Uzay Gökerman

Uzay Gökerman

uzaygokerman@yahoo.com

Tüm Yazıları

Fenerbahçe’de 3 yıl sonraki Kongre heyecanı çok daha keskin çelişkiler ve karşıtlıklarla sona erdi. Hemen bir gün önce Aziz Yıldırım’ın 2 saat süren basın toplantısında söyledikleriyle oluşan gündem onun dışına çıkmaksızın genel olarak bir cevap verme çerçevesiyle sınırlandı.

Bu tarafından bakıldığında bir Kongre niteliğine ulaşıp ulaşılmadığı da akıllarda soru işareti olarak kaldı.

Aziz Yıldırım 3 yıl sabırla sustu. Çok ağır bir yenilgi almıştı; bunu kabullenebilmek, hazmedebilmek hiç kolay değildi. İçindeki duyguların ne kadar birikmiş olduğu da daha ağzından ilk çıkan cümleleriyle birlikte görüldü.

Haberin Devamı

Susmak, hele 20 sene yönetmiş olduğunuz Kulüp’ten hemen her fırsatta “arkanıza büyük bir enkaz bırakarak ayrıldığınızın” konuşulduğu bir ortamda hiç kolay değildir.

Susabilmenin kolay olmadığını da bize ertesi gün Başkan Ali Koç gösterdi.

Sn. Aziz Yıldırım’ın söyledikleri kesinlikle bir cevap hakkı doğuruyordu ancak yeri ve zamanını ayarlamak önemliydi. Burası Fenerbahçe Spor Kulübü’nün Kongresi mi yoksa Aziz Yıldırım’a cevap verme platformu muydu; geçen dönemin bir değerlendirmesi, gelecek 3 yılda neler planlanıp, programlandığı ile ilgili geleneksel Başkan özetinin yapılmadığı bir ortamda iyice birbirinin içine karıştı.

Fenerbahçe’de Başkanlık aynı zamanda görev yapan kişinin egosunun en üst düzeyde temsil edildiği makam olmuştur.

Ali Şen ile daha kristalize olmaya başlayan bu özellik Aziz Yıldırım ile neredeyse kurumsal bir kimliğe dönüştü.

Ali Koç, 3 sene önce buna karşıt alternatif bir Başkanlık vaadiyle göreve soyunmasına rağmen bu dönemde ego duvarını yıkılmaz bir tahkimle sağlamlaştırdığını gözlemliyoruz; hiç kuşkusuz şaşırmıyoruz.

Fenerbahçe kendi içinde çok eleştirdiği bu durumdan nereye evrilecek önümüzdeki 3 yılın daha büyük tartışmalara gebe olduğuna dair emarelerini de şimdiden görebiliyoruz.

Evet, Aziz Yıldırım 3 yıl sonra sahneye çıktı.

Soru: Neden Kongre’den bir gün önce?

Bunu birkaç gündür düşünüyorum. 3 yıl sessiz kalabilmek, tekrar edelim inanılmaz bir sabır göstergesi; kabul etmek gerekir ki hiçbirimiz, hele şu sosyal medyanın olanakları gözönünde bulundurulduğunda kendimize haksızlık yapıldığına inandığımız ya da düşündüğümüz herhangi bir durumda saniye bile susamadan duramıyoruz.

Haberin Devamı

Ya bir tweet ya bir YouTube içeriği ile sahneye çıkma ihtiyacı hemen kendini ortaya koyuveriyor.

Çok uzağa gitmeye gerek yok adam evine baskın yapıldı, çocukları ağladı, karısının üzeri erkek polisler tarafından aranmaya çalışıldı diyerek bırakın ülkeyi dünyayı birbirine kattı.

Kimsenin kimseye sabır, sukunet, anlayış tavsiyesinde bulunacak durumu yokken Aziz Yıldırım’ın 3 yıl boyunca insanı meraklandıran sessizliği inanılmaz bir duruştu.

Kongre’de konuşma talebindeki 90 kişi sayısı ve bunun Vefa Küçük tarafından 2-3 defa da belli bir kolaylığa getirilme çabası gözönünde bulundurulduğunda Aziz Yıldırım gibi 3 yıl susmuş birinin konuşmasını 5 dakika içine sıkıştırması beklenemezdi.

