Bundan 5 sene önce bana gelen bir iş teklifini değerlendirerek, hatırı sayılır büyüklükteki bir yerde işe başladım. Görevim, o şirketin projelerinde kendi profesyonel iş kolumla ilgili süreçlerin başında yöneticilik yapmaktı.
O teklifi alma sebebim kuşkusuz profesyonelliğimin gereklerini daha önceki çalışmalarımla, gösterdiğim performansla yerine getirmemdi. Herkesin gibi.
Ancak çalışma hayatı bir ekip organizasyonu ve koordinasyonu demektir.
Herkesin görev tanımlamaları yapılmış, ne yapacağını biliyor olması önemlidir.
Çalışanlar bu çerçevede sebep sonuç ilişkilerini doğru kurgulayabiliyorsa herhangi bir projenin başarısız olması mümkün değildir.
Ben “oranın” beklentileri çerçevesinde başarısız oldum.
Çünkü içine girdiğim andan itibaren bambaşka bir yere geldiğimi, farklı beklentilere sahip bir ekiple çalışmak durumunda kalacağımı anlamıştım.
Kısa sürede oradan ayrıldım; başka bir projede çalıştım ve orayı da başarıyla tamamladım.
Hayatın hiçbir yerinde takım oyununa bağlı herhangi bir işte başarı ve başarısızlık tek başına size bağlı değildir. Tekrar edelim bu bir ekip organizasyonu ve koordinasyonudur.
Her projenin bir çerçevesi vardır ve bunu önceki koşullar, ortam ve ortalamalar belirler.
Buradan yavaş yavaş futbola ve Fenerbahçe’ye gelelim.
Fenerbahçe şampiyonluk yarışında 3 puan geride olduğu bir tabloda neredeyse 6 puan geride olan Trabzonspor’dan çok daha başarısız bir değerlendirmenin içinde konumlandırılıyor ve kuşkusuz sorumluluk teknik direktöre çıkarılıyor.
Bir kere daha Fenerbahçe teknik direktöründen vazgeçerek, yeni kurtuluş reçeteleri arıyor.
Çünkü Erol Bulut ile başarılı olunamayacağına inanan geniş bir grup var. Bunların sözleri her anlamda çok daha fazla beğeni alıyor, kabul görüyor.
Bu iş Erol Bulut’la olmaz, ben bunu daha 10. Haftada söyledim. Diyor.
Vay öngörüye bak.
“Haksız mı abi?”
İçin yanıyor ve biri çare söylüyor, sen de ona sarılıyorsun. Şairin dediği gibi, haklısın kardeşim.
Ama kriterinin ve değerlendirme ölçütünün ne olduğunu açıklama ihtiyacı duymuyor. Yarın gelecek olana da bir bakacak, “bu olur” diyecek peşine de bir de açık kapı bırakacak ki tehlike anında oradan sıvışabilsin.
Çünkü en büyük özelliği gerekli durumlarda sıvılaşabilmesi; kabın şekline göre hareket edebilme özelliği.
Peki...
Matematiği pek sevmezsiniz biliyorum ama şu basit hesaba dayalı soruyu sormak istiyorum; bir sezon başında Fenerbahçe’nin başarılı olma ya da olmama ihtimali nedir?
Hesap edelim mi?
Fenerbahçe 10’ar yıllık periyotlarda;
1980-1989 arasında 3 defa şampiyon olmuş. %30
1990-1999 arasında 1 defa şampiyon olmuş. %10
2000-2009 arasında 4 defa şampiyon olmuş. %40
2010-2020 arasında 2 defa şampiyon olmuş. %20
Genele vurursak; 1980-2020 arasındaki 40 yılda 10 defa; %25.
Yani bir spor yorumcusu kariyerini Fenerbahçe’ye teknik direktör olacak kişinin başarılı olamayacağının hesabı üzerine kurarsa %75 ihtimalle yaklaşık sonuca ulaşacak ve daha sezon başında isabetli bir öngörü yapmış olacaktır.
Bir de bunun tam tersini söyleyerek öngörüde bulunan manyel ustaları var ki onların ülkemizde çok daha itibar gördüğü bir gerçek.
Nasıl bir kariyer bu? Ağız sulandırıcı değil mi?
İşte, siz bu ekibin sözlerine itibar gösteriyorsunuz.
Kiminle başarılı olamayacağını hep biliyoruz ama kimin başarılı olacağını bir türlü öğrenemiyoruz.
Benim kariyer planım en başında yanlış kurgulara dayanıyor; analiz yapıyorum, sebep sonuçlarını araştırıyorum ve görünenle değil görünmeyenle uğraşıyorum.
Adamın biri demiş ki; görünenle öz aynı olsaydı, bilim olmazdı.
Fenerbahçe’nin geçmiş sorunları nelerdir, neden %25 ihtimalle şampiyon oluyor ve bunun oranı nasıl artırılabilir üzerine düşünüyorum.
Yani sana hiç gelmeyecek, fazlasıyla sıkıcı meseleler.
Zaten futbol bu kadar karmaşık değil, basit bir oyun.
IFAB’ın hazırladığı futbolun oyun kuralları kitabı artık 200 sayfanın üzerine çıktı ama yine de basit işte.
