3 Temmuz’un ne olduğu ve futbolumuza ne yaptığını biraz da finansal verilerle okuyalım. Malum günümüzde en temel belirleyici etken o oldu.
13.02.2009 tarihinde Hürriyet’te yayınlanan bir haberle başlayalım önce; okuyalım:
Deloitte, küresel düzeyde futbol kulüplerinin gelirlerini incelediği geleneksel “Futbol Para Ligi” araştırmasını yayınladı. Rapora göre, dünyanın en çok gelir elde eden futbol kulübü Real Madrid olurken, Türkiye’den ilk kez Fenerbahçe ilk 20 kulüp arasına girmeyi başardı. Fenerbahçe yıllık 111.3 milyon Euro tutarındaki geliri ile 19’uncu sırada yer aldı.
Yönetim Kurulu Üyesi Ali Koç, Fenerbahçe’nin Deloitte’nin sıralamasına girmesinin hiçbir şekilde tesadüfi olmadığını belirtti. Koç, şöyle konuştu: “Fenerbahçe’nin Deloitte’un araştırmasında dünyanın en zengin 20 takımı arasında gösterilmesi çok sevindiricidir. Futbol artık ulaştığı finansal büyüklük ile tüm dünyada önemli bir endüstri haline gelmiştir. Fenerbahçe de vaktinde gerçekleştirdiği uzun dönemli planlama ile tüm stratejik adımlarını, büyüme planlarını bu doğrultuda kurgulamış ve kurumsallaşma önceliğini gerçekleştirmiştir. Fenerbahçe’nin bu sıralamaya girmesi uzun vadeli düşünülerek hazırlanmış bir aksiyon planının hepimizi çok sevindiren ve gururlandıran bir sonucudur. Bu süreçte yaratılan Fenerbahçe markası ile oluşan lisanslı ürün gelirleri, yenilenen stadyum ile artan yıllık kombine geliri başta olmak üzere daha fazla mecrada oluşan sponsorluk ve naklen yayın gelirlerinin de artmasıyla söz konusu finansal büyüklüğe ulaşılmıştır. Fenerbahçe’nin sportif başarı hedefini her zaman en önde tutmaktayız. Artan gelirlerimizle Fenerbahçe’nin daha önemli başarılar elde edeceğine güvenimiz tamdır.”[1]
Fenerbahçe 3 Temmuz’un arifesinde Avrupa’nın ilk 20 büyük ekonomisine sahip kulübünden biri olmuştu ve her sene biraz daha büyüyordu. Belki bu birkaç sene içinde Şampiyonlar Ligi’nde daha büyük başarılara dönüşecek, Türkiye puanlar kazandıracak, lig ikincisinin de direkt katılım hakkı olacak hatta üçüncü takımı zorlayacaktı. Böylece Türkiye’nin UEFA’dan her sene önemli bir girdisi sağlanacaktı. 40-50 milyonları değil, 100-125 milyon euroları konuşuyor olacaktık.
Soruyu şöyle soralım.
Bu finansal büyüklük, Türkiye’ye dışarıdan para girişi sadece Fenerbahçe’yi mi büyütürdü yoksa bir kaç sene içinde bu girdi başka araçlara da yönelip, Türkiye içindeki rekabeti canlandırarak diğer kulüpleri de içine dahil eder miydi?
Bugün bu sorunun cevabını herkes rahatlıkla verebilecek durumdadır.
Şimdi de 27 Haziran 2013 tarihli bir gazete haberini okuyalım.
2011 yılının ilk beş ayında art arda 4 büyük kulüp borsada tarihi zirvelerine ulaşmıştı. Trabzonspor 21 Ocak’ta 27,60 puanla 580 milyon TL piyasa değerine ulaşırken Beşiktaş ise 492 milyon TL piyasa değerine ulaştı. 2011’in ilk 6 ayı içerisinde Galatasaray ve Fenerbahçe zirvenin tadını çıkardı. Galatasaray 5 Nisan’da 135,84 puanla 1 milyar 100 milyon TL piyasa değerini buldu. Fenerbahçe ise 28 Nisan’da 102,60 puanla 2 milyar 500 milyon TL gibi muazzam bir piyasa değerine ulaştı. Bu zirvelerden sonra 3 Temmuz sürecinin etkisiyle büyük çöküş başladı.[2]
Alt alta yazalım daha belirgin hale gelsin. 3 Temmuz 2011 öncesinde finansal yapı neredeymiş onu hatırlıyoruz.
Fenerbahçe | 2.500.000.000 TL |
Galatasaray | 1.100.000.000 TL |
Beşiktaş | 492.000.000 TL |
Trabzonspor | 580.000.000 TL |
Toplam | 4.672.000.000 TL |
Bugünlerde paranın döviz karşılığını görmeden anlamak mümkün olmuyor, o halde çevirelim. 27 Haziran 2011 tarihli Merkez Bankası kuruna göre Euro paritesi 2.32 TL.
