Galatasaray’ın bir teknik direktörü olmadığını ve sarı- kırmızılıların ilerleyen haftalarda hüsran yaşama ihtimalinin büyük olduğunu defalarca yazdım. Nitekim Galatasaray, Fenerbahçe yenilgisiyle son iki haftada altı puan kaybederken, son dört maçın üçünü de mağlubiyetle bitirmiş oldu. Galatasaray açısından işin kötüsü bu periyodun devam edeceğe benziyor olması.
Riekerink, Kadıköy’e galibiyet planıyla gelmedi. Bütün hesapları bir puan üzerineydi. Bunu Riekerink’in gerek sahaya sürdüğü kadro, gerekse de kulübe tercihleri çok net bir şekilde ortaya koydu. Galatasaray’ın zaten defans problemi var. Riekerink bu problemin üzerine defans hattını değiştirerek bir problem daha kattı. Stoperlerden en formda olanı Semih yedek beklerken, Serdar Aziz ilk maçında Fenerbahçe karşısında sahaya sürüldü. Oysa stoper ikilisi futbolda en son bozulacak ikili. Serdar ve Hakan’ı sahaya sürüp uyum sağlamalarını beklemek ne safça bir hayal! Hakan Balta yine elinden geleni yaptı. Serdar da öyle. Ama sonuçta maç eksikliği ve tam olarak hazır olamama öyle basit bir penaltı yapılmasına neden oldu.
Orta sahada ise Tolga ve De Jong gibi iki defans ağırlıklı futbolcuyla maça başlandı. Böyle olunca da Galatasaray orta sahadan ileriye top çıkaramadı. Selçuk İnan 90 dakikayı kulübede geçirirken sarı- kırmızılılar dikine değil sürekli enlemesine pas yaptılar. Bu nedenle de ileride hiç etkili olamadılar ve maçı neredeyse pozisyonsuz tamamladılar. Bruma’nın ilk yarıdaki cılız şutu hariç Fenerbahçe kalecisi Volkan yere yatmadı.
Gerçekten de Galatasaray’ın yediği gerek ilk gol, gerekse de penaltı pozisyonu incelendiğinde orta saha ve defanstaki yanlışlıklar iyice kendisini gösteriyor.
Fakat Galatasaray açısından daha da kötüsü yenilgiye reaksiyon gösterilememesi. İlk yarı sonunda soyunma odasına 1-0 mağlup giden sarı- kırmızılıların ikinci yarıya Selçuk ve Yasin’le başlamaları gerekiyordu. Fakat Riekerink, ikinci yarının başında sadece Yasin’i sahaya sürdü. Asıl sorun orta sahada olduğu halde Selçuk İnan’ı oyuna almayı hiç düşünmedi. Riekerink, sahaya Podolski’yi sürmeyi uygun gördü. Ama bunu yaparken de Galatasaray’ın ender silahlarından Sneijder’i oyundan çıkarttı. Evet, Sneijder çok iyi değildi. Ama Sneijder gibi her an skoru değiştirebilecek bir futbolcu sahada tutulmalıydı.
Buradan şu sonuç çıkıyor: Riekerink, Galatasaray’ın oynadığı futbolu doğru kabul ediyordu. Yani orta sahadaki zafiyeti de göremedi. Çünkü Riekerink oyunu okuyamıyor. Çünkü o bir teknik direktör değil. Evet, daha önce de yazdım, çok iyi bir insan olabilir ama o bir teknik direktör değil. Nitekim yenilgiye reaksiyon gösterilememesinin temel nedeni de bundan kaynaklanıyor. Hatta bırakın reaksiyon göstermeyi, sarı- kırmızılılar ikinci yarıda çok daha kötü bir futbol sergilediler.
Fenerbahçe’de ise Mehmet Topal ve Lens gibi iki önemli eksiğe rağmen bir teknik direktörün varlığı çok net hissediliyordu. Sarı- lacivertlilerin her açıdan bu maça çok iyi hazırlandıkları belliydi. Fenerbahçeli futbolcular sahada sert bir kale gibiydiler. Hırsları, agresiflikleri, güçlü oyunlarıyla ayakta kalmaları ile de galibiyeti hak ettiler ve Galatasaray’ı sadece skor olarak değil, oyun olarak da yendiler. Hatta Advocaat, Emenike ve Aatıf’ı daha erken oyuna alsa sonuç daha farklı da olabilirdi.
Advocaat’ın Fenerbahçe’si her geçen hafta üzerine koyarak ilerliyor ve zirve yarışının içinde olacağına dair umut veriyor. Galatasaray ise her geçen hafta biraz daha eriyor ve gidişat, ilerisi için hiç umut vermiyor.