Bu basın toplantısının sonuçlarından da hareketle Kongre’nin fiili bir parçası olduğu ortadadır.

Haberin Devamı

Yeri geldiği için söylemek istiyorum artık 40 bin üye sayısına ulaşmış Kulübün Kongre yapısının bu şekilde yapılmasının gerçekçi olmadığının da tecrübe edildiğini düşünüyorum. Bu biçim tabanın sesini duymayı engelleyecek yönetim erkini elinde bulunduranların inisiyatifine göre istediğinin konuşabildiği istemediğinin de konuşamadığı antidemokratik bir hal almıştır.

Aziz Yıldırım, basın toplantısında konuşmaya başladığında ortaya dökülenler bizim 20 yıl boyunca tanıdığımız bildiğimiz bir kişinin sahne alışıydı sanki.

Üslubunun başta Ali Koç olmak üzere Fenerbahçe kamuoyundaki birçok kişide rahatsızlık yarattığı ortada. Yine sosyal medyadan takip edebildiğimiz kadarıyla Kongre’ye gitmeyeceğini ya da boş oy atacağını belirterek sırf bu şekilde konuştu diye gidip Ali Koç’a destek oyu vereceğini belirtenler oldu.

Bu konuşma tarzını hiçbir zaman doğru bulamadım; benim asla yapabileceğim bir şey değil. Ancak takılınması gereken yerin de sadece üslup olmasını yadırgıyorum.

Ali Koç yönetimi devraldıktan çok kısa süre sonra ekranların karşısına geçip Fenerbahçe’nin finansal tablolarını cümle aleme ilanla ne kadar güç bir işe soyunmuş olduklarını ima dolu cümleler kurarak şikayete başlayınca işin renginin de yolunun da değişeceğini mutlaka hesap etmeliydi.

Ali Koç kendince saygı çerçevesinde yaklaşım gösterdiğini belirtiyor olsa da o özenle seçerek kurduğu cümlelerin ucu Aziz Yıldırım’ın sorumsuzluğu, savrukluğu, kural tanımazlığı, işbilmezliği, bilerek ya da bilmeyerek Kulübü kötü yönettiğine dokunuyordu.

Kongre’deki cevaben son konuşmasında Ali Koç, Aziz Yıldırım döneminde bir finans kuruluşundan 100 gün için alınan borçla ilgili “kasa kolaylığı” ifadesiyle belirli bir göndermede bulunurken yaptığı ima yenilir yutulur cinsten değildi. Bu türden göndermeleri muhattabının çok iyi okuduğunu tahmin ediyorum, bizler tam yerine koyamasak bile.

Bir başka gün Başkan çıkıp ben “bunu ima etmek istemedim, meseleyi nereye getiriyorsunuz” diyebilir ancak kamuoyu, sosyal medya hatta diğerleri diyeceğimiz gruplar böyle görmüyor.

Muhattabı da bambaşka şekilde anlarsa bu da bir sorumluluktur.

“İsteyen istediği gibi anlasın!” şeklinde kestirmeden hesabı kapatmak da iradesel bir seçenektir; hesap kürsüde kapanır da oradan inildiğinde kapanır mı yoksa daha büyük bir sorgulamayla tekrar mı hararetlenir bilemem tabii.

Mesela sahiplik konusunda ekonomi yazarlarına yaptığı samimi düşünce paylaşımında da benzer sonuç yaşandı.

Ali Koç kişi olarak sahiplik modeline inanıyor ve bunun doğru olduğunu düşünebilir ancak Fenerbahçe gerçeği ile birlikte hele o gücün en tepesindeki sorumlu biri olarak kafasında ya da yüreğindekini bu kadar samimiyetle söylediğinde sözlerinin başka yerlere gitmesinin de yolunu isteyerek ya da istemeyerek açtığını hesap etmek gerekiyor.

Düşüncelerimiz dile gelmeden önce bize aittir, özeldir; Neruda’nın şiirlerini, sevgilisini etkilemek için kullanan Postacı’nın örneğindeki gibi ağızdan çıktıktan sonra sözler her türlü manipülasyona açık dolaşıma girmiştir.

Ben, 3 yıldır Fenerbahçe’nin borcunu anlamaya çalışıyorum.

