özellikle takımın ofsayt çizgisini oluşturmada omurga olduğunu unutmamak gerekiyor.
Tabii bir başka gerçek de “Jesus, acaba şimdi ne yapacak?” ile Fenerbahçe maçlarını izleme ve takip etme heyecanı tüm futbolseverlerin ortak merak duygusu olmasıdır.