Çok şeyin değişmesi gerekiyor

Takımlar, tribünlerdeki koreografi eşliğinde sahaya adım atarken aklıma gelen iki görüntü vardı.

Biri 6 Kasım 2002’deki Fenerbahçe tribünleri, diğeri de Liverpool’un Şampiyonlar Ligi’nde 3-0’ın rövanşında Barcelona karşısında maça çıkarken stadyumun atmosferi…

Acun Ilıcalı karşılaşma sonunda biraz da camiayı yatıştırmak için “hiçbir şeyin bitmediği, sezonun daha başında olunduğu” yönündeki açıklamalarını dinlerken de bir an kendimi Premier Lig’de oynanmış bir derbi maçı izlediğim hissiyatına kapıldım.

Haberin Devamı

Aslında futbol belki de biraz böyle yaşanmalı ve orada bitmeli.

Peki ya Türkiye’nin gerçekleri?

Hatta masadaki eli bir kademe yükselteyim; Fenerbahçe’de hayat böyle mi yaşanıyor?

Birkaç sezondur aynı cümleleri yazıyorum neredeyse; Süper Lig’de iç saha karşılaşmaları çok önemli, özellikle de derbilerde kazanılan veya kaybedilen puanlar şampiyonlukları belirliyor, diye.

32 hafta önce Fenerbahçe Trabzonspor’u sahasında yenmiş olsaydı geçen sezon kafa kafaya sonuçlanacaktı!

Galatasaray derbileri her şeyden çok önemli, sonucunda psikolojik etkileri bile var.

Dün skor tersi olsaydı, Okan Buruk’un Galatasaray’daki geleceği masaya yatırılırdı. Oysa galibiyet ile belki de olası Avrupa Ligi serüvenindeki başarısızlıkların bile üzerinde yapılacak polemikler ortadan kalktı.

Ve Fenerbahçe Galatasaray’ın 5 puan gerisine düştü!

Her ne kadar oyuncular tersine dair açıklamalarda bulunuyorlarsa da yıllardır olduğu gibi Fenerbahçe’nin bir iç saha derbi karşılaşmasına çok iyi hazırlanmadığını gördük.

Koreografiden başlamak gerekirse…

Kim akıl ettiyse bir daha onu bu işlerden uzak tutmada yarar var.

“Saha avantajı denilen şey nedir ve nasıl kullanılır” bunu bilmeyen bir kişinin elinden çıktığı çok açık ortada…

Fenerbahçe sahaya efsane marşı eşliğinde çıkar!

Neyse…

Çok uzun zamandır Fenerbahçe yönetiminde ve idaresinde “maziye” dair çok büyük boşluklar var. Bilmiyorum, belki özellikle de yapılıyor olabilir.

Okan Buruk karşılaşma sonunda “kendileri için rahat bir maç olduğu” yönünde bir açıklama yaptı.

Zaten başlangıcından itibaren stadyumdaki hava buydu!

Haberin Devamı

Galatasaraylı oyuncular ne tribün baskısını hissetti ne de derbinin gerilimini.

Mayıs ayındaki Fenerbahçe’den de eser yoktu. Kasımpaşa karşılaşması aslında bize bu fikri vermişti ama kondurmak istememiştik; derbilerin havası farklı olur diye.

Fenerbahçe ile Galatasaray arasındaki farklardan biri de yeni transferlerdi.

Galatasarayınkiler çok daha hazır bir durumda takıma dahil olurken, Fenerbahçeninkilerin önünde daha uzuuuuuun bir yol görünüyordu. Sezon içinde bunun tersine döndüğü zamanlar da yaşanacaktır kuşkusuz ancak derbideki durum buydu.

İstatistiksel olarak Fenerbahçe’nin çok daha üstün olduğu bir karşılaşmayı izlemiş olsak da Galatasaray’ın, Sivasspor veya Gaziantep FK karşısındaymış gibi oynadığını da unutmamak gerekiyor.

Evet, maçın hemen başında Fenerbahçe özellikle Szymanski ile yakaladığı o fırsatı değerlendirmiş olsa sonuç çok farklı da olurdu ama biraz da sorun bu zaten!

Fenerbahçe’deki hiçbir oyuncu ne son vuruşlarda ne de paslarda doğru veya isabetli vuruşu ya da tercihi kullanamadılar.

Haberin Devamı

Şanssız mıydılar yoksa önceki karşılamalarda da değerlendirdiğimiz şekliyle; uyum, senkronizasyon veya belli bir oyun planından mı yoksundular?

Bu soruya maçı izlemiş her Fenerbahçeli’nin farklı cevapları olacaktır.

Sezon başında “Fenerbahçe’nin bir oyun hafızası” üzerine bir başlık açmıştım; kazanılan maçlarda daha çok bu ön plana çıkıyordu.

Diğer tarafta yeni transferler ve teknik direktörün etkisi devreye giriyordu.

Giriyor mu yoksa bozuyor mu? Size bir başka tartışma konusu.

Geçen sezonun tüm kritik karşılaşmalarında olan İrfan Can’ın yerinde Tadic oynuyor.

Tadic’in tarafında da Maximin.

Haliyle başka bir oyun planı, düzeni var.

Maximin karşılaşmanın hemen başında saman alevi gibi parlayan etkide birkaç atak gerçekleştirdi. Sonra?

Sonrası yok!

Maximin üzerine oyun kurulur mu yoksa o bir hamle oyuncu mu olur?

Benim bir fikrim var ama yazarsam “daha çok erken” cevabı alacağımı da biliyorum. Ancak takım oyununda bu türden oyuncuların “devamlılık” konusunda sorun yarattığını sezonun ilerleyen haftalarında çok daha iyi gözlemleyeceğiz.

İkinci yarı Fenerbahçe adına var ile yok arasında bir zaman süreciydi.

Çok şey yapılabilirdi. Ama olmadı. Nerdeyse son 30 dakika takım doldur boşalt tarzı bir futbola döndü.

Amaçsız ve sonuçsuz bir dolu orta izledik.

Fenerbahçe ne geçen sezon haliyle de ne bu sezon zaten duran top, korner veya ortadan pozisyon üretmede hep kısır kaldı. Normalde yapamadığını 2-0 hatta 3-0 geri düşmüşken gerçekleştirebileceğini sanmak fazla iyimserlikti.

Bakın, bu maç 7-8 sene önceki bir sezonda oynanmış olsaydı; yolun başında bir takım var, sabretmek gerekir mealinde bir yorum yazarsam anlamlı olurdu.

Zaten Mourinho da o zamanlar gelseydi çok daha iyi olurdu!

Bu sezon ben yazsam da alıcısını bulamazsınız.

Mesele şu; Fenerbahçe takım halinde iyi oyun oynamıyor. Bu kadar kariyerli oyuncudan elbette bir ürün ortaya çıkacak ama istenen başarı gelir mi, gerçekten fazlasıyla iyimser bakmak gerekiyor.

Ben Fenerbahçe’nin son 40 yılının canlı şahidiyim. Şampiyon olduğu hiçbir sezonda böyle başlamadı veya en azından derbilerde buna benzer oynamadı.

Çok şeyin değişmesi gerekiyor.