Bana göre bu borcun oluşmasındaki tek etken 3 Temmuz’dur. Yoksa sıklıkla paylaştığım gibi; 2 Temmuz 2011’e kadar Fenerbahçe’yi 1 milyar € ekonomik büyüklüğe getirmiş bir Aziz Yıldırım’ın bu tarihten bir gün sonra neden sorumsuzlaştığı, Kulübü kötü yönettiği, parayı har vurup harman savurduğunu anlayabilmek isterim.

Ne oldu da bu adam değişti; yenilikçi, yatırımcı, geliştirici, büyüten bir Başkan gitti, yerine sorumsuz diğeri geldi?

Aziz Yıldırım bu paraları nerelere harcağı, yaptığı yatırımlarını basın toplantısında teker teker anlattı. Biliyorduk tabii ama hadi hafızamızı tazeledi diyelim.

Fenerbahçe’nin bugün için artık sürdürülmesi gerçekten mümkün olmayan bir borcu vardır ancak şu son 20 yılda olan biten bu büyüklüğün de tüm bunların belirli bir korelasyonda idare edilerek denkleştirilmesiyle yapıldığını anlıyor olmamız gerekir.

Aziz Yıldırım tüm bu icraatlerini yaparken 20 yıllık kesintisiz bir iktidar sürmedi; 3 yılda bir Kongre’den yetki istedi, aldı; 2018 yılına kadar her seferinde daha büyük kütleye sahip oyla (oy sayılabilen bir şeydir, kütlesi olmaz ancak karşılığının belli bir ağırlığa sahip olduğunu belirtmek için özellikle bilerek kullanıyorum) bu yetki ona sunuldu.

Bugün benzer bir borçlanma yetkisi Ali Koç’a veriliyor. Arada şeklen hiçbir fark yok. Yarın doğacak sonuçlarından ötürü yeni bir yönetim geldiğinde benzer eleştiriler yöneltmesi mümkündür. İktidar size kendinizi daha kolay ifade edebilme gücü verir, oradan düştüğünüzde ya da uzaklaştığınızda dönemin muktediri size başka argümanlarla gelebilir.

Zamanında Ali Şen Fenerbahçe’nin şirketlenmesi yönünde bu yetkiyi istedi Kongre teveccüh göstermedi ve kendisi de hemen ayrılma kararı verdi.

Örneğin, Fenerbahçe Devletle bir anlaşma yapıp, Stadyumun yanındaki okul arazisini almak için zamanında 3 farklı yerde okul ve bir spor salonu yaparken kendisi için ekonomik bakımdan çok değerli o araziye ulaşmayı amaçlıyordu. Bunun için kısa veya uzun vadeli borçlar almıştır.

Fenerbahçe kendi yükümlülüklerini yerine getirir getirmez araziye ulaşsa belki o on yıl boyunca oradan oraya çevirmek zorunda kaldığı borçla uğraşmayacak, aksine gelir getiren bir gayrimenkulü olacaktı.

O okul arazisi Fenerbahçe’ye ancak Aziz Yıldırım Başkanlıktan ayrıldıktan sonra, ülkede gayrimenkul sektörü belli bir doygunluğa ulaştıktan sonra devrolmuştur.

Tıpkı Basketbol Salonunun yanındaki boş arazi gibi... Zamanın koşullarında bir ekonomik değere çevrilemediği için bugün bir “borç” gibi durmaktadır.

Yeri geldiğinde önceki durumu anlatıp peşine de “sorumsuzca harcama yapılmıştır” bağlantısı kurulduğunda zamanının sorumluluk sahibi olan kişisinde ister istemez bir üslup sorunu elbette yaratacaktır.

Ancak bu yetki kötüye kullanılmışsa bunun da gereğinin yerine getirilmesi gerekir, bu da tartışmasızdır.

Kongrede bir üye geçmiş dönemde yapılan bütçe harcamalarının tüzüğe göre suç oluşturduğunu ve bir an önce sorumluluları hakkında suç duyurusunda bulunulması gerektiğini yapılmazsa da bugünkü yönetimle ilgili kendisinin suç duyurusunda bulunacağını belirtti.

Evet 3 senedir yapılması gereken ilk şey bu olmalıydı.

Fenerbahçe’nin ekonomisini yönetememiş, sorumsuzca harcamış kişilerin yaptıkları kuşkusuz yanlarına kalmamalıdır.

