Uzay Gökerman

Uzay Gökerman

uzaygokerman@yahoo.com

Tüm Yazıları

Ersun Yanal’ın teknik direktörlük kariyerindeki en büyük başarısı 2013-14 sezonunda Fenerbahçe’nin başında yaşadığı şampiyonluktur. Bu şampiyonluk elbette dönemi itibarıyla Fenerbahçe taraftarının gönüllerindeki yeri ayrıdır.

Hiç kuşku yok ki şampiyonluğun kazanılmasında takımın teknik direktörü olarak Ersun Yanal’ın ismi de Fenerbahçe taraftarı için farklı anlamlar içermektedir.

Meseleyi tek kişi üzerinden okumak özellikle o dönemi tam olarak takip etmemiş kalabalıklar açısından bugün yapılacak değerlendirmelerde eksik kalmaktadır.

Haberin Devamı

Zaman hızla akıp gidiyor; ifade ettiğimiz tarihin üzerinden 6 yıl geçti.

Bugün 18 yaşındaki bir taraftar o zaman 12 yaşındaydı.

“Ben, her şeyi biliyorum” diyen en tutkulu taraftar için bile Fenerbahçe siyasetini takip etmek kolay değildir.

Ersun Yanal’ın Fenerbahçe’ye kazandırdığı şampiyonluk bir yana onun gönderiliş şeklidir Fenerbahçe’deki o dönem hafızalarda bırakan iz, gönüllerde açan yara…

Zaten geçmiş yıllarda mağduriyet yaşadığına inanılan kişilerin son dönemde teker teker kaybettikleri pozisyonlara gelmesi de bunun bir ifadesi oluyor.

Aziz Yıldırım’dan o kadar çok nefret ediliyordu ki onun mağdur ettiği düşünülen herkes bir anlamda simgesel sembol kişilik haline geliyordu.

Bunu bir yere kadar anlamak, üzerine de düşünmek gerekiyor. Ancak Fenerbahçe camiası önümüzdeki dönemde eski defterdeki hesapları didiklemeyi sürdürürse gelecek için başka mağduriyet hesapları da açmayı sürdürecektir.

Ersun Yanal’ı Fenerbahçe teknik direktörlüğüne getiren güç budur.

Bu gücün Ersun Yanal’ın görevini yapmada işini zorlaştırdığını da düşünenlerdenim.

Futbolda “teknik direktörcüyümdür.

Futbolu onun gözünden izlemeye, yapmak istediğini anlamaya çalışırım.

Birinci Ersun Yanal döneminde onun futbolcularla sorun yaşadığı ve bir şekilde bunda da etkilendiği ortadadır.

Futbolun en önemli çelişkilerinden biridir. Bir teknik direktörün, inandığı futbol anlayışına inanmayan futbolcu grubuyla çalışması veya başarılı olması mümkün değildir.

Istikrarlı teknik direktörler güçlü aktörlerdir ve kendilerine bağlı takımlar kurarlar.

Haberin Devamı

Teknik direktor ile futbolcu birlikteliği de başarının temel anahtarıdır.

Başarılı futbol kulüplerinin bir futbol aklı ve onunla uyumlu teknik direktörleri vardır. Bunun kırıldığı yerde sürdürülebilir başarının gelmesi mümkün değildir.

Fenerbahçe’nin 1980 ile 2000 yılları arasındaki dönem böyle yaşanmıştır.

2001-2011 arası dönemse bir rönesans devridir. Daum’un katkısı büyüktür. Fenerbahçe çok uzun yıllar Daum’un kurduğu sisteme göre oynamıştır.

2011’den sonraki dönemin Fenerbahçe açısından sadece sportif bir süreç olmadığı ortadadır. Ben bu dönemde sportif olmayan tarafın etkileriyle daha fazla meşgul oldum.

Teknik direktörcü olmamdaki temel ana fikri anlatabiliyor muyum?

