Fenerbahçe favori olduğunu gösterdi
Cumartesi gecesi Trabzonspor maçı sonrasında yazdığım maç yazısının çatısını kriz yönetimi üzerine kurmuştum.
Kriz ne demektir ya da nasıl ayırt etmeliyiz?
Kavramlara olduğundan farklı anlamlar yükleyebildiğimiz gibi zaman zaman kendi anlamlarımızı kavramların üzerinde kristalize edebiliyoruz.
Büyük maçlar olağanüstü tedbir ve hazırlık gerektiren karşılaşmalardır. Bir spor; futbol olayıdır.
Buralarda sadece iyi futbol sergilemeniz, çok güçlü, yetenekli, formda oyuncularınız olması yetmez. Hatta zaman zaman formda bir takımın, görece favori olmayan ancak iyi konsantre olmuş bir ekibe karşı beklenmedik bir yenilgi alması hiç de sürpriz değildir.
“Derbilerin veya büyük maçların” favorisi olmaz deyimi burada anlam kazanır.
Fenerbahçe çok uzun yıllar özellikle sahasında oynadığı büyük maçlara çok iyi hazırlandı ve yıllara yayılan seriler kurdu.
Hatta stadyuma büyü yapıldığı ile ilgili irrasyonel haberler bile çıktı.
Bu bir kriz yönetimiydi. Camia yek vücut hale gelir ve kazanmak için çok güçlü bir sinerji oluştururdu.
Ancak bir süredir içine girdiği özel süreçlerin sonunda Fenerbahçe bu sinerjisini yitirdi ve büyük maçlar sorun olmaya başladı.
Trabzonspor karşılaşmaları kelimenin tam karşılığıyla “kriz ortamıdır.”
Trabzonspor, Trabzon’da oynanan Fenerbahçe maçlarına sezonun en kritik randevusu olarak bakıyor ve meseleyi sadece bir spor olayı, futbol mücadelesi şeklinde de görmüyor.
Ulaşabildiği, uzanabildiği tüm araçları seferber ediyor.
Futbol takımının her bireyi için de muhtemelen özel olarak ilgileniyor. Bunu saha içindeki yüksek konsantrasyondan net olarak gözlemleyebiliyoruz.
Hatayspor maçı sonrasında bu girişe neden gerek duyduk şimdi?
Fenerbahçe Pazar gecesi Galatasaray’ın galibiyeti ile sonuçlanan karşılaşma sonrasında liderliği ezeli rakibine devretti.
Soru şu; acaba bu Fenerbahçe’nin bir düşüşü müydü yoksa favori takımların sezon içinde birkaç defa yaşadıkları kısa süreli yer değiştirmelerinden biri miydi?
Fenerbahçe’nin Trabzonspor’a kaybetmesi sezonu etkileyecek bir sonuç muydu yoksa işte bu yazının içine yerleştirmek için girişte anlatmaya çalıştığım bir iki maçlık bir yönetimsel zafiyet, yetersizlik miydi?
Dünya Kupası arasında oynadığı üst düzey hazırlık karşılaşmalarında Fenerbahçe’nin genel ortalamasını görme şansımız oldu.
Ayrıca Avrupa Liginde gösterdiği performansı da bununla birlikte değerlendirmemiz doğru bir yaklaşımdır.
Hatayspor’un Süper Ligin alt sıralarında bir takım olması belki dünkü karşılaşma özelinde kazanılan bol gollü galibiyeti ölçülendirmede tedbirli hareket edilmeye zorlasa da şu sonucu güçlü bir sesle söylememiz gerekiyor; Fenerbahçe Süper Ligin şampiyonluk favorisidir.
Süper Ligin genel ortalaması malum; futbol olarak da kalite bakımından da değerlendirdiğimizde bunun üzerine çok az takımın çıkabildiğini görüyoruz.
Geçmiş yıllarda Fenerbahçe bu ortalamaların altında kalan takımlara karşı üstünlük sağlayamadığı için üst sıralarda yer bulamıyordu veya rekabet edemiyordu.