Şuuyu yaratmaya devam etmeden vukuunu gerçekleştirmek gerekir.

3 yıldır Aziz Yıldırım’la ilgili insanların kafasında oluşan en önemli soru işareti bu hesapsızlık, sorumsuzluk, Kulübü borca batıran işbilmezlik hatta kötü yönetimi olmuştur.

Fenerbahçe’nin bugünkü yönetimi 3 senedir attığı atacağı her adımda temcit pilavı gibi buradan başladığına göre ortada duran o çok büyük bir sorumsuzluk gerçeğini sadece ekranlarda şikayet etmekle kalmamalıydı.

Ayrıca herkesin gerçekleri öğrenme hakkı yok mudur?

Bugün belatı vurmaya kadar giden, artık uzlaşılması da mümkün görünmeyen ayrışmalarının temelinde finansal bu tablo ve bunun ortaya koyuş şekli olduğu iki tarafın söylemlerinden sonra net olarak belirginleşmiştir.

Kongre’de Burhan Karaçam finansal durumu daha büyük kafa karışıklığına yol açacak şekilde tekrar masaya koyması ateşe benzin dökmek gibiydi.

Fenerbahçe’nin Mayıs 2018 borcunun 3.184 Milyon TL olduğunu artık sanırım hepimiz ezberledik. Bu tablonun neden TL hesaplanıp güncel kurdan dövize döndüğünü ben hala anlamıyorum.

Diyelim 2 sene önce bankadan aldığım 50 bin TL kredi borcum olsun, ben bunu neden dövize çevireyim? Ama 50 bin TL kredi artı bir başka finans kuruluşundan 5 bin euro borç almışsam bunu ayrıca takip etmem gerekir.

Çünkü bankadan aldığım TL borcu TL faiziyle birlikte ödüyorum zaten.

Kur bir sene içinde 5,2’den 8 TL’ye çıkabiliyor ancak yıllık kredi borç faizim hiç değişmiyor ve eğer ana parayı ödeyecek kaynak bulursam hemen sıfırlayabilirim. Çok basit bir bankacılık hesabı bu.

Ancak Burhan Karaçam Mayıs 2018’de 612 Milyon € diye konsilide bir borç koydu kamuoyunun önüne.

Perşembe günü Aziz Yıldırım yaptığı basın toplantısında 3.184 Milyon TL’nin içinde defterde muhasebesel olarak borç görülen yükümlülükler olduğunu belirtti.

Spor Salonunun yanındaki arazi için anlaşılan Ülker’le bir çeşit hasılat paylaşımlı bir ortaklık ve orada birlikte veya tek başına yapılacak Proje karşılığı ödenmesi gereken bir paylaşımlı bedel var hesaplarda. Kimse kimseden durduk yere bu parayı istemiyor; ancak bir yerde gösterilmesi gerekiyor.

Ödenmesi gereken bir para durumu şart olursa arazinin değerlendirilip satılması sözkonusu olur ve oradan Fenerbahçe’nin de payıda kasasına bir para düşer, borç değil; bu hesabın Nisan 2021’ye yine euroye dönüştürülerek borç yazılması eğer Aziz Yıldırım’ın açıklaması muhasebesel bir gerçeğe karşılık geliyorsa doğru değildir, bunun başka bir hesapla gösterilmesi gerekir.

Yine Aziz Yıldırım’ın ifadesine göre Ülker’in stadyuma isim hakkı olarak ödediği paraya dair yükümlülük de borç olarak yazılmış, oysa burada ne faiz işliyor ne nakdi olarak bir borç ödemesi var.

Burhan Karaçam’ın buradaki eleştirisi isim hakkı gelirinin eski yönetim tarafından kullanılmış olması olabilir.

Konsilide borç dökümü içine bu ve benzer kalemlerin yazılmasına Aziz Yıldırım karşı çıkıyor.

Ali Koç Yönetimin geçen sene yaptığı KAP bildirimine göre döviz borçlarının sabit bir kur üzerinden TL’ye döndürülerek kredilendirildiğini de biliyoruz.

Burhan Karaçam’ın Nisan 2021 olarak güncellediği borç yükümlülüğü de 5.037 Milyon TL.

Bunu yine güncel kura bölerek 508 Milyon €’ya düştüğünü belirtiyor. Neden dövize dönülüyor anlamıyorum.

