Tutun batıyor!
Ne güzel de yakışıyor bugünün futboluna Ziya Paşa'nın beyti: "Sen herkesi kör, alemi sersem mi sanırsın?"...
Yıllardır, "para, para, para" diye el açan kulüpler, bugün milyonlarca euroyu dağıtıp, "hovardalık" rekoru kırmaktan imtina etmezken, başarının "B"sini soranlara da, "yerim dar" diyerek, kendilerini sıyırmaya çalışmakta...
Yurt içi şampiyonluklarla avunan Galatasaray, kulübü döndürebilmek adına kendi şirketlerine sponsorluk görevi veren ve dünya kadar futbolcu satarak henüz bir kupayla avunan başkana sahip Fenerbahçe, yaldızlı görüntüsüyle -şimdilik- taraftarıyla barışan, ancak eldeki ıskartalardan kurtulmak için çabalayan Beşiktaş, hem gönderip hem de alma rekorları kırmasına rağmen, bugün Avrupa dışında kalan Trabzonspor...
Üstelik dördü de halka açık birer şirket...
Bilançolarında, finansal raporlarında ne çarpıklıklar bulunduğunu, nasıl kalem oyunları yapıldığını, dipnotlarda nelerin gizli kaldığını biz değil, finansal okuryazarlar ve uzmanlar anlatmalı... Var mı, yok mu?
Eğer 'var' deseniz, SPK yakanıza yapışır, 'yok' deseniz vicdanları sızlatır.
Son örnek; Victor Osimhen... Napoli'den 11 milyon euro alan Nijeryalı, Galatasaray için 6 milyon euroyu kabul etti, öyle mi? Kalanını İtalyanlar veriyorsa açıklanmalı, şarta bağlı sözleşme yapıldıysa, belirtilmeli değil mi? Nerdeee...
Transferin biteceği 13 Eylül'e, şunun şurasında ne kadar kaldı? Şimdiden Türkiye Futbol Federasyonu'nun kapısı çalınmadı mı; "Yabancıları gönderemiyoruz, kurtarın!"
Eee, gönderemiyorsan alma... Mecbur musun?
Bir de, yıllar önce harcama limiti diye bir şey icat oldu. Aslında, UEFA'nın dayatmasıyla gelen bu limitte, radara takılmak o kadar zor ki! "Al takke, ver külah", hepsi kitabına uydurmakta mahir... Ama daha sonra gelen cezalar zehir mi zehir...
Beşiktaş Genel Sekreteri Kaan Şakul, Valerien Ismael ve Ghezzal'ın menajerine, "komisyon ödenmediği" gerekçesiyle 1.4 milyon euro ceza gelmesinden şikayetçi... Eeee, daha önceki yönetim de, bir öncekinden şikayetçiydi, ne değişti? Siz Muçi'ye 10 milyon euro, Al Musrati'ye 11 milyon euro verirken ne değişti?
Fenerbahçe'ye dünyaca ünlü Teknik Direktör Mourinho'nun gelmesi güzel... Ama, adamın günlüğü 1 milyon lira, iyi mi? 19.5 milyon euroya alınan En-Nesyri için verilen de çakıl taşı değil ki...
Bu dördü, en fazla geliri olan kulüpler... Diğerleri bin beter...
Vay benim gençliğim!
Bilmem dikkatinizi çekti mi, Galatasaray ile Fenerbahçe'nin Avrupa maçları için UEFA'ya bildirdiği listede, 25 yerine 22 futbolcu var.
Bunun iki nedeni olabilir! Ya UEFA tarafından verilen cezalardır ya da Avrupa Ligi Statüsü'ne göre koşulları karşılayamamışlardır.
Vereceğin listede, 8'i 15-21 yaş aralığında üç yıl Türkiye'de oynamış olacak, ayrıca bu yaş aralığında ilgili kulüpte yetişen futbolcu 4'ten az olamayacak. Yani; 8'i Türkiye'de yetişmesi zorunlu, 4'ü de Galatasaray ya da Fenerbahçe'nin altyapısından gelmiş olacak. Eğer bunu başaramamışsa, o