Atomu parçalamıyorsun, bir topu üç direğin arasında geçirmeye çalışıyorsun, ne kadar kompleks olabilir ki?
Haliyle “Yönetilemeyen Büyüklük Fenerbahçe” isimli kitabın yazılma amacı bu ama okuyucu için işin bu tarafı fazla önem taşımıyor.
Futbol kamuoyunun beklentisi; ekranda koltuğunun üzerinde zıplayarak, sürekli korkakça sağına soluna bakarak, ara sıra da telefonundan gelen mesajları kontrol ederek; “Erol Bulut ile bu iş olmaz” diyebilecek kişi gibi birini ekranda görmek.
O diyor ki “adam kebapçı sen ondan tencere yemeği istiyorsun, sonra da eline verilen avokadoyu şişe diziyor işte.”
Ortalık yıkılıyor. Nasıl futbol yorumu bu?
“Ya yarın Plaza’daki arkadaşıma da ben de bunun benzerini söyleyeyim” diyerek ekranını kapatıp, yatağına çekiliyor vatandaşım.
“Bize böyle benzetmelerle, zihin açıcı fikirlerle gel” diyor.
Çünkü mutlu değil, Fenerbahçe için bir kurtuluş reçetesi arıyor, gülmek, eğlenmek istiyor, adam da yapıştırıyor işte.
Kebapçı değil, tencere yemeği yapacak olanı bulacaksın?
“Allahım işte bu!”
Telefonun ekranındaki bütün paylaşım araçlarıyla bunu sağa sola gönderiyor.
Hani girişte size kendi profesyonel tecrübemden söz etmiştim ya... Yaşayarak öğrenmek denilen de bir gerçeklik var sonuçta.
Bir şirketin insan kaynakları departmanı çok gösterişli ve kalabalıksa oradan uzaklaşmanızı tavsiye ederim.
Çünkü orada mesele doğru insanı seçmek değildir, o kadar çok sirkülasyon vardı ki İK birimi sürekli adam bulmak zorundadır.
Oysa ben tam da burada yanıldım. İK biriminin öylesine gösterişli, modern ve teknolojik bir söylemi vardı ki gözüm boyandı.
İK böyleyse kimbilir içindeki diğer departmanlar nasıldır?
Peki günümüzde futbolun ucundan bir işi olan herkesin scouting ve menejerlik faaliyetleriyle ilişkide olması bir tesadüf mü?
Neden birçok kişi futbolun bu tarafına doğru işlerini dönüştürme gayretinde?
Neden bu kadar çok futbolcu ve teknik direktör hareketi var?
Takip ettiğin kaç yorumcu sana Erol Bulut’un neden olmayacağını teknik, taktik, sayısal verilerle anlatabiliyor?
Bunca yıl mesleğin içinde olan bir kişinin bir gün olsun “oyun planı nasıl oluşturulur, transferler hangi gözle yapılır” içeriğinde bir yazısını okudun mu?
Mesela bu sezon Fenerbahçe 18+4 transfer yaptı. Sezon başında bu transferlerin takıma nasıl katkı yapacağı, ne şekilde oynayacağı, Erol Bulut’un bunun neresinde olduğuna dair yorumda bulundu mu?
Erol Bulut’un futbol anlayışı şöyle şöyle, buraya alınan futbolcular böyle böyle. Buradan çıkan sonuç şu olur ama Fenerbahçe’nin beklentisi başka yerde, bu nedenle aslında şu transferler yerine bunu alsaydı, sonuç böyle değil öyle olurdu? Dedi mi?
Yazamadı değil mi?
Bunları yazamayan kişilerden kaçından geçen sezon Alanyaspor maç yorumlarını okudun?
Talep ettin mi?
Erol Bulut ile bugün neden olmayacağının çerçevesini çizen kişi veya kişiler, Fenerbahçe’ye bakıp nasıl bir model öngörüyor mesela?
Kimdir bu takımın olması gereken teknik direktörü?
Bu takım mesela hangi tektik kurgu içinde oynar ve buna en uygun teknik direktör kimdir?
Diyelim, 1 Mart tarihinde göreve yeni bir teknik direktör geldi ve yönetime yeni bir transfer listesi verdi.
Bunun analizini nasıl yapacak? Yapacak mı?
Yeni scouting ve menejerlik şirketleri kimler olacak?
Yeni umutlar ve beklentiler ne güzel değil mi?
Sahi bu sezon nasıl başlamıştı?
Çok uzattım.
Son olarak ben kendi görüşümü söyleyeyim. Sorun Erol Bulut falan değil. Sorun buraya kadar anlatmaya çalıştığım, yüzeysellik, derinliği olmayan bakış açılarıdır.
Bu nedenle Fenerbahçe’nin temel gerçeği 20 yıl boyunca Azizciline oldu.
Doğrusu yanlışı başkadır temel gerçeklik bunun üzerinedir.
Ama günün sonunda Fenerbahçeli mutsuz ve sabırsızdır.
Bir kere de sabretmeyi dene ve bunun ne sonuç aldığını bekle. Sadece bir kere şans ver.