“Fenerbahçe’nin en çok ihtiyaç duyduğu şey ne” diye bir anket yapılsa ve orada iki seçenek verilse, birincisi 3 puan, ikincisi iyi futbol denilse hangi şıkkı işaretlerdiniz?
Siz bu soruyu düşünürken, devre arasında yayıncı kuruluşta ilk yarının nasıl oynandığının Karagümrük’ün futbolu üzerinden yorumlandığının notunu düşelim buraya.
Karagümrük oyunu kendi sahasında kabul ettiği için bu maçı kazanma ihtimalinin olmadığı konuşuluyordu.
İkinci yarının nasıl yorumlandığını bilmiyorum.
Ancak genel olarak Fenerbahçe maçlarının değerlendirilmesi iyi futbol, rakip nasıl oynamış ve hakemin katkısı nasıl olmuş üzerinden yapılır. Sezonun yarısını geçtiğimiz bu günlerde hepimiz bir ucundan tutarak böyle yorumlamaya devam ediyoruz.
Dün akşamki karşılaşma tüm bu duygu ve düşüncelerin çarpışacağı ve birbirini çelişkiye düşüreceği bir mücadeleye sahne oldu.
İlk yarı Fenerbahçe’nin ağır bir üstünlüğü vardı. Karagümrük topu görmede zorlandı.
İkinci yarı 2-0’ı erken bulmanın da etkisiyle belki Fenerbahçe’nin aktif dinlenmeye geçtiği dönemde de Karagümrük’ün topa sahip olmasını ve oyununu izledik.
Buralarda Altay’ın devreye girdiği bölümler oldu.
Fenerbahçe kalesinin emin ellerde olduğunu görmek bakımından bu karşı karşıya kalışlar önemli ve değerliydi; ancak bir o kadar da takım savunmasındaki sorunlara işaret etmesi bakımından sıkıntı vericiydi.
Ancak en baştaki soruya dönecek olursak Fenerbahçe’nin en çok ihtiyaç duyduğu şey 3 puanın kendisiydi ve onu da almasını bildi.
Çünkü, iyi top oynayarak da kaybedebileceği bir rakip vardı karşısında.
Karagümrük bu sezonun, Alanyaspor, Gaziantep FK ve Hatayspor ile birlikte ortalamanın üzerine çıkmayı başarmış takımlarından biri.
Bu ne demektir?
Saydığımız dört takım, zirvede şampiyonluk yarışında olanlardan birine karşı en az bir galibiyet almayı başarmıştır.
Karagümrük, Fatih Terim’in ceza aldığı maçta Galatasaray’ı 2-1 yendi. Trabzonspor karşısında etkiliydi, Beşiktaş’a tutunamadılar bile. Ama hem mücadele gücü yüksek hem de potansiyel sahibi bir takım olduğunu dün de Fenerbahçe karşısında gösterdiler.
Fenerbahçe’nin gücü tek devrelik mi?
Aslında bu sorunun cevabını şöyle vermek daha doğru; Fenerbahçe maçlarını 90 dakika ekonomik kullanmayı deniyor ancak hafta boyunca üzerlerine öylesine bir baskı geldi ki bu karşılaşmaya önde basarak başlamak zorunda kaldı. Bu da ilk 45 dakikada büyük efor harcamalarına neden oldu. Sonuç olarak da 60. Dakikadan sonra takım genel anlamda düştü.
Düşen oyuncuların önemli bölümü değişikliklerle dışarı çıkan oyuncular mıydı ya da kalanlar bu performansı karşılayacak seviyede miydi, buna emin olmak biraz zor.
Büyük bölümü dünyanın çeşitli ülkelerinden 26 milyonun üzerinde takipçiye sahip ve bir Cuma paylaşımında Ayasofya veya Süleymeniye görselini değil de yurtdışındaki bir cami fotoğrafı paylaştı diye sorgulanan Mesut Özil’in 81 dakika oyunda kaldığı süre boyunca 60 defa topla buluştuğunu ve %96,1 pas isabetiyle maçı tamamladığını görüyoruz. Neredeyse 1 sene maç temposundan uzak kalan bir oyuncu için bu yeterli midir diye sorgulamak iyi olur sanırım.
Çok efor gerektirdiği ortadadır.
90 dakika boyunca orta sahada basmadık yer bırakmayan Ozan Tufan 14 defa ikili mücadele girmiş ve dokuzundan başarıyla çıkmış.
Onun yanında görev yapan Sosa’da bu sayı 1/6. Ancak özellikle ilk yarıdaki pas sayılarında onun da etkili olduğunu izledik.
Bu maçta Fenerbahçe uzun bir maç serisinden sonra ikili mücadelerde geride kaldığı bir maçı tamamladı. Bunun temel nedeninin yorgunluk olduğu çok açık görülüyor.
Diğer taraftan henüz forma giymemiş bir İrfan Can, sakatlıkla boğuşan Pelkas ve Gustavo opsiyonları hesap edildiğinde bu takımın genel anlamdaki potansiyelini doğru hesap edebilmek gerekiyor.
Erol Bulut’u sinirlendiren konuların başında, Fenerbahçe’nin hala oturmuş bir oyun planı olmadığı bir gerçek ancak geniş kadro derinliği içinde sürekli eksilen, sakatlanan, ceza alan veya ara transfer dönemindeki katılımlarla yenilenen kadro yapısı içinde birinci haftadan bu haftaya kadar tam anlamıyla ideal on bir oyuncu kurgusunu oluşturamamış olduğu gerçeğini de buraya ayrıca not düşmek gerekiyor.
Bu sezon Fenerbahçe forması giyen oyuncuların önemli bölümünün geçmiş yıllardaki performasnlarının çok altına kaldıkları ortadadır.
Dün sahada yoktu ancak çok bariz bir örnek olduğu için örneklendirebileceğimiz, geçen sezon Alanyaspor’da Erol Bulut’un yönetiminde kariyer rekorları kıran Cisse’nin durumunu belirleyen şey, Fenerbahçe futbol takımımı mı, Erol Bulut mu yoksa futbolcunun kendi performansı mı bunu tek bir sebebe bağlanabileceğini sanmıyorum.
Toparlarsak ilk yarısında Fenerbahçe’nin potansiyellerini gösterdiği ve Fatih Karagümrük takımına alan bırakmadığı için etkisizleştirdiği, ancak ikinci yarısında da düşen temposuyla oyununun da gerilemesiyle topu daha fazla rakibine bıraktığı bir maç oldu.
Fenerbahçe 24 maç sonunda 51 puana ulaştı. 2013-14’te şampiyon olduğu sezonda 54, 2015-16 sezonunda da 56 puan ile geçmişti.
Bu veriler önemli. Futbolcuların işin öneminin farkına varması gerekiyor.
Son 20 yıl içindeki 24 maç puanı ve sezon sıralaması da şöyle;
2000-01 - 57 Puan - Şampiyon oldu
2003-04 - 54 Puan - Şampiyon oldu
2004-05 - 62 Puan - Şampiyon oldu
2005-06 - 56 Puan - 2. oldu
2007-08 - 51 Puan - 2. oldu
2010-11 - 54 puan - Şampiyon oldu
2013-14 - 54 puan - Şampiyon oldu
2015-16 - 56 puan - 2. oldu
Birçok bakımdan Fenerbahçe eşiklerini zorluyor. Önümüzdeki haftalarda değerlendirme altına alınacak çok konu var.