Bir sistem, oyun anlayışı, yerleşik bir felsefe ve sürdürülebilir, istikrarlı durum, kendisi takımın başında olmasa da kendi kendine çalışan, işleyen bir düzen.

Futbolcunun yeteneğine bağlı kalmadan, takım bütünlüğü içinde oynama biçimi…

Bakın futbolda bir top toplayıcı çocuğun bile oyuna nasıl katkı vereceğini Salı gecesi Tottenham-Olympiakos karşılaşmasında gördük. Dışarı çıkan topla ilgilenmeden elindekini hızla Tottenhamlı ağabeyine atarak bir atağın gelişmesinin ön asistini verdi bu çocuk. Muhtemelen Tottenham altyapısında oynuyor.

Haberin Devamı

En küçük yapı taşı bile ne kadar önemli ve değerli görüyoruz; burada hiçbir rolü oyunun dışında tutmuyoruz.

Futbolcu futbolu oynayan aktördür, futbolcunun yeteneğinin oyunu nasıl değiştirdiğini kabul etmemek mümkün değildir.

Birinci Ersun Yanal dönemi; 2013-14 sezonunda Caner Erkin 30 maçta 14 asist yapmıştır.

Alex’in Fenerbahçe’de 8 sezon futbol oynadığı, 241 maça çıktığı ve 113 asist yaptığı, bununda da sezon başına 14 asist ortalamaya karşılık geldiği hesap edilirse Caner Erkin’in ne yaptığı herhalde çok daha iyi anlaşılacaktır.

Caner, kariyerinin hiçbir döneminde bu sayıları tekrar edemedi. Bu elbette Caner’in daha kötü futbolcu yapmıyor.

O dönem göz önünde bulundurulduğunda takımda birbirini tamamlayan bir futbolcu grubu var ve bunun oluşturulmasında önceki üç sezonda görev yapmış Aykut Kocaman ismini olayın dışında bırakmak doğru olmaz.

Onun ismini yazdığımda olayı hep benim iki teknik adamı kıyasladığım ve taraf tuttuğum şeklinde bir algı ile tepki oluşuyor.

Aykut Kocaman’ın ilk sezonunda özellikle takımın Trabzonspor’un 9 puan gerisinde kaldığı dönemde yazdıklarım okunursa aslında bugün de olaya nasıl baktığım anlaşılır.

Birinci Ersun Yanal döneminde; Kuyt 10 gol, Emenike 12 gol, Sow 16 gol, Webo 10 gol ile takıma katkı sağlamışlar.

Bu gollerin 14 adedinin kanatlardan Caner Erkin tarafından verilmiş kilit asist ile atılmış olduğunu ekleyelim.

O dönem Fenerbahçe’nin merkezinde Baroni, Emre, Raul Meireles, Mehmet Topal ve Selçuk Şahin var.

Neredeyse kendi kendine, bir düzende çalışan bir sistemle oynuyorlar.

Geliştirilen her golün bir hikayesi var ve bu üzerine birçok yorum yapılabilecek kadar kendini tekrarlayabilen bir mekanizmadır.

Bu kadro bir sezon sonra İsmail Kartal liderliğinde de şampiyonluk mücadelesi verdi. Belki hakkını yiyeceğim ancak İsmail Kartal’ın da etkisinin sınırlı olduğunu düşünüyorum; oyuncu grubunun yarattığı sinerji, Aykut Kocaman’ın takıma kazandırdığı oynama alışkanlıkları ve Ersun Yanal’ın elbette katkılarıyla takım bir yere kadar gitmiştir.

Orada da 4 Nisan operasyonunun etkisini de bir kenara koymak elbette mümkün değildir.

Bugün Ersun Yanal’ın işi çok daha zor; sıfırdan, kendi başına bir takım kurmaya çalışıyor.

Oturmuş bir sistem olmadığı gibi bu oyuncu grubunun da nasıl bir sistemle oynaması gerektiğine dair kafasında oturmuş bir düzen olduğunun sinyallerini alamıyoruz.

