Hafta sonu sezonun ilk derbisi oynanacak.
İlginç bir dönemden geçiyoruz, futbol tarihimizin en önemli derbisinde de bu anlamda ilkler yaşanıyor. Modern zamanlarda daha önce herhangi bir Galatasaray-Fenerbahçe derbisinin seyircisiz oynandığı hiç olmamıştı.
Diğer yandan sezonun 3. Haftasına yerleştirilmiş bir derbi var ki bu da yakın zaman dilimi içinde ilk defa yaşanacaktır.
Bence her ikisi de işin tadını kaçıran etkenlerdir.
Derbi kimin sahasında oynanıyorsa onun taraftarı ve deplasman tribünüyle güzelleşiyor.
Daha takımların kadrolarında gidecek-gelecek oyuncular belli olmamışken, Türkiye’nin gerçek futbol olayının buraya sıkışması da oyunun heyecan seviyesini etkiliyor.
Bu kadar lafın elbette bir karşılığı var.
Sezonun 3. Haftası ve öncesinde her iki takım da ikişer maç oynadılar.
Galatasaray 2’de 2 ile derbiye çıkarken, Fenerbahçe’de işler o kadar da yolunda gitmiyor.
Oturmamış, henüz bir takım haline gelememiş, teknik direktör Erol Bulut’un kafasındaki sahaya yansıtmayı becerememiş bir hali var.
Fatih Terim, 2017 yılı sonundan bu zamana Galatasaray’ın teknik direktörlüğünü yapıyor. Şu an oynayan oyuncuların büyük bölümü geçen sezonki kadroda da yer alıyordu.
Sadece teknik direktörün kafasındaki oyun planına değil, birlikte oynama alışkanlıklarına da sahip bir takım Galatasaray.
Bu ev sahibi takımın Süper Lige girişindeki formu ile de birleşince ortaya 2’de 2 gibi bir sonuç çıkıyor zaten.
Fenerbahçe, yeni bir takım; üstelik her sene işe en başından başlıyor. Başlarken üzerine koyarak değil, eskisini ortadan kaldırarak yola çıkıyor.
Çok fazla transfer yaptı. Sezon başında yapılan transferler heyecan verir, taraftarı mutlu olur. Ama bunların kısa sürede uyumlu hale gelip gelemeyeceği hep göz ardı edilir.
Teknik direktörü de yeni. Üzerine büyük bir beklenti yüklenmiş durumda çünkü 6 sezondur şampiyon olamıyor, bir öncekini 6. geçen sezonu da 7. tamamlamış bir Fenerbahçe gerçeği var. En son 1989-96 arası dönemdeki bir periyotta şampiyon olamama serisi vardı. 7 sene hiç yaşanmadı, tecrübe edilmedi.
Bütün bunlar bir araya geldiğinde kimilerine göre tutuk, kimilerine göre yavaş, kimilerine göre de uyutan bir Fenerbahçe gerçeği ile karşı karşıya geliyoruz.
İlk hafta oynanan Rizespor-Fenerbahçe maçında topun oyunda kalma süresi 46:03 dakika oldu ve bu lig ortalamasının (51:03) oldukça altında kalan bir süreydi. Fenerbahçe bu maçta toplam 22:59 dakika topla oynadı.
Aynı hafta Galatasaray sahasında Gaziantep karşısında akan bir oyun sergiledi ve top 52:58 dakika oyunda kaldı ve Galatasaray bunun 30:17 dakikalık bölümüne sahipti.
Galatasaray’ın topu hızlı oynadığı ve dolaştırdığı maç da buydu. 698 kere topla buluşmuş ve bu 524 pasa (isabetli pas sayısı 467) dönüşmüş.
Yine Galatasaray’dan devam edelim; geçen hafta Başakşehir karşısında Galatasaray oyunun ilk 30 dakikalık bölümünde de baskılı ve hızlı oyununu devam ettirdi ve 1-0 öne geçti. Sonrasında oyunun yapısı değişti.
Galatasaray ilk yarı %52,2’lik oran ve topla 13:13 dakika oynarken, ikinci yarı bu %37,7’ye ve 10:48 dakikaya kadar geriledi. Maçı da 374 pasla (314 isabetli) tamamladı. Galatasaray’ın topla toplam oynama süresi 24:01 dakikaya gerilerken topla teması da 525 oldu.
Maçın ikinci yarısında Başakşehir 17:53 dakika topa sahip olurken maçı 491 pas (422 isabetli) tamamladı.
2. haftada Fenerbahçe-Hatayspor mücadelesi 51:32 dakikaya çıkarken, Fenerbahçe’nin topla toplam oynama süresi de 28:01 dakika oldu.
Fenerbahçe’nin birinci maçta topla oyunu 513 olurken bu sayı ikinci maçta 613’e, pas sayısı 360’tan (317 isabetli) 490’a (445 isabetli) yükseldi.
Şu bir gerçek ki Galatasaray, Fenerbahçe’ye oranla çok daha oturmuş, ne oynayacağını bilen, uyumlu bir takım.
Fenerbahçe’de öncelikli sorun takım kadrosunun nasıl olacağı sonra da bu takımın birbiriyle ne şekilde uyum sağlayarak, hangi oyunu oynayacağı...
