Her ne kadar öncesinde Caner’in Trabzon’a götürülmeyeceği ve Ozan Tufan’ın da büyük bir ihtimalle yedek soyunacağı bilgileri Samandıra’dan kamuoyuna fısıldanmış olsa da ilk on birler açıklandığında Mert Hakan ve Sosa’yı merkezde görenler orta alandaki mücadeleyi Fenerbahçe’nin asla kazanamayacağı yönünde fikir beyan etmişlerdir.
Ancak şöyle bir de gerçek var; diyelim ki sezonun ilk maçı ve Erol Bulut orta alanı Mert Hakan ve Sosa’ya bıraktı.
Kim itiraz ederdi?
Geçen sezon Sivasspor’un Fenerbahçe’yi 3-1 yendiği karşılaşmada Mert Hakan, Trabzonspor’un da Fenerbahçe’yi 2-1 yendiği maçta da Sosa’nın oynadığı bölge yaklaşık olarak burasıydı ve kimse o karşılaşmalarda futbolcuların yaptığı görevi yadırgamamıştı.
Zaten Fenerbahçe transferleri de buna göre yapmış olmalıydı.
Fakat sezon öyle bir şekil aldı ki, her iki oyuncu da gösterdikleri performanslarından ötürü çok ciddi eleştiri aldılar, neredeyse değerleri yarıya hatta daha da altına düştü.
Erol Bulut’a yöneltilenler de bunun kat be kat üzerindeydi.
Oyun kuramamak, futbolcuları hazırlayamamak, bu oyuncu grubundan bir takım yaratamamak üzerine çok ağır eleştiriler aldı Hoca.
Aralık ayında alınan peş peşe yenilgiler sonrasında ilk çatlak sesler hemen geldi.
İkinci ve en ağır dalga da geçtiğimiz hafta.
Erol Bulut’u neredeyse kader maçına çıkaran ve sırat köprüsünden geçiren bir ortamdan söz ediyorum.
Gaziantep FK yenilgisi sonrasındaki maç yazımda “Fenerbahçe’nin isyanı yok!” diye başlık atıp, konuyu bir şekilde Ozan ve Caner’e getirmiştim.
“Fenerbahçe’nin parçalı bir takım oluşumu içinde bulunduğu ve gruplaşmalar olduğu iddiaları böyle zamanlarda en geçer akçe olur, prim yapar.
Gruplaşma hayatın her yerinde vardır ve çözümü en zor meselesidir. Bunun için sorumluluk Caner, Gökhan, Ozan gibi bu takımın eskilerine düşüyor.
Elbette Caner ile Ozan’ın ekranlara yansıyan ve her şeyle dalga geçerek ti’ye alan o cıvık görüntüsünden söz etmiyorum. O takıma yeni gelen bir oyuncu olsaydım bu hareketlerden çok rahatsız olabilirdim.”
Geçen hafta Caner Erkin sahadan çıkarken teknik direktörüne bozuk atıyordu. Bir çeşit de isyandı bu.
Peki Fenerbahçe’nin saha içinde görünmeyen ve ihtiyaç duyulan isyanı mıydı bu?
Başkan Ali Koç, “böyle kararlar teknik direktör tarafından tek başına alınmaz, satır aralarında da farklı mesajlar aramaya çalışmayın” mealinde bir açıklama yapmış olsa da burada net bir şekilde satır aralarına gizlenmiş bir mesaj olduğu gerçeğini görmezden gelemiyoruz.
Ozan Tufan, Gustavo’nun bile olmadığı bir ortamda, ona en fazla ihtiyaç duyulacak böylesi bir kritik karşılaşmada nasıl yedek soyundu?
Bunu hangi irade ve gerekçe ile açıklamak gerekiyor?
Ve Hem Gustavo hem de Ozan’ın olmadığı bir ortamda, kendilerinden beklenmeyen bu performansı Mert Hakan ve Sosa nasıl oldu da ortaya koyuverdi?
O beklenmedik takım direnci sahaya nasıl yansıdı?
Gerçek anlamda Fenerbahçe karekterini koyan önce Attila Szalai sonra da kuşkusuz maçın kahramanı Pelkas nasıl oyunun kaderini değiştirdi?