Mesela, Hasan Ali yokken stoperde Jailson ile oynayıp, kulübede stopper orijinli oyuncuları oturttu. Hasan Ali geri dönünce de bu sefer Jailson kulübeye çekildi, stoperler sahada kendilerine yer buldu.

Sonra bir kadro istikrarı geldi, peş peşe aynı isimlerle maçlara çıkıldı.

Ancak kimi karşılaşmalarda kanatlardan bol şişirme ortalar izlerken, kiminde de orta alanda sıkışmış pas oyunu gördük.

Konyaspor karşısında alınan görkemli galibiyette olduğu gibi uzaktan çekilen şutlarla sonuca giden bir takım da oldu Fenerbahçe. Ancak bunun tekrarı olmadı.

Sistem, bir takımın aynı düzen içinde, bilindik bir oyunu oynama biçimidir.

Bir takımın gole giden atak organizasyonu vardır. Pozisyon üretilir, gol olur olmaz bu başka bir detaydır.

Göze hoş gelir gelmez (bunu da tariflemek kolay değil) takımın yerleşik bir futbol oynama biçimidir.

Göze hoş gelen futbol bir günde ve tek dokunuşla oynanmaz, teknik direktörün ismiyle takımın yapısı değişmez.

Teknik direktörün başarısı sahip olduğu oyuncu kadrosuyla bir şeyler yapabilme becerisiyle de ölçülür.

Süper Lig gibi ortalamanın çok düşük olduğu klasmanlarda bu dediğimiz gerçeğin hayata geçirilmesi daha kolaydır.

Erol Bulut’un geçen sezon Yeni Malatyaspor’da, bu sezon Alanyaspor’da, Rıza Çalımbay’ın Sivasspor’da, Okan Buruk’un Rizespor’da yaptıkları böylesi sonuçlardır.

Fenerbahçe’nin bu sezon kurduğu kadro yukarıda saydığım takımların çok üzerinde, alternatifli bir kadrodur.

Fenerbahçe sol bekte Ümit Özat’ın oynadığı sezonda da şampiyon olmuştur.

Kuşkusuz stoper önemlidir ve bir takımın temel unsurudur; buraya yatırım yapmaksızın transfer sezonunda birbirinin benzeri ön libero ve orta saha orijinli oyuncu almak bir eksikliktir.

Liverpool üç sezon önce yaptığı stoper yatırımı ile takımını bugünkü takım yapısını geliştirmiştir.

Sağ bekinden sol bekine atılan uzun top ile gol pozisyonu üreten bir takımdır Liverpool.

Geçen sezonun en kritik karşılaşması olan Şampiyonlar Ligi yarı finalini üç önemli eksikle görkemli bir galibiyetle bitirmiştir.

Bu örnekleri her takımın mücadele ettiği kendi klasmanı içinde veriyorum; Fenerbahçe’yi bir Liverpool haline getirmek mümkün değildir, zaten Premier Ligin ortalaması Türkiye’nin ulaşamayacağı bir yerdir. Ancak Türkiye’nin kendi ortalaması içinde Fenerbahçe’ninki kuşkusuz onun çok üzerindedir.

Ersun Yanal, “Fenerbahçe, Fenerbahçe gibi oynamalıdır” derken hangi futboldan söz ettiğini bize anlatmak durumundadır.

Fenerbahçe eğer Fenerbahçe gibi oynamıyorsa bu Fenerbahçe’nin hangi futbolu oynayamadığını da bilmemiz açısından önemlidir.

Çünkü Fenerbahçe’yi takip eden herkesin ulaşmayı arzuladığı ortak payda Fenerbahçe’nin Fenerbahçe gibi oynamasıdır.

Sorun, Fenerbahçe neden Fenerbahçe gibi oynamadığı ile ilgilidir.

Yukarıda sıraladığım cümlelerden siz ne anlıyorsanız bugün Fenerbahçe’nin sahada oynamaya çalıştığı karışıklıktır aynı zamanda.