Erzurumspor karşılaşması sonrasında Fenerbahçe’nin o maçla birlikte geri kalan 4 karşılaşmaya (birer maça çıkmış 3 oyuncuyu bir kenara koyarsak) ilk onbirde 12 oyuncu tercihi kullanarak çıktığının ve bunun bir arada oynama alışkanlığı ile takım kimyasına katkıda bulunduğunun altını çizmiştim.
Bu 12 oyuncudan dün mücadele gücü yüksek dördü sahada yoktu.
Caner, Sadık, Mert Hakan ve Sinan.
Onların yerine sahada Serdar Aziz, Novak, Valancia ve Samatta vardı.
4 oyuncu kaleciyi hesaba katmadığımızda %40’ına karşılık geliyor ki bu bir takımın sahada ne oynadığına direkt etki edecek bir durumdur.
Karşılaşma öncesinde bunun Fenerbahçe’yi nasıl belirleyeceği merak konusuydu.
Diğer yandan Fenerbahçe’nin Gustavo-Ozan-Pelkas’tan oluşan ana omurgası da iyice belirginleşmeye başladı.
Ana omurga takımın geride ve ileride ne şekilde tavır alacağını ve yapacağına da etki ediyor.
Önceliği savunmaya vererek başlarsak, Fenerbahçe’nin 5 maçlık seri öncesinde temel sorunu kolay gol yemesiydi. 13 maçta 19 ve 1,46’lık bir gol ortalamasıyla oynayan takımın bunu bu periyodun son 4 maçında 10 gole çıkarmış olması tüm dikkatleri üzerinde toplamıştı.
5’te 5 yaptığı seriyi 3 golle ve 0,6 gol yeme ortalamasıyla tamamlaması Fenerbahçe’nin bu sorunu şimdilik halletiği çıkarımını yapmamazı sağlayacaktır.
Diğer tarafta Fenerbahçe’nin gol sorunu olmasa da yediğinden fazlasını atma mecburiyeti takımın gol üretmek için kolay yollar aramasına sebebiyet veriyordu. Genellikle duran toplar burada ön plana çıkıyordu.
Duran toptan gol atmak eleştirilecek bir durum değildir; ancak takım akışkan oyun oynamadığında bu ortaya tam olarak ne yapmak istediğini bilmeyen bir görüntünün çıkmasına da sebebiyet veriyordu ister istemez.
Örneğin Fenerbahçe’nin Alanyaspor karşısındaki oyunu o maça özel taktiksel bir kurgu olabilir ama her karşılaşmanın buna dönüşmesi kabul edilecek bir durum değildir.
Öyle de olmadı.
Az önce belirttiğim ana omurga zaten bu anlamda takımın savunma ve hücum hattının merkezinde yapının tüm hareket ve aksiyonlarını kontrol eder ve yönetir hale getirdi.
Dün bir lig maçında ilk defa Thiam-Smatta-Valancia üçlüsü ileride görev aldı.
Transferler tamamlandığında Cisse ile birlikte bu grubu Fenerbahçe’nin 7 sene önceki Sow-Webo-Kuyt-Emenike’li kadrosuyla kıyaslamış, aynı etkiyi yaratıp yaratmayacağını tartışmıştık.
Kuşkusuz ilk dört oyuncu ile şimdikileri kıyaslamak birçok bakımdan doğru değil, her iki tarafa da haksızlık olur.
Ancak Liverpool’da nasıl Mane-Firmino-Salah üçlüsü takımın genel hücum organizasyonunu sonuçlandırıyorsa modern futbolda benzerlikle her takım için ister istemez kuruluyor.
İlk defa bir araya gelmiş olsalar da Fenerbahçe ligin 18 karşılaşmasına çıktığı, 3 de kupa maçı eklendiğinde 21 maç oynadığı göz önüne bulundurulduğunda haftalardır takıma biçmeye çalıştığımız o oyun kurgusu için bir beklenti oluşması da kaçınılmaz oluyor.
Bu üçlüden Thiam başta andığımız ilk onbirin 12 futbolcusundan biriydi.
Oynama ve kazanma alışkanlığına sahip, bir anlamda bu takımın ana figürlerinden olduğuna ikna olmuş oyuncuydu.
Valancia kendisini sürekli ispat uğraşında, Samatta ise dışarıya verdiği o mutsuz fotoğrafla neredeyse başka bir boyutta olan iki futbolcuydu.
Maçın başında her ikisi için de bu saydığımız görüntü açık bir şekilde görünüyordu.
Ama başta Valancia olmak üzere çabalıyordu ve arayış içinde hareket ediyorlardı.
Thiam’ın ilk golü atması futbolcunun az önce saydığımız özelliğinin sonucuydu ve takımı da rahatlattı.
İkinci gol Samatta’nın özgüvenini yerine getirecek türden bir aksiyonla atıldı.
Valancia’nın golü de bundan iyisi olamaz cinsindendi.
Bu maçta her üç oyuncunun, herhangi duran top, penaltı, kenar ortası olmaksızın akan oyundan gelişen organizasyon sonucu golle buluşması hem futbolcular hem Fenerbahçe adına önemli bir şans ve yeni bir eşiğin aşılması anlamına geliyor.
Dünkü karşılaşmada daha fazlasını Pelkas da yakaladı ama ya oyunu takımın önde götürmesinin rahatlığı ya oyuncunun kendi tercih planlamasını yanlış yapması nedeniyle sonuca dönüşmedi. Pelkas’ın orta alandaki katkısı asla gözardı edilemez ancak tercih planlaması konusunda bu maçı futbolcunun en az iki defa izlemesinin doğru olacağını düşünüyorum.
Bol ve alternatifli kadro ile sezona giren Fenerbahçe’nin maç kadrosuna Uğur Kaan, Fatih, İsmail, Eyüp ve Serhat gibi 5 genç oyuncu ile çıkmak zorunda kalması sezonun ilginçliklerinden biriydi. Diğer yanda Ozan’ın da bu maçta gördüğü sarı kart ile zorlu Sivasspor deplasmanı için cezalı duruma düşmesi, Serdar Aziz ve Valancia’nın karşılama sırasında yaşadıkları sakatlıklar bu ilginçlikleri daha da katmerli hale getirmeye devam edecek görünüyor.
Fenerbahçe’nin oyunu üzerine eklenerek gelişmeye devam ettiğini söyleyebiliriz.
Ocak ayı içinde Sivasspor-Kayserispor ve Rizespor serileri kaldı. Ankaragücü maçını buraya eklediğimizde önceki gibi yeni bir 4’te 4 gelir mi sorusu ister istemez kafaları kurcalıyor. Bu tünelden çıkış Fenerbahçe’nin Şubat ayı maç trafiğini çok rahatlatacak, eline ileride daha zorlu rakipler karşısında kullanabileceği puan avantajları yaratacaktır.