Yunanistan’ın 3 Temmuz’u olarak kabul edilebilecek Olympiakos Başkanı Marinakis’in şike yaptığı gerekçesiyle yargılanmasından hareketle Panathinaikos’un Şampiyonlar Ligi’ne direkt katılma talebinin UEFA ve CAS tarafından reddedilme gerekçeleri bize aynı kurumların Fenerbahçe’ye karşı gösterdikleri sıfır tolerans vurgusunu hatırlattı.
Mahkemenin sonuçlanmamasından dolayı kararın bu yönde çıkarıldığı bildirildi. ‘Yeterli inandırıcılık’ olana kadar kesin delillerin beklendiği dile getirildi.
Ayrıca Yunanistan Futbol Federasyonu’ndan giden belgelerde polis tapelerinin 3. şahısların konuşmasından dolayı yeterli bulunmadığı, savcı iddianamesinin kesin sonuca varmadığı ve halen iddia boyutunda olduğu anımsatıldı.
Gazete, internet ve televizyon kupürlerinin ise resmi bilgiler olarak görülmediği kaydedildi. (*)
Oysa daha iddianame bile ortaya çıkmamışken Fenerbahçe’nin 2011-12 sezonunda Şampiyonlar Ligi’ne katılması UEFA’nın güçlü baskısı sonucu engellenmişti.
3 Temmuz’un içeride ve dışarıda nasıl büyük bir hile ve fesatla oluşturulmuş kumpasın kanun tanımaz bir işbirliği olduğunun o kadar çok göstergesi var ki, say say bitmiyor.
3 Temmuz süreci Türkiye’de kişilerle kurumların ayrılması ilkesiyle hayata geçirilmişti.
Savcı’nın tek bir hedefi vardı; zanlıların sorgulamaları sırasında Şekip Mosturoğlu’na teklif edilen “Başkan’ı verin, evinize gidin” işbirliğinden de anlaşılacağı gibi Aziz Yıldırım’dı.
Aziz Yıldırım’ı düşürüp, Fenerbahçe’nin “güvenli ellere teslim edilmesi” planlanmıştı.
Şike, teşvik, silahlı çıkar örgütü suçlamaları tamamen Medya tarafından yaratılacak bir algı ile beslenecek, birkaç “mandacı” zihniyete sahip işbirlikçinin UEFA’ya vereceği raporlarla süreç tamamlanacaktı.
Türkiye’de kimse Fenerbahçe’ye zarar gelsin isteyemiyordu. Çünkü spordaki tüm endüstriyel maddi kaynak Fenerbahçe tarafından yaratılıyordu. Fenerbahçe’nin küme düşürülememesinin hatta özenle korunmaya çalışılmasının nedeni de buydu.
TFF’nin yaptığı soruşturma sonucu sportif anlamda da ne Fenerbahçe ne de Aziz Yıldırım’ın şike yaptığına dair bir tespit yapılmıştır.
Dostlar alışverişte görsün hesabı bir iki kurban seçilmiş sadece onlara çeşitli seviyelerde hak mahrumiyeti verilmiştir.
3 Temmuz’un UEFA tarafındaysa mesele Türkiye’dekinden başka şekilde ele alınmış ve takip edilmiştir.
UEFA’nın çifte standardı, kanunsuz ve keyfi tutumu da burada devreye girmiştir işte.
UEFA, 3 Temmuz’u emsal gösterip, Fenerbahçe gibi Olympiacos’a ceza verse kuşkusuz bugün bu kadar rahat bu sözleri söyleyemiyor olacaktık.
Ancak UEFA ne diyor, tapeler yeterli değil, kişilerin suçu işleyip işlediği anlaşılamamış, gazete ve televizyon haberleriyse resmi bilgi değeri taşımıyor.
Oysa aynı UEFA 3 Temmuz sonrasında Duyunu Umumiye müfettişi gibi gönderdiği Cornu ile dönemin gazetelerini toplayıp ülkesine dönmedi mi, bunların özenle çevirisini yaptırıp, Fenerbahçe’nin şike yaptığına dair bir kanaat oluşturulmasına yardımcı olmadı mı?
Dahası kişilerin yargılamasını beklemeden Fenerbahçe’ye seri cezalar kesmedi mi?
UEFA kişilerle kurumlar ayrımını yaparken neden Türkiye’dekinden tam tersi bir yol izleyip, kişilerin soruşturmasını geri plana alıp, merkeze Fenerbahçe’yi yerleştirmeyi tercih etti?