Sezonun sonuna kadar Fenerbahçe’nin büyük maçlarda krize gireceğini ancak böylesi maçları rahat kazanacağını bir kere daha görmüş olduk.
Maça gelmek için çok uzun bir giriş yaptığımın farkındayım. Ancak bu farkındalığın pekişmesi gerekiyor sanırım.
Fenerbahçe kafa olarak rahat çıktığı karşılaşmalarda özgürce hareket edebilme becerisi gösteriyor. Hele bu oyun taraftarın desteği ve coşkusuyla bütünleşince çok daha belirgin hale geliyor.
Takımın tamamının çok uyumlu olduğunu söylememiz mümkün değil.
Sahayı üç boyutlu görüp ona göre dağılan, oynayan ve oynatmak isteyen oyuncu grubu ile biraz daha bireysele kaçan futbolu ile ön plana çıkmaya çalışan futbolcuların 90 dakika boyunca ortalaması sürekli değişiyor.
Ferdi ve Osayi birinci ve ikinci grubun iki önemli birer oyuncusu durumunda.
Ferdi’nin sol kanattan geliştirdiği ataklarda Rossi’ye ne yapacağını birkaç deneme ile göstermesinden sonra bu oyuncunun asist yapacağı pozisyonu hazırlaması futbol adına büyük bir zenginlikti.
Osayi ile Ferdi yaklaşık olarak aynı gelişim sürecinden gelmelerine ve bu sezon takımın en kritik sağ ve sol kanat oyuncuları olmasına karşın katkı bakımından aynı seviyede olduğunu söylersek Ferdi’ye büyük haksızlık yaparız.
Ferdi, önünde ve etrafında onun ne yapacağını anlayan ve buna göre hareket eden oyuncu ile çok büyük işler yapacağını bu karşılaşmada net olarak gösterdi.
Rossi ile İrfan Can’ın yer değiştirmesinden sonra önündeki yeni tandemi İrfan Can oldu; benzer atakları geliştirmeyi sürdürse de İrfan Can’ın o oyunu kendi ekseni etrafında okuması ve değerlendirmesi nedeniyle aynı uyumu sağlayamadı.
Bu Fenerbahçe’nin çözmesi gereken bir takım oyunu sorunudur.
Osayi ile İrfan Can’ın sağ tarafta bir türlü sağlayamadıkları üretkenlik de böyle bir şeydir.
Rossi ilk golde sıra dışı bir korner atışı ile King’e ilginç bir asist yaptı. Bu korner opsiyonunun Samandıra’da iyi incelenmesi ve diğer duran top kullanan futbolculara örnek olması gerektiğini düşünüyorum.
Fenerbahçe’nin golcüleri King ve Batshuayi bu maçta çok hareketli oynadılar. Gol bölgelerine sezgisel süzülüşleri ve pozisyon bilgileri önemliydi.
Jesus’un hiçbir zaman ilk tercihi olmaması bu nedenle forma bulduğu karşılaşmalarda takımın as oyuncularına göre çok daha ürkek oynamasına karşın sahayı üç boyutlu okuyabilen ve oyunun yönünü sürekli değiştirmeye çalışan bir diğer futbolcu Zajc’ın bu maç özelinde orta alanda önemli işler yaptığının hakkını her zaman olduğu gibi teslim etmem gerekiyor.
Bu bölgede oynayacak çok fazla seçenek olduğu için Jesus’u eleştiremiyorum. 3 ayrı kulvarda mücadele eden takımda her oyuncuyu hazır tutacak bir forma adaletini sağlaması sanırım yeterli olacaktır.
Fenerbahçe’nin çizgi savunması bu karşılaşmada da iyi iş gördü ancak Trabzonspor maçındaki gibi o çizginin aynı zamanda büyük bir tehlike kaynağına dönüşebileceğinin tecrübesine yakın pozisyonlar Hataysporlu futbolcular tarafından da denendi. Buralara dikkat edilmesi gerekiyor.
Ve son olarak Fenerbahçe’nin eğer bulabilirse çok iyi bir stoper transferine ihtiyacı olduğunu düşünüyorum.