Tablosundaki kırılımda zaten 899 Milyon TL bir kur farkı var ve bu da borca eklenmiş. Kur farkını ilave ettiğiniz bir yerde ya artık borcunuzu TL üzerinden takip ediyor olmanız ya da eğer dövize dönüyorsanız ve 612 Milyon € ile kıyaslamak istiyorsanız o zaman bunu Mayıs 2018 kuru üzerinden 5,2 TL’den yapmanız gerekir. O zaman da borç 968 Milyon € çıkar. Çünkü kur farkı denilen şey 3 yılın toplamından oluşmuştur.

Kur farkı meselesi sadece Burhan Karaçam’ın uğraştığı bir şey de olmasa gerekir.

2011 bir referans olacaksa 2018’e kadar geçen dönemde euro 2,41 kat artarken, bu 2018-2021 arasında 1,67 kat olmuş. Üstelik Aziz Yıldırım’ın geçmiş dönemlerde kur farkının temel sorunlardan birini olduğunu belirtmesini dikkate almak gerekir.

Yani kur farkı sorunu ne önceki ne bu dönem yönetimlerinin tek başlarına sorumluluğu ya da sorumsuzluğu hanesine yazılmalıdır.

Geride kalan 3 yıldaki 899 milyon TL’lik kur farkı tutarı nasıl 5.037 TL’lik toplam için önemli bir girdiyse, Mayıs 2018’deki 3.184 Milyonluk borcun içinde de dikkate değer bir tutar olmalıdır.

Bu konsilide tablonun artık komple dövize çevrilmeden takip edilmesi gerekiyor. TL yükümlülükler ile hala varsa kur farkının da görüleceği döviz borçlar ayrı ayrı gruplandırılmalıdır.

Netice olarak Fenerbahçe’nin son 3 yılda TL borcu 1.853 Milyon artmış görünüyor.

Bütün kavga kıyamet de buradan kopuyor.

Ali Koç Kongre’de 3 yıllık yeni döneminde ne yapacağını bile anlatmadan bunun etrafında oluşan fırtınaya cevap veriyor.

Anlaşılan Fenerbahçe’nin önümüzdeki 3 yılında da her 3 ayda bir yapılacak Yüksek Divan Toplantılarında bu hesaplar güncellenerek neden iş yapılamadığı, başarılı olunamadığı anlatılacak daha kötüsü artık Aziz Yıldırım “bundan sonra konuşacağım” dediğine göre karşılıklı basın toplantılı atışmalarla bir dönem daha geçecek, başarı ve başarısızlıklar yönetimlerin iradelerinden değil de kim kimin önüne taş koyduğu üzerinden sebeplendirilecek.

Gelinen son düzlükte Aziz Yıldırım bu söylem devam ederse dava açacağını, diğer tarafta da Ali Koç açmazsa Aziz Yıldırım’ın adam olmadığını belirtti.

Seviye buralarda.

Ben yıllardır bu işin içinde, Fenerbahçe’nin nereden nereye geldiğini çok iyi izlemiş, gözlemlemiş ve bunu kayda geçirmiş biri olarak bu borcun nasıl ve ne şekilde oluştuğuna dair bilgim, fikrim, değerlendirmem var; ancak merak ettiğim şey gerçekten Ali Koç’un ima ettiği şekilde bu borcun oluşmasında sorumsuzluk, savurganlık, kötü yönetim etkisi gerçeken bu kadar üzerinde durulmaya değecek kadar var mı yok mu?

Bunu öğrenmek spor kamuoyunun hakkıdır diye düşünüyorum.

Bu bir dava konusu olup hesaplaşılacaksa “gerçeklerin bir gün ortaya çıkmak gibi bir huyu olduğunu” bildiğimizden er ya da geç öğrenmiş oluruz.

Açıkçası bir televizyon programında konunun çözümleneceğini sanmıyorum ancak ikili bu şekilde bir yöntemde anlaşırlarsa oldukça da merakla izleneceğini biliyorum.

Çok uzun bir metin oldu. Buralara kadar okuyan kaldı mı bilmiyorum ancak son olarak seçilen yeni Fenerbahçe Yönetimine başarılar dilemek istiyorum. Umarım, kısır çekişme ve polemiklerden uzak Kulübün yarıştığı her branşta başarılarla dolu bir yeni dönem olur.