Ya da Yunanistan’daki örnekte neden tüm yasal süreçlerin tamamlanmasını bekliyor?
Shakhtar’lı Fred’e neden yaptırım uygulamıyor ve olayın sonuçlanması için Amerika Kıtası’nın UEFA’sının vereceği kararı bekliyor?
Fenerbahçe’ye yapılan şey Türkiye’de ve Avrupa’da eşi benzeri görülmedik büyük bir hukuksuzluktur.
Dahası bu hukuksuzluk UEFA ve CAS gerekçeli kararlarında da belgelenmiştir.
Okuyalım mı?
246) UEFA CDB ve UEFA Temyiz Kurulu kendisine UEFA Disiplin Müfettişi tarafından verilen bilgileri değerlendirebilmiş ve bu bilgilere dayanarak belirli kişilerin belirli maçlarda şike yapılması faaliyetine katıldığı sonucuna varmıştır. Eğer UEFA CDB veya UEFA Temyiz Kurulu, yalnızca bir maçta Temyiz Eden’in yetkilileri tarafından şike yapıldığını öğrenmiş olsaydı bile, Kurul’a göre bu, Temyiz Eden’in bu davranıştan dolayı sorumlu tutulması için yeterli olurdu. Bununla birlikte UEFA CDB’nin, yeterli ve orantılı cezalar verebilmek için bu kişilerin davranışlarını daha eksiksiz bir şekilde öğrenmek amacıyla onlarla ilgili daha fazla bilgi sahibi olmak istemesi son derece yerindedir.
247) Sonuç olarak Kurul, UEFA’nın, elde edilen bilgilerin düzeyinin henüz kişilerle ilgili bir ceza verecek kadar yeterli olmadığını düşünse bile Fenerbahçe’ye bir ceza verebileceği sonucuna varmıştır.(**)
Yukarıdaki satırlar CAS’ın gerekçeli kararından alınmıştır.
UEFA, Fenerbahçe’ye ceza verebilecek kadar konunun içeriğini biliyor anlıyor, ancak kişilere ceza verecek kadar bilgi sahibi olmadığını düşünüyor?
Neden?
Ortada bir suç varsa, bir fiil işlenmişse kurumlar bunu kişiler aracılığıyla yaparlar. Kişilerin suçu sabit olmadan bir kurumun suç işlediğine nasıl kanaat getirebilirsiniz?
Çünkü herkes o kadar kirli ve zaten o kadar içten pazarlıklı ki karşısındakini belki kendi gibi görüyor.
3 Temmuz sürecini başlatan ve Türkiye’deki bir döneme damgasını vurmuş dönemin savcısı Zekeriya Öz ve benzerleri kendilerine ulaşan sağlık sorunlarından kaynaklı tahliye taleplerini sürekli “kaçma şüphesiyle” reddederken belki de insani olarak empati yapıyordu;
“Ben onların yerinde olsam kaçarım!”
Onların yerinde oldu mu?
Oldu!
Kaçtı mı? Evet kaçtı!
Oysa Aziz yıldırım hakkında hüküm kararı çıktıktan sonra özel uçağına atlayıp, Türkiye’ye geri döndü.
Hep şunu sorduk, Fenerbahçe Aziz Yıldırım döneminde en kurumsal yapıya kavuştu, en çok vergi veren kulüp oldu, her şeyin bedelini ve karşılığı ödedi, karanlık arka sokaklarda dolanmadı, şeffaf oldu; muadillerinin örnekleri böylesine ortadayken, bu kadar her şeyi kuralına, yasasına uygun yaparken, neden şikeye başvurma gereği duydu?
FIFA’nın içinde bulunduğu şaibeli durum ortadayken, UEFA’nın bütün bunların dışında kalması, tertemiz olması mümkün mü?
UEFA iki benzer olayda bile verdiği kararları birbiriyle çelişir ve tamamen keyfine göre davranırken elbette bize hiç güven veren bir kurum olamıyor.
Aziz Yıldırım ve Fenerbahçe şike yaptıysa çıkın ispat edin de biz de en ağır hesabı soralım.
Ne olduğunu bize gösterin de anlayalım.
Çünkü sizin anladığınız şeyleri biz anlamıyoruz; sizin kanunsuz ve kural tanımaz tavrınızdan ortada başka ilişkilerin döndüğünden şüpheleniyoruz.
Büyük haksızlık yaptınız.
