Mesut Özil'in, artık, Süper Lig'de yer alması, büyük bir heyecan fırtınasına neden oldu. Ali Koç'un, "elin oğlu-evin oğlu" kıyaslamasıyla başlayan tartışmada, Galatasaray Başkanı Mustafa Cengiz, "Türklüğünü reddedene evin oğlu dememek gerek bence" diyerek topa girdi. Burak Yılmaz'ın, Mesut Özil'in Türkiye A Milli Takımı'nı seçmemesiyle ilgili laf sokması da bunun üzerine tuz-biber oldu. 

Özil'e, ay-yıldızı tercih etmesi için bir öneri sunulup sunulmadığı, karşılığında ne pazarlıkların olduğu, yarın, bu işin aktörleri tarafından açıklanacaktır, açıklanmalıdır. Türk pasaportu taşımadığı için, "Mavi kart"la Türk statüsünü kazanan Mesut Özil, Uygur Türklerine işkenceyi dile getirdiğinde özüne sahip çıkan bir "milliyetçi", İngiltere'de evsizlere yardım ettiğinde "insan" oldu. Hatta Alman kafatasçılarının hedefi haline geldi. 

Haberin Devamı

Bunlar tabii ki Özil'in saha dışı özelliklerinin dışa vurumu oldu. Henüz yeşil zeminde olmadığı için hep bunlar konuşuldu, konuşulacak. 

Ancak Mesut Özil'in elinde şimdi büyük bir fırsat var. Bütün konuşulanlara set çekebileceği, kafa karışıklığını giderebileceği bir fırsat... Gel; tez elden Türk vatandaşı ol Mesut... Nasıl olsa artık Alman Milli Takımı'nda yer almayacaksın ve 3.5 yıl Türkiye'de kalacaksın. Yap başvurunu, bul huzurunu... Üstelik bu hareket; sana tavır koyan Almanların suratına bir tokat gibi inecektir. Aynı zamanda bu, Mesut Özil için, Türklük konusunda gerçek bir samimiyet testi de olacaktır. 

'Mavi kart'tan turkuaz kimliğe geçmek için işte sana fırsat... Hadi sustur herkesi...  

(Mavi kart: Türk vatandaşı olup da çıkma izni almak suretiyle Türk vatandaşlığından ayrılan kişilere ve 3. dereceye kadar olan altsoylarına verilen resmi bir belgedir. Mavi Kart sahibi kişiler, Türk vatandaşlarına tanınan tüm haklardan aynen yararlanırlar. Ancak, bu kişilerin, seçme ve seçilme hakkı, askerlik yapma yükümlülüğü bulunmaz.) 

 

Sergen Yalçın'a ayıp etmeyin 

Futbolun sadece, futbol olmadığını biliyorduk ama, paranın bu salgın sürecinde bu kadar sınır tanımaz olacağını da düşünmemiştik.  Günümüz futbolunda; transfer mi yapacaksın; para... Oyuncunun takımını mı ikna edeceksin; para...  

Haberin Devamı

Ama kulüpler de, son dönemde öylesine çaresiz ki! Yayıncı budadı, sponsorlar kaçtı, UEFA bile koronavirüs nedeniyle kesinti yaptı. Kulübün lisanslı mağazaları kâh kapandı, açık olanların da satışı azaldı. Yani kısacası gelirler kuşa döndü.   Bu hengamenin içinde en çok zarar eden, en fazla nakit sıkıntısı çeken ve iki yakası bir araya gelemeyen kulüplerin başında da Beşiktaş var. Tüm bu olumsuzluklara rağmen aynı Beşiktaş; bugün ligin ilk yarısını da zirvede tamamladı. Para çok değerli ama ondan da değerler gerçekler varmış: Takım olabilme, kenetlenme, güvenme ve her şeyden önemlisi Sergen Yalçın gibi, taraftarın sembolüyle yola devam etme... 

Allah'ı var; Beşiktaş Yönetimi bu durumla ilgili hiç rol çalmadı. Bu güzellik, Sergen Yalçın'ın üzerinde, gösterişli bir smokin gibi durdu. Bu işten en çok prim yapan da genç teknik adam oldu. 

14 galibiyet, 2 beraberlikle 20 maçı tamamlayan Yalçın ve öğrencileri, TFF'nin verdiği galibiyet başına 2 milyon 250 bin, beraberliğe de 1 milyon 125 bin liradan toplam 33 milyon 750 bin liralık puan primini şimdiden kasaya koydu. Bu kadar emek, bu kadar çaba, bu kadar alın teri ancak Vida'nın yıllık parasına denk geldi! 