Fenerbahçe | 1.077.500.000 € |
Galatasaray | 474.138.000 € |
Beşiktaş | 212.000.000 € |
Trabzonspor | 250.000.000 € |
Toplam | 2.013.638.000 € |
3 Temmuz’un futbolumuza ne yaptığının farkında mıyız? Bir başka gazete haberi daha okuyalım.
UEFA’nın şike soruşturması kapsamında Fenerbahçe’yi 2+1, Beşiktaş’ı da 1 yıl Avrupa kupalarından men etmesi hem iki kulübü hem de Türk futbolunu vurdu. Son kararlar ekonomik anlamda iki kulübe büyük zarar verirken, asıl büyük kayıp şike soruşturmasının başladığı 3 Temmuz 2011’den bu yana yaşandı. Halka açık 4 büyük futbol kulübü 2011’in ilk 6 ayında borsada zirvelerine ulaşmış ve bu zirvelerle 3 Temmuz süreci öncesinde toplam 4 milyar 670 milyon TL piyasa değerine ulaşmıştı. 3 Temmuz süreci sonrası bugün gelinen noktada ise 4 büyük futbol kulübünün piyasa değeri 3 milyar TL’nin üzerinde kayıpla 1 milyar 635 milyon TL’ye kadar geriledi.[3]
Şimdi de 5 Haziran 2014 tarihinde Milliyet Gazetesinde çıkan bir başka haberi okuyalım.
Galatasaray’ın bugün itibarıyla cezalarıyla birlikte 128 milyon, Beşiktaş’ın 120 milyon, Trabzonspor’un 17 milyon borcu var. Son 12 yılda 470 milyon lira vergi ödeyen Fenerbahçe’nin ise devlete hiçbir borcu bulunmuyor.[4]
Fenerbahçe, söz konusu sezonun 23. haftasındaki Gençlerbirliği maçına üzerinde “Kulübümüz 2013 yılında 94 milyon TL vergi ödemiştir” yazan pankartla çıkmıştır. 94 milyon TL yaklaşık hesapla o günün kurlarına göre 40 milyon €’dur. 470 Milyon TL’nin önemli bir kısmının 2005’ten sonra ödendiğini varsayılır, kur da ortalama 2 TL kabul edilirse Fenerbahçe’nin devlete bu sürede 235 Milyon € vergi ödediği gibi sonuç çıkar. Birbirleriyle uyumlu ve orantılı tüm veriler Fenerbahçe’nin nereden nereye geldiğini bize bir kere daha göstermiyor mu?
Bugün futbol kulüplerimizin geldiği durum ortadadır. Fenerbahçe dahil hepsi borç batağına saplanmış durumdadır. Bir futbolcu transfer edebilmek için yöneticiler oturup çok bilinmeyenli bir denklemi çözebilmek için aynı sayıda denklemi kurmaya çalışmaktadırlar. Kuşkusuz yetmemektedir, işin içinden çıkılamamaktadır.
Spor medyasının durumu da ortadadır.
3 Temmuz’a alkış tutan, ilerisini görmekten aciz, günlük yaşayan, küçük beyinli gazeteci, haberci, yorumcu, radyocu, televizyoncu topluluğu her geçen gün daralan iş ortamında kendilerine tutunacak yer bulmak için bu sefer birbirinin ayağını kaydıracak noktaya gelmiştir.
3 Temmuz’un üzerinden bugün itibarıyla tam 8 sene geçti. Şimdilerde tribünleri dolduran ve 18 ile 24/25 yaşında olan gençler o yıllarda 10-16’ydı. Anlatabilmek, hatırlatmak gerekiyor.
Son olarak da düşünmek için küçük bir ipucu:
3 Temmuz döneminde TFF’de görev alan Lütfi Arıboğan’ın eşi akademisyen Deniz Ülkü Arıboğan’ın merhum babası, akademisyen, derin istihbaratçı Sn. Mahir Kaynak uzun yıllar önce bize şöyle bir anahtar vermişti.
“Bir olay olduğunda, olayın failini bulmak istiyorsanız olayın sonucunun kime yaradığına bakın. Bu olay kimin işine yarar? Bunu bilirseniz bu işi kimin yaptığını da bilirsiniz.”
Bugün biraz düşünün…
[2] http://www.hurriyet.com.tr/ekonomi/3-temmuz-3-milyar-tl-goturdu-23594375
[3] https://www.finansgundem.com/haber/sike-takimlari-eritti/387113
[4] https://www.milliyet.com.tr/vergide-af-krizi-besiktas-galatasaray-fenerbahce-1892833-skorerhaber/