Uzay Gökerman

Uzay Gökerman

uzaygokerman@yahoo.com

Tüm Yazıları

Bu girişi sık sık yenilemekte yarar var; Fenerbahçe 20 Temmuz’da açtığı sezonda dün 25. karşılaşmasına çıktı. 20 Temmuz’dan bu tarafa doğru 16 hafta geçti. Yani çok açık olarak görülüyor ki sezonu haftada 2 maç oynayarak götürüyordu.

Yorgunluklar bir yana, kritik mevkilerdeki sakatlıklar ve bir süredir devreye giren cezalı oyuncularla takımın genel mücadele gücünde de ister istemez dalgalanmalar yaşanması kaçınılmaz hale geldi.

Geçen hafta 0-0 devam ederken eksilen Fenerbahçe galibiyete ulaşmıştı.

Haberin Devamı

Bu sefer 1-0 önde götürdüğü karşılaşmanın 40. Dakikasında 10 kişi kalınca ikinci yarı maçı kaybetti.

Yenilgiyi çok fazla bileşene bağlamak doğru olacaktır.

İlkini girişte yazdım; takımın yorgunluğu çok bariz olarak ortadaydı. Tabii bu tek başına bir neden değildi.

İlk yarı Fenerbahçeli oyuncular sağ kanadı o kadar çok kullanıldı ki zeminin o bölümünün aşınması ihtimal dahilindedir.

Sol taraftaki Alioski ve Rossi ikilisi atak geliştirmede zayıf mı kaldılar yoksa takımın genel yaklaşımı atağa sağ taraftan çıkmak üzerine miydi buna dışarıdan bakıp karar verebilmek hiç kolay değil.

Ama ilk yarı Ferdi’nin de çok yorulduğunu eklemek gerekiyor.

Genel olarak karşılaşmalar dengede ilerlerken Jesus’un çok isabetli veya sonuç alıcı hamleler yaptığını görürdük.

Sezon başından bu yana yazılarımı yakından takip edenler bilirler, Jesus’un her hamlesini çok iyi anladığımı ya da desteklediğimi, özellikle oyuncu seçimlerine katıldığımı söyleyemeyeceğim.

Hatta her seferinde ekliyorum; kazandığı sürece Jesus haklı olmaya devam edecek ancak aksama olduğunda da peşinden eleştirisi gelecektir.

Eleştirmek, yerden yere vurmak anlamına gelmemelidir. Aynı zamanda hem oyunu hem de ortaya koyulmak isteneni anlamaya çalışıyor, tartışıyoruz.

Fenerbahçe’de takım oyununu bozan veya eşlik etmede zorlanan bazı oyuncular olduğu gerçeğini konuşmak gerekiyor.

Aslında dünkü oyunda takımın önemli bölümünün sanki sezon kapanmış da son hafta oynanıyormuş gibi “dur şu son karşılaşmada kendimi göstereyim” havasında sahada performans gösterdiğini, kendine oynadığını söyleyebiliriz.

Haberin Devamı

Valencia, İrfan Can, Pedro gibi oyuncular zaten bireysellikle bencillik çizgisini çok fazla karıştırıyorlar.

Ama Ferdi ve Zajc gibi oyuncuları da görünce insan çok şaşırıyor.

Ferdi’nin penaltı ile sonuçlanan yaklaşık 40 metre sürdüğü ve adam eksilterek ceza sahasına kadar girdiği pozisyon izlemesi keyif veren bir aksiyondu ancak “takım oyunu” gerçeğine ne kadar uygundu düşünmek gerekiyor.

Ferdi bunu karşılaşma boyunca birkaç kez denedi.

Öyle ki başarısı Jesus’u cesaretlendirmiş olacak ilk değişiklikler sonrasında yaklaşık 16 dakika genç futbolcuyu orta alanda oynatmayı bile denedi.

Ferdi’nin yerinin 90 dakika boyunca 3 defa değişmesi teknik direktörün sahaya yaptığı oyun içindeki dokunuşlardır, tamam, ancak sürdürülebilir olup olmadığını da düşünmeliyiz.

“25 karşılaşmada bir kez aksıyorsa o zaman Jesus haklıdır!” diye cevap verebilirsiniz.