Haberin Devamı

Yerine geçtiği Abdullah Avcı'nın yarı maaşına çalışan Sergen Yalçın, başarı-para endeksinde de zirve yaptı. Sezon sonunda sözleşmesi bitecek Yalçın için yönetim, şimdiden yeni bir mukavele önerir mi, bilemem. Ancak, "siyah-beyaz" aşkıyla, koşarak gelen böyle bir teknik adam için, "Nasıl olsa başka takıma gitmez" deyip bu başarı ödüllendirilmezse, belki bir şey olmaz ama, en azından ayıp olur! 

 

Türk futbolunun vitamini! 

Kayserispor, Fenerbahçe deplasmanında 3-0 farklı mağlup olurken, kalesinde henüz 18'inde bir genç vardı: Doğan Alemdar... Belki üç gol yedi ama birçok topu da çıkarmayı bildi. Rakibin şutla kalelerini dövdüğü dakikalarda ne özgüvenini kaybetti, ne de moral çöküntüsü yaşadı. 

Yine ikinci yarıda oyuna giren sarı-kırmızılı genç Nurettin Korkmaz... Biraz kilolu gibi görünse de, Fenerbahçeli ağabeyleri karşısında hiç sırıtmadı. O da 18 yaşında... 

Beşiktaş'ın bu sezon en iyileri arasında gösterilen Rıdvan Yılmaz 19'unda, Antalyaspor'un kanatlarında uçurtma olan Gökdeniz Bayrakdar aynı yaşta... Sadece onlar değil tabii ki, transfer yapabilme zorlaştıkça onlara yeni gençler de ekleniyor. Örnekler mi? Emre Demir (Kayseri), Ravil Tagir (M.Başakşehir), Ömer Faruk Beyaz (Fenerbahçe), Emin Bayram (Galatasaray) ve daha niceleri... 

Bu gençler sahada oldukça, onların hatalarını daha az görelim, yanlışlarını tolore edelim. Emin olun bunlar, çok kısa sürede Türk futbolunun vitamini olur. 

 

Kim kazanacak? 

Fenerbahçe ile yayıncı kuruluş arasında müthiş bir savaş var. Sarı-lacivertliler belli ki, şirket içinde bazı şeylerden büyük rahatsızlık hissediyor. Karagümrük-Konyaspor maçında, Fenerbahçe aleyhine küfürlü tezahüratın efekt olarak sunulması, üstelik bunun özrünün bile, 19:05'te yapılıp, burnundan kıl aldırmaması tuhaf... Ticari bir kurum, Türkiye'nin en fazla taraftarına sahip kulüplerinden birini neden karşısına alır ki? Ama, oldu mu oldu! 

Fenerbahçe haftalardır, çeşitli protestolarıyla rahatsızlığını hissettirirken, ekran önünde bulunan yayıncı kuruluşun spiker ve yorumcuları bile, artık bıyık altı gülümsüyor.  Aralarında bunu onarabilecek bir medeni ilişki neden oluşamıyor? Uygarca diyalog bu kadar mı zor? Bu durum, yeni olumsuzlukları da beraberinde getirebilir. Yayıncı kuruluşun bu tuhaf tavrı, yarın diğer kulüplere de başka bir nedenle sıçrayabilir. Çünkü kötü bir örnek... 

Televizyon başındaki milyonların, sarı-lacivertli teknik adam ve futbolcuların düşüncelerini duyma hakkı yok mu?  Bu kadar sorunun olduğu bir ortamda yeni cephe yaratmak kimin yararına! 

Sanırım Türkiye Futbol Federasyonu da, "Yayın talimatı"nı bu konuda yeniden elden geçirecektir. Maç sonrası teknik sorumlu, futbolcu çıkmazsa, hatta 25 dakikada kamera önüne gelmezse ceza; ancak yayıncı kuruluş, yaptığı röportajı yayınlamazsa bir şey yok. Nasıl olsa parasını veriyor! 

 

Sahi Remy nerede? 

Çaykur Rizespor'un klas bir golcüsü vardı; Loic Remy... Vardı diyorum, ama hala mavi-yeşilli kulüple mukaveleli... Bilinen o ki; 10 maçtır sakat... Ameliyat mı oldu, çok daha önemli bir sağlık sorunu mu bulunuyor ya da başka bir şey mi belli değil... Tek sözcükle açıklama: Sakat!  

Bir ara İstanbul için adı geçiyordu ama Rize cephesi de bunu ısrarla reddediyordu. Şimdi göreceğiz... Transfer dönemi 1 Şubat'ta bitiyor. O güne kadar bakalım iyileşebilecek mi! Gözler Remy'de... 

 

Â