Galatasaray’ın birinci ve ikinci maçlarında en göze çarpan oyun, topun Taylan’a geldiğinde Feghouli’nin sağ kanattan hızla ileri çıkması oldu. Taylan her iki maçta da isabetli iki uzun top attı bu oyuncuya.
Fatih Terim sanki Emre Kılınç’a sezon öncesinde, Galatasaray’ın bir önceki sezon tüm maçlarını izleme ev ödevi vermiş gibi oyuncu ne yapacağını ve nereyi dolduracağını bilen bir futbolcu gibi göründü. Hafta arası oynanan Avrupa Kupası maçında da bunu bir kere daha izledik.
Feghouli de Belhanda da Diagne de sezona çok iyi başladılar ki Galatasaray’da ilk hedef bu oyuncuların yüksek maaş yükünden kurtulmak olduğunu biliyoruz. Bunun ilginç bir durum olduğunu söyleyebiliriz. Önümüzdeki hafta diyelim bu üç oyuncuya birden talip çıktı ve iyi bonservislerle gönderildi; Galatasaray bu oyuncuların yerini hemen ve aynı etkide nasıl dolduracak merak konusu olur.
Fenerbahçe’de her hafta kadroya bir oyuncu dahil oluyor. Buna son olarak Samatta eklendi. Şimdi bu oyuncunun bir iki günlük antrenmanla takımın ne oynadığını anlaması mümkün mü?
Her futbolcunun oyuncu karakterine göre bir pozisyon bilgisi vardır ve bu yüklü olarak gelir.
Mesela Thiam’ın ilk maçta Antalyaspor karşısında 3 gol bulmasına rağmen sonraki maçlarda etkisiz olması bununla bağlantılıdır.
Samatta da derbide kendisine bir patlama yapacak boş alanlar bulabilir, tıpkı 25 sene önce oynanan maçta Atkinson’ın yaptığı gibi. Ancak o maçta Atkinson’a pasları atan oyuncunun Oğuz Çetin olduğu unutulmamalıdır.
Galatasaray’da Falcao, geçen sezon olmadığı kadar etkili oynuyor, goller atıyor.
İki takımın genel durumlarını kıyaslıyoruz.
Bu maç nasıl oynanır, onu da kısaca konuşalım.
Galatasaray maça baskıyla başlıyor. İlk 30 dakikada sonuç almayı hedefliyor ki ilk iki maçta da bu gerçekleşti. Bu baskıyı 90 dakikaya yayamadığını geçen hafta Başakşehir maçında gördük.
Galatasaray aynı taktikle Fenerbahçe karşısına çıkması mümkün değil; yoksa maçı tamamlayamaz. Mesela Arda; 45 dakikayı zor çıkarıyor ve kendisini soyunma odasına atıyor. Derbi temposunu kaldırıp kaldıramayacağını gerçekten merak ediyorum.
Çünkü Fenerbahçe’nin nefesi maçın sonuna kadar yetecek futbolcuları var.
Galatasaray gücünü dengeleyerek oynarsa bu Fenerbahçe’nin istediği sete dönüşür demektir.
Fenerbahçe’nin orta saha merkezi çok güçlü ve mücadeleci. Hatayspor ile oynanan maçın dikkat çekmeyen bir tarafı vardı; bu karşılaşmada Hatayspor Fenerbahçe kalesine tek bir şut bile çekemedi.
Oysa kaleci Fatih’in Gaziantep maçında 3, Başakşehir karşılaşmasında 4 net kurtarışı vardı.
Galatasaray her iki maçı da penaltılarla çözdü. Sonrasında rakiplerinin açık oyuna dönmesiyle boş alanlar buldu.
Fenerbahçe bu maçta topa sahip olmak isteyecektir.
Galatasaray’ın başa baş, orta alan mücadelesiyle geçen bir karşılaşmayı nasıl çözümleyeceği testten hiç geçmedi.
Seyirci baskısının da olmadığı bir ortamda Fenerbahçeli oyuncuların ceza sahası içinde hata yapmadan ilk yarıyı tamamlamaları Galatasaray’ın o alışık olduğu oyunundan kopmasına sebebiyet verebilir ve bu sefer de işler tam terse dönebilir.
Son olarak da hakem ve VAR etkisinden söz edelim.
VAR burada en kritik etkene dönüştü.
Başakşehir-Galatasaray maçında Galatasaray’ın attığı ikinci gol öncesinde çizgide topu Diagne eliyle kontrol etti ve önüne aldı. Bu kenardaki hakemin gözünden kaçtığı gibi VAR da müdahale etmedi. Yayıncı kuruluş pozisyonu bir daha göstermedi.
Hafta boyunca bu gol Galatasaray’ın hızlı hücum oyunu olarak övüldü. Oysa burada açık bir hakem ve VAR hatası bulunuyordu ve karşılaşmanın sonucuna kesin etki etti. 76. Dakikada atılan bu gol olmasa Başakşehir maçın sonuna kadar oyunda kalabilirdi.
Şimdi böylesi bir hatanın derbide herhangi bir takım lehine veya aleyhine olması sonucu etkileyecektir.