Fenerbahçe’de Aykut Kocaman dönemi kapandı; yeni teknik direktör adayı Philip Cocu ile büyük bir olaslılıkla anlaşıldı.
Peki Fenerbahçe’nin gerçekte ihtiyaç duyduğu, fark yaratacak eksiği sadece teknik ekibi, futbol takımında hangi oyuncularının yer aldığı mıdır?
Kamuoyunda sarsılmaz bir desteğe sahip güçlü bir Başkanı var, üstelik ortada yaşanmış 20 yıllık iyi kötü bir tecrübe birikimi duruyor.
Tecrübe de ne yapılması gerektiği, en çok neye ihtiyaç duyulduğunu gösteren yola kılavuzluk ediyor.
Fenerbahçe’nin tesis, altyapı yönünde neredeyse hiçbir eksiği yok; içinin vizyoner bir yönetim anlayışıyla doldurulmasının dışında.
“Yetecek mi?”
Kuşkusuz “hayır!”
Neden?
Fenerbahçe’nin 30 yıldır kapatamadığı, ne yaparsa yapsın eksikliğini gideremediği çok önemli bir gediği var.
Spor medyasında gerektiğinde onu koruyup, kollayacak, sesi, kalemi, görüntüsü olacak etkinliği yok!
Fenerbahçe bu boşluğu sosyal medya ile kapatmaya çalışıyor ancak burası her türlü manipülasyona açık, “at izi ile it izinin sürekli birbirine karışan,” duygusal reflekslerin devreye girmesinden ötürü de beklenen etkiyi sağlayamaktan uzak bir portal işlevini yerine getiriyor.
Önce şu tespiti yapmamız doğru olur; artık eski türden muhabircilik, gazetecilik, habercilik döneminin kapandığını söylemeliyiz.
“Haber” önem sıralamasında öncelikli bir olgu değil; bir takımın nasıl başarılı olacağı, o başarının futbol endüstrisinden ne kadar pay alacağı üzerinden kurgulanıyor ki biz buna artık “değer” diyoruz.
Super Bowl, NBA, Euroleague, Tour de France, Wimbledon, UEFA ve FIFA organizasyonlarına bakmak bile bu anlamda ilham verici olabilir.
Bu organizasyonların nasıl düzenlendiği, neyi hedef aldığı ve onlarla hangi şekilde organik bağlar kurduğunu fark ve ayırt etmek gerekiyor.
Türkiye’de futbol tüm bunları anlamanın çok ötesinde bir anlayışla idare ediliyor.
Bize göre çok değerli liglerimiz var ancak buradan katma değer üretemiyoruz.
Rekabet anlayışımız maalesef son 30 yılda planlı ve organize bir şekilde kurulmuş, kurgulanmış çok kirli bir yapı ile yürütülüyor.
Bu anlayışın uzantılarından Fenerbahçe son 20 yılda hep mağdur oldu.
3 Temmuz sürecini bu mağduriyetin zirvesi olarak düşünebiliriz. Orada olan biten her şey gediğin alanını ve hacmini oluşturmaktadır.
Fenerbahçe Kongresi “3 Temmuz önceliğinin artık geri planda kaldığını” ilan ederek bir seçim yaptı. Artık bizlerin de buna göre fikir dünyamızda değişiklikler kurgulamalıyız.
Ancak yapılan her seçim eninde sonunda kendi içinde ihtiyaç listesini de beraberinde getirmektedir.
Fenerbahçe Kongresinden Aziz Yıldırım çıkmış olsaydı mesele “3 Temmuz ile hesaplaşma” anafikriyle sürdürülecekti. Kaybetti, 3 Temmuz önceliği yerini başka bir olguya bıraktı.
Yeni bir durum olsa da yaşanmış ve öğrenilmiş derslerden çıkan sonuçları görmezden gelmek de mümkün değildir.
Fenerbahçe az önce ifade ettiğimiz yerleşik kirli rekabet anlayışıyla mücadelesini sürdürürken, onların koyduğu ve yönlendirdiği kuralların içinde sahip olduğu katma değerlerini sürekli diğerleriyle paylaşmak zorunda kalmaktadır.
Ekonomik olarak 2 Temmuz 2011 günü diğer üç büyük Kulübün sportif şirketinin toplam değerinden daha fazla bir değere sahipken 7 sene sonra onlardan herhangi biri konumunda olması bu kirli rekabetin bir sonucudur.
İşte Aziz Yıldırım bununla hesaplaşacağını ilan etmişti; ancak 7 senede yapamadığını diğer 3 senede nasıl gerçekleştireceği konusunda ikna edici olamadığından Kongreden onay alamadı.
Fenerbahçe’nin 2 Temmuz 2011 günündeki büyüklüğüne geri dönmesi için gerekli çalışmaların yapılması da kaçınılmaz bir görev olarak yeni Yönetimin hem vaadi hem de programı olarak bugün önünde duruyor.
“Hesaplaşma” kendi içinde çok büyük bir gerilim ve çatışma anlamı taşıdığı için başka bir paradigmayı hayata geçirmeyi zorunlu hale getiriyor.
Öncelikle Fenerbahçe’nin kendisini bu kirli rekabet anlayışının etkilerinden koruması gerekiyor. Çünkü 30 yılda kurulmuş ve neredeyse tüm çevresel kurumlara yerleşmiş bu olgu sadece Fenerbahçe’nin Yönetimi değişti diye farklı bir seviyeye gelmesi beklenemez; bu eşyanın doğasına aykırı bir durumdur.
Peki ne yapacak?
Fenerbahçe’nin gediği olan ve ona her fırsatta zarar veren tüm alanlarda koruyucu kollayıcı bir yapı oluşturulması için çalışmalar yapmalıdır.
Şu bir gerçek ki bugün dahi Comolli ve Cocu’yu nasıl manipüle edeceğinin gizli hesabına girişmiş o kirli yapı içten içe sezonun açılışını sabırsızlıkla beklemektedir.
Geçtiğimiz sezon Aykut Kocaman sadece kendi iç sorunlarıyla değil, bunlarla da tek başına mücadele etmek durumunda kalmıştır.
Her mücadelenin iki tarafı vardır ve oyunlar diğer tarafın yaptığı hamlelere göre de ister istemez şekillenirler. Aykut Kocaman’a yöneltilen eleştirilerin önemli bölümünün öyle ya da böyle planlı bir şartlı refleks olarak rakibin yaptığı hamleye cevap olarak geliştiğini de mutlaka görmek gerekiyor.
Bu hamleler oyunun doğası gereği sürecektir; üstelik Comolli ve Cocu gibi ülkenin iklimine yabancı iki profesyonele karşı yapılacaktır.
Öyle ya da böyle Fenerbahçe’nin ekonomik olarak kendine gelebilmesi için şampiyon olması şarttır.
Fenerbahçe buna ne kadar mecbursa, Galatasaray, Beşiktaş daha fazla muhtaçtır.
Bu da rekabetin şiddetini güçlendirmektedir.
Ancak herkesin bilmesi gereken bir diğer gerçeklik Fenerbahçe nasıl geride bıraktığımız 20 yıldaki yanlışlarını tekrar ederek buradan çıkamazsa, Türkiye’nin de son 30 yıldaki anlayışla futbolun değerini modern endüstriyel seviyeye yükseltmesi mümkün görünmemektedir.
Fenerbahçe bu dönüşümü yapmaya yakın bir Kulüp’tür.
Devam edeceğiz.
http://twitter.com/uzaygokerman