Kumpaslar hazırlayıp, pusu kurdunuz.
Kitabına uyacak şekilde yasalara ceza verme gerekçesine uygun maddeler eklediniz.
6222 sayılı yasanın 11/1. Maddesi, bir ceza kanununda asla olmaması gereken bir maddedir. Ceza mahkemesi suçu ispatla yükümlüdür ve sanığın %1 bile suçsuz olma ihtimalinden sanığın lehine karar vermesi gerekir.
Oysa;
“6222 sayılı Yasanın 11/1-son maddesine göre, “Kazanç veya sair menfaat temini hususunda anlaşmaya varılmış olması halinde dahi, suç tamamlanmış gibi cezaya hükmolunur.” Buna göre; şike suçunun, şike anlaşmasının yapıldığı anda tamamlandığı, kazanç veya sair menfaatin temin edildiği anda ise suçun sona erdiği; teşvik primi verme suçunun da verildiği veya verileceği yönünde vaatte bulunulduğu anda sona erdiği, bu itibarla şike/teşvik primi suçunun tamamlanması için, ayrıca suça konu müsabakanın anlaşma doğrultusunda sonuçlanmış olmasının gerekmediği, bir başka anlatımla şike/teşvik primi anlaşmasının sahaya yansımış olup olmadığının bir öneminin bulunmadığı, dolayısıyla şike/teşvik primi anlaşmasının sahaya yansıyıp yansımadığı hususunda bilirkişi incelemesi yaptırılması yönündeki taleplerin usul ve yasaya uygun olmadığı, yine dosya kapsamı itibariyle Fenerbahçe Spor Kulübünün mali durumu hususunda Vergi Müfettişi Nusret Bulut tarafından düzenlenen 26/03/2012 tarih ve 2012-B-528/1 sayılı ile İçişleri Bakanlığı Dernekler Denetçileri tarafından düzenlenen 23/09/2011 gün ve E.A 15/37, M.A 37/6 sayılı raporlar ve içeriği itibari ile kabul edilen iletişimin tespiti tutanakları karşısında ayrıca söz konusu kulübün para hareketleri yönünden bir bilirkişi raporu alınmasına gerek bulunmadığı,”(***)
Ne güzel İstanbul değil mi?
Evrensel hukuk kaideleri uygulansa böyle bir gerekçeli karar metni ceza mahkemesinden çıkabilir mi?
İşte UEFA ve CAS bu evrensel hukuk normlarını çok iyi bildiği için şu kaypak hükmü yazıyor.
Sonuç olarak Kurul, UEFA’nın, elde edilen bilgilerin düzeyinin henüz kişilerle ilgili bir ceza verecek kadar yeterli olmadığını düşünse bile Fenerbahçe’ye bir ceza verebileceği sonucuna varmıştır.
Gerçekleri saklayamazsınız. Bir gün mutlaka karşınıza dikilir.
Belki Türkiye’de o gerçeklerin üzeri daha kolay örtülüyor ancak UEFA 3 Temmuz’da ne yaptığını bize tüm şeffaflığıyla itiraf ediyor.
Olan oldu, geçen geçti. Mesele siz okuyucuların ortadan olan bitenin farkına varması, doğru soruları sorup, cevaplarını araması ve taraf olmasa bile hak arayışını bırakmamasıdır.
Çünkü şu bir gerçek ki adalet bir gün herkese gerekecektir. Yarın bu içtihat ve yasalarla suçlu konumuna düştüğünüzde derdininiz anlatacak kişi ve kurumu çok ararsınız.
Yazının içinde takip edeceğiniz görsel Lube Ayar tarafından Twitter'da paylaşıldı. 1961 yılında eski sporculardan Ragıp Ziya Mağden'in kaleme aldığı Fenerbahçe Batamaz isimli eserden güzel bir şiir.
Yüz yılı aşan Fenerbahçe'nin tarihini, nereden geldiğini bilmeden böylesi kumpasların kurulması çok daha büyük bir direniş ve karşı duruş mücadelesinin yazılmasına neden olmuştur.
Ne diyor şair;
Cihatların kalesini iki sert şut yıkamaz
Spor yurdu Fenerbahçe çamurlara yatmaz
Halkımız kadir bilir, bizi silkip atmaz
Fenerbahçe, hile ile, fesat ile batamaz!
(*)http://www.fanatik.com.tr/2015/08/26/cas-ve-uefadan-cifte-standart-618007
(**)
(***)
http://twitter.com/uzaygokerman