Bu sezon futbol kamuoyu çok ilginç bir genel durum değerlendirme ve yorumlamasında bulunuyor.
Fenerbahçe’nin kazandığı maçlardan sonra oyuncuların performansı mercek altına alınırken, puan kaybettiği karşılaşmalarla birlikte ortalık Erol Bulut eleştirisiyle doluyor.
Ezeli rakibindeyse durum daha farklı; Galatasaray eğer bir karşılaşmadan yenik ayrılmış veya puanlar kaybetmişse o gün oyuncu performanslarının istenilen seviyede olmadığı konuşulur, futbolcular yerden yere vurulurken, kazandığı bir maç sonrasında da Fatih Terim’e dair teknik taktik güzellemelerden geçilmiyor.
Fatih Terim büyük bir kariyer ve Galatasaray’a göreve geldiği son dönemde bugün itibarıyla 1173. Gününde teknik direktörlük yapıyor. 139 maça çıktı; 78G, 26B, 35M aldı. Oynadığı karşılaşmalarda yenilgi oranı %25.
Erol Bulut teknik direktörlük kariyerinde 3. Takımını çalıştırıyor ve 4. Senesi. Fenerbahçe’de bu sezon 32 maçına çıktı; 21G, 4B ve 7M aldı. Oynadığı karşılaşmalarda yenilgi oranı yaklaşık %22.
Daha yolun başında olduğu kesin ve Fenerbahçe’nin teknik direktürü.
Aşağıda 1959 sonrası dönemde şampiyonluk yaşamış yerli teknik direktörlerin göreve başlama ve ilk şampiyonluk yaşama kariyerlerine dair bilgileri paylaşıyorum.
Gündüz Kılıç (60) | 35 yaşında TD | 43 yaşında şampiyon oldu |
Ahmet Suat Özyazıcı(85) | 36 yaşında TD | 40 yaşında şampiyon oldu |
Özkan Sümer (80) | 37 yaşında TD | 39 yaşında şampiyon oldu |
Mustafa Denizli (71) | 38 yaşında TD | 39 yaşında şampiyon oldu |
Şenol Güneş (68) | 41 yaşında TD | 64 yaşında şampiyon oldu |
Fatih Terim (67) | 37 yaşında TD | 44 yaşında şampiyon oldu |
Ersun Yanal (59) | 35 yaşında TD | 53 yaşında şampiyon oldu |
Aykut Kocaman (55) | 35 yaşında TD | 46 yaşında şampiyon oldu |
Ertuğrul Sağlam (51) | 35 yaşında TD | 41 yaşında şampiyon oldu |
Hamza Hamzaoğlu (50) | 44 yaşında TD | 45 yaşında şampiyon oldu |
Okan Buruk (47) | 40 yaşında TD | 47 yaşında şampiyon oldu |
Erol Bulut 46 yaşında; 42 yaşında teknik direktörlük kariyerine başladı; eline ismini bu listeye ekleyecek bir fırsat geçti ve her şeyden önemlisi işini yapması için özgür bir alana ihtiyacı olduğunu düşünüyorum.
Futbol bir takım oyunu ve birçok bileşenin bir araya gelerek belli bir ortalamanın üzerine çıkmasıyla başarının geldiği mücadeledir.
Her tarafı iyi yönetmeniz gerekir ve takımın tüm aktörleri üzerlerine düşen rolü oynayarak görevlerini yerine getirmeye çalışırlar.
Salt oyuncu performansı yeterli olmayacağı gibi teknik direktörün üst düzeyde katkı verdiği bir ortamda futbolcular eğer beklenini sahaya yansıtamazsa yine sonuç gelmez.
Geçen hafta Tisserand’ın yanlış pas tercihi başta diğer 10 oyuncu olmak üzere, teknik direktörünün de tüm planlarını alt üst etmeye yetti.
Tisserand kötüydü ama Pelkas çok iyi oynadı diye puan alamıyorsunuz.
Haliyle de dünkü Konyaspor karşılaşmasını Attila Szalai, Pelkas, Altay, Mert Hakan, Osayi çok iyi oynadı ve performasn gösterdi, bu nedenle Fenerbahçe maçı kazandı şeklinde açıklamak rasyonel değildir.
Bu girişi yapmak zorundayım, çünkü gerçek anlamda doğru bir futbol paradigmasının oluşturulması için bu bakış açısına ihtiyacımız var.
