Fenerbahçe, yediği gibi atabilmeli!
Daha iş bitirici oyuncuları olsa veya takım oyununa yatkın oynamayı bilen forvetleri zamanında pas vermeyi bilse muhtemelen karşılaşmanın ilk on beş dakikasında sonuca gidecekken ancak son düzlükte zar zor kazanabilen Fenerbahçe hem taraftarını mutsuz ediyor hem de gereksiz polemiklere kapı aralıyor.
Önce şunun altını bir kere daha çizelim; bu seriden geçerken Fenerbahçe’nin yapacağı en iyi ve doğru durum maç kazanmaktır.
Kazandığı sürece daha iyi olmak için zaman ve moral bulacaktır.
Burası pempe bölgedir; gerçeklerle herhalde hemen herkes yüzleşiyor.
Fenerbahçe’de işler tam da istediği gibi gitmiyor.
Bir kere; belki formsuz belki de yorgun çok fazla oyuncu var. Her oyuncunun iniş çıkışları var tabii bu durum takımın geneline yansırsa toparlamak da zaman alabiliyor.
Geçen haftalarda Jesus’un oyuncu tercihleri üzerine de konuşmuştuk. Portekizli teknik adam bildiği yoldan pek taviz vermiyor; ki kazandığı ve tabii daha iyiye evrildiği sürece ben buna saygı duyabilirim.
Kazanmanın böyle bir etkisi olur.
Ama bir de madalyonun diğer tarafı ile de yüzleşme anı gelip çattığında toparlamak için hem zaman hem de imkan kalmayabilir.
Fenerbahçe’nin basket takımının geçtiğimiz haftalarda peş peşe aldığı yenilgileri gözümüzün önüne getirelim; öncesinde kasaya doldurduğu puan rezervi olmasa bu yenilgi serisinin ardından sıralamada bir anda play off çizgisinin altında bile bulmak mümkündü.
Tabii bir de çevresel şartları göz önünde tutmak gerekiyor.
Galatasaray sürekli kazanıyor; Beşiktaş ve Trabzonspor da öyle...
Bu durumda Fenerbahçe’nin puan kaybetmeye öncelikle tahammülü bulunmuyor.
İyi futbol?
Bunu tanımlamak ve çerçevesini oluşturmak daima kolay olmaz.
Valencia 4-5 oyuncuyu eksiltip kaleci ile karşı karşıya kaldığı anı gözümüzün önüne getirelim. Topun dibine girip kalecinin üzerinden mi aşırtmalıydı yoksa çalımlara bir de kaleciyi mi eklemeliydi?
Batshuayi kaleciyi de geçip golünü attı.
Valencia da denedi ve pozisyon orada son buldu. Öncesinde gerçekleştirdiği harika hareketlerin hepsi balon oldu uçtu gitti.
Bu bir kırılma anıdır.
Ümraniye teknik direktörü ilk yarı pek de iyi olmadıklarını, oynamadıklarını itiraf ediyor.
İkinci yarıyı da öve öve bitiremiyor ve bu oyunun karşılığı yenilgi olmamalıydı diyerek meseleyi başka yerlere de adresleyip şikayet ediyor.
Futbolun içinde olan herkes bilir ki zayıf takımlar güçlü rakiplerine karşı mücadele gücü her dakika üzerine koyarak artar. Bunun tersi de doğrudur.
Defalarca kere ispatlanmıştır.
Valencia o golü atabilmiş olsaydı zaten iyi de oynamayan Ümraniyespor için işler ikinci yarıya kalmadan oralarda sonuçlanabilirdi ki Fenerbahçe’nin bu şekilde oynadığı çok fazla maç da var.
İlk yarı Fenerbahçe takım oyunu çerçevesinde üretken olmasa da hep bir şeyleri denemeyi sürdürdü.
Sadece Valencia değil, Rossi ve Ferdi ile dikine oyunları rakip kalede tehlike yarattı. Bol şut çekildi.
Orta alanda Crespo ve Arao’nun savunmaya dönük dirençli oyunlarının yanında hücum katkılarının etkisiz ya da zayıf kalması kuşkusuz Fenerbahçe’nin atak organizasyonlarını belirleyen şey oldu.
Takım içinde birbirini yedekleyen ve tekrarlayan çok fazla oyuncu var.
Mesela sahada Rossi varken oyunu zenginleştirmek için onun futboluna çok yakın Emre Mor’u sahaya almak aslında tıkanıklığın ta kendisi oluyor.
Emre Mor bolca çalımlarla ceza sahasının önüne kadar geliyor ve olay orada bitiyor.
Çalım bazı oyuncular için sanki handikaplı oyun gibi... Valencia, Emre Mor belli sayıda adam geçmeden topu ayaklarından çıkaramıyorlar.
Jesus işler takım halinde yolunda gitmiyorken bireysel beceriyi ön plana çıkarmaya çalışıyor sanki oralardan bir sonuç elde etme uğraşı içinde...
İrfan Can bu özellikleri olan bir oyuncu ama yetmiyor. Yerini değiştiriyor yine olmuyor.
Demek başka opsiyonları denemek gerekiyor.
Attila’nın Batshuayi’ye attığı uzun top çok önemli bir opsiyondur işte. Tüm büyük takımların böyle kilit açan anahtar oyunları olur. Bu şekilde isabetli pas atabilen oyuncuya sahipseniz, daha fazla deneyeceksiniz.
Fenerbahçe’nin ikinci yarı düşen futbolu Ümraniyespor’u da heveslendiren, puan almaya iştahlandıran bir durum oldu.
Burada takım düzeniyle sürekli oynamanın da etkisi olduğunu söylemeliyiz.
Crespo çıktıktan sonra o bölgede ne İrfan Can ne Zajc aynı kapamayı sağlayabildiler.
Takımın gol ihtiyacı da daha fazla ileri çıkmaya, savunma güvenliğini eksiltmeye neden oldu. Kaptırılan toplar da rakibe atak fırsatı yarattı.
Yıllardır Fenerbahçe’nin üzerine yapışan bir lanet var; yediği gibi gol atamıyor.
Evet şu cümleyi tekrar edelim; Fenerbahçe yediği gibi gol atabildiği sürece hiçbir sorun yok yediğini telafi edecektir ama atamıyor. Gol aslanın ağzında duruyor resmen.
Yani ne demek istiyorum; çok kolay ve basit goller yiyor.
Burada kaleci Altay’ın formsuzluğunun da etkisinden veya katkısından söz edebiliriz.
Altay’ın kötü veya yetersiz bir kaleci olduğunu düşünmüyorum ama bir sorun veya eksik olduğu da ortada.