Kazananın her zaman haklı olduğu gerçeği ile mücadele edebilmek asla mümkün değildir; hatta bunun Don Kişotluk yapmak olduğu da ortadadır ama şunu buraya bir kere daha eklemeliyim, Avrupa’nın sayılı büyük takımlarında sıklıkla gördüğümüz bir taktiksel durum olmadığını da bilmekte yarar var.

Haberin Devamı

Jesus bunun altından kalkıyor, o da işin başka gerçeği olarak ortada duruyor. Bize de macerayı merakla izlemek düşüyor.

Dün Jesus bu dağınıklığı toparlayamadığı gibi kuşkusuz 10 kişi oynuyor olmanın yarattığı dezavantajla belki de yenilgiye de ortam hazırlamış oldu.

Nasıl?

Zaten yorgun olan takıma 1-0 önde olmasına karşın en azından topa daha fazla sahip olarak ve bol paslı oyunla aktif dinlenme sağlamak yerine maç 0-0 devam ediyormuş gibi oynamayı tercih etti.

Bu bölümde çok önemli pozisyonlar yakaladı.

Özellikle İrfan Can’ın 2 atağı var ki oyuncunun bunları uzaktan şut çekerek heba etmesi belki de maçın kırıldığı kader anları oldu.

Biri Giresunspor’un beraberlik sayısından hemen önceydi ve rakip ceza alanı içinde 2 oyuncu boş durumda asist bekliyordu.

Belki 2-0 ile maçı koparacakken, dönen top önce eşitliğe sayısına sonra da yenilgiye ortam hazırladı.

Daha kötüsü de Galatasaray ile 5 puanlık farkı koruyarak Dünya Kupası arasına gidecekken bir anda ezeli rakibini havaya sokacak bir duruma dönüştü.

Elbette sezon içinde böyle inişler çıkışlar olacaktır, yukarıda da not düştüğüm gibi, sadece olanı tartışıyor veya anlamaya çalışıyoruz.

Mesela Arda Güler’in 5 dakikadan daha fazla zamana ihtiyacı olduğunu artık çoktan anlamış olmak gerekiyor.

Fenerbahçe’nin hücum hattındaki oyuncuların sahayı 3 boyutlu algılamada ve oynamada eksiklik yaşadıklarını düşünüyorum. Valencia bu sezon belki kariyerinin en gollü dönemini yaşıyor olabilir ancak çok daha fazlasını gerçekleştirebileceği bir ortamda olduğunu futbolcunun biraz idrak etmesi gerekiyor.

Pedro’nun hala beklenen patlamayı gerçekleştirmenin çok uzağında olması da bir başka mesele tabii.

Dün yokluktan forma şansı bulan Serdar Dursun’un yazın Milli Takım dönemini en golcü futbolcu olarak tamamlayarak Fenerbahçe kampına katıldığını unutmamak gerekiyor.

Hiç kuşkusuz Jesus kariyerindeki bir teknik adam tüm bunları alt alta koyuyor ve değerlendiriyordur ancak bir şekilde hep kendi transfer ettiği oyunculara şans verme önceliğini kullanması bazı oyunculara bir türlü sıra gelmemesi o futbolcularda maç eksiği olarak handikaplı bir duruma dönüşüyor ki Serdar Dursun’un kaçırdığı mutlak gol pozisyonunun geri planında böylesi bir realite vardı.

Bu sezon hakemlerle ilgili yorum yapmamaya gayret gösteriyorum; ancak geçen hafta Hüseyin Göcek’in Batshuayi’yi çift sarı kart ile oyundan atması, bu hafta Arda Kardeşler’in Pedro’ya aynısını gerçekleştirmesi üst üste Fenerbahçe gibi bir takımı 180 dakikanın yarısını 10 kişi mücadele etmek zorunda bırakmıştır.

Zaten yorgun takımın üzerine bir de 10 kişi mücadele etme yükü binmesi ekstra olmuştur ki bence her iki karar da zorlama ve ancak Türkiye’de Süper Lig’de çıkacak kartlardır.

Dünya Kupası arası hakkında farklı görüşler var. Galatasaray buraya form grafiğini yükseleterek gelirken, Fenerbahçe’de tam tersi bir durum var. Takımlar kaldığı yerden mi devam edecek yoksa yepyeni başka bir macera mı başlayacak yıl sonundan itibaren göreceğiz.