Bugüne kadar hiç denenmemiş bir kadro ve oyuncu grubu nasıl oldu da sezonun en karakterleri oyunlarından birini sergiledi?
7 gün içinde ne değişmiş veya Erol Bulut, 7 gün içinde yapamadığı neyi bu maçta ortaya koymuş olabilir?
Böyle bir şey mümkün müdür?
Kuşkusuz Erol Bulut’un sezon boyunca yapamadığı, altından kalkamadığı çok madde var.
Ancak daha önce de söylediğim gibi ihalenin tamamen teknik direktöre çıkarılmasına gönlüm hiçbir zaman razı olmadı.
Ali Koç’un ifade ettiği gibi Fenerbahçe’de Başkan da teknik direktör de olmak zordur.
Yaşar Kemal’in ifadesiyle de Fenerbahçeli olmak da o kadar kolay değil’dir.
Başkan samimiyetle yaptığı bir açıklamada “yöneticiliğin okulu olmadığı, buralarda tecrübe edinilerek doğruların öğrenilebildiği” mealinde bir cümle kurmuştu. (*)
“Fenerbahçe teknik direktör yetiştirme veya geliştirme yeri değildir” yorumu yapanlara sanırım en güzel cevaplardan birini de Ali Koç bu şekilde vermiş oldu.
Fenerbahçe yöneticilerin, başkanların bile tecrübe kazandığı bir yer olabiliyorsa ve bugünkü yönetimin gelecek vizyonu bu hedefler çerçevesinde şekillendirilmişse Erol Bulut’un bu sürece hakim olacağı ortamın da hazırlanması ve destek olunması hem gerekli ve hem önemlidir.
Bu nedenle “Ben olsam Erol Bulut’u onuncu hafta gönderirdim” goy goyunun terk edilerek yeni bir spor ve futbol paradigmasının oluşturulması için Fenerbahçe’nin eline bir fırsat geçmiştir.
Bir kırlangıçla bahar gelmeyeceği gibi kuşkusuz bir Trabzonspor galibiyeti de ne şampiyonluk getirir ne başarının garantisidir.
Dün bize Erol Bulut bir şey göstermedi ya da ispat etmedi.
Aksine futbolcu grubunun bazısının önceki maçlarda ortaya koydukları performanslarının gerçek olmadığı ya da başka bir şey olduğunu gördük.
Dün akşam ne Sosa ne Mert Hakan ne Gökhan Gönül bana göre Fenerbahçe’ye transfer olmadan önceki performanslarının yakınına bile yaklaşamamış olsalar da kazanmak için yetecek kadar sahada bir şeyler yaptıklarında dahi bir şeylerin yoluna girmesine yardımcı olduklarını gördük.
Böylece meselenin tamamen teknik direktör inisiyatifinde değil, oyuncu grubunun da sorumluluğunda olduğunu bir kere daha tecrübe etmiş olduk.
“İyi de bunları da Erol Bulut düzeltecekti” bakış açısının bu seviyelerde ve başlangıçlarda kolay olmayacağını düşünüyorum.
Yani Erol Bulut maç oynanırken, Nwakaeme, Gökhan Gönül’ü hep aynı hareketle 3-4 defa geçerken mola alıp, 35 yaşındaki oyuncusunu; Sosa’ya sol tarafta boşta iki oyuncu varken, topu kalabalık tarafa attığında oyunu durdurup yine 35 yaşındaki futbolcusunu uyarmak zorunda değildir.
Karşılaşma içinde bunun çok örneği var, çeşitlendirmenin gereği de yok.
Attila Szalai’nin ve Pelkas’ın profesyonelliği tüm oyuncu grubuna, özellikle de yerlilere örnek olmalıdır.
Erol Bulut, Trabzonspor galibiyetiyle bu başlangıç seviyesinde bir kademe atlamış oldu.
Yetmeyeceğini biliyoruz, buradan sonra daha güçlü şekilde Samandıra’ya irade koyması önemlidir.
(*) http://fbsk.org/detay.asp?ContentID=61155