Kesinlikle oyuncu performanslarının üst düzeyde olduğu futbolcular vardı. Zaten mesele saha içindeyse o oyuncu performasnlarını konuşmak öncelikli konudur.
Mesut Özil’in yaşadığı sakatlan olayının ardından Pelkas’ın ofansif merkezede rol alması ve bunu da pas dağıtımı anlamında neredeyse kusursuz gerçekleştirmesi dünkü karşılaşmanın kilidini çözen anahtardı.
Geçen hafta Mesut Özil’in, dün de Pelkas’ın yaşadığı sakatlıklar, ikisinin de sedye ile oyun dışı kalması, Pelkas’ın hastanelik oluşu talihsizlikle açıklanamayacak kadar önemli futbol olaylarıdır. Bu pozisyonlarda hakemlerin bırakın kart göstermeyi neredeyse faul bile vermeyecek bakış açılarıyla yönetim göstermeleri de futbolumuzun genel seviyesini belirleyen bir göstergedir.
Siz sahalarda böylesi sertliklere prim tanırsanız Mesutlar, Pelkaslar sahneden çekilir, sonra neden vasat oyuncularla oynuyoruz sorusu kalır geriye ve vasatizmle savaşmaya soyunan kişiler türer.
Fenerbahçe’de Trabzonspor maçının her anlamda yeni bir milat olacağını konuşmuş o karşılaşma öncesinde alınan tedbirler ve takım kurgusunun karakter kazandırdığının altını çizmiştik.
Antalyaspor karşılaşmasının ikinci yarısında o karakter devreye girmiş ve umut vermişti.
Dünkü maçı 2-0’a getiren de bu etkinin devamıydı.
İkinci gol öncesinde Szalai’den Pelkas’a, Pelkas’tan da Samuel’e aktarılan hücum setini oynayabilmek çok değerliydi.
İkinci yarı Pelkas sakatlanmadan hemen az önce yine solda Szalai ile başlayan ve top rakip alana geçtikten sonra sağa doğru oyunu genişleterek gerçekleştirilen set de Fenerbahçe’nin gelişen ve olgunlaşmaya başlayan futbol aklını gösteren bir ataktı.
Gustavo ve İrfan Can ile bu futbol aklının çok daha gelişeceğinin potansiyelini de hesaba katmak gerekiyor.
Buralar Fenerbahçe adına olumlu göstergelerdir.
Kuşkusuz her şeye rağmen aksayan taraflar var.
Her iki devrede Altay’ın kurtardıkları Fenerbahçe savunması adına önemli mesaj niteliğindeydi.
Az önce Fenerbahçe’nin oyunu genişleterek oynadığı seti tarifledim; orada hücumun Osayi’nin yanlış ve tamamen ezbere top kullanımı ile sonuçlanmış olduğunu buraya eksi not olarak yazmam gerekiyor. Osayi her topu altı pas içine göndererek rakip kaleciyi çalıştırmak zorunda değil; top bazen çizgiye indikten sonra ceza sahasına yeterli sayıda kendi arkadaşın gelmediyse tekrar geriye çıkarılabilecek bir oyuna da izin verir. Biz buna sahayı 3 boyutlu kontrol edebilme becerisi diyoruz.
12 maç kaldı. Lider değişti; Beşiktaş 2,22 maç başı puan ortalamasıyla 60 puan ile zirveye çıktı. Bu ortalama bugün Beşiktaş’ı şampiyon yapabiliyorsa geri kalan maçlarda 26,64 puan toplaması yeterli oluyor. Bu da Beşiktaş için 9 maça karşılık geliyor.
Fenerbahçe ile Beşiktaş arasında 2 puanlık mesafe olduğuna göre ondan bir fazla maç kazanması gerekiyor. Bu da hala 2 maçta puan kaybetme toleransına karşılık geliyor. Söz konusu iki maçtan biri asla Beşiktaş karşılaşması değil, onu mutlaka kazanmalı.
Galatasaray’ı da hesaba kattığımızda Fenerbahçe’nin 2’li averajda rakibine karşı dezavantajı olduğundan şu an için Galatasaray’ın 2,1 puan ortalamasıyla lig yarışına devam etmesini beklemek.
Şampiyonluğun matematiği de bu.
Her hafta bu hesabı güncelleyeceğiz. Bakalım Süper Ligin bu sezon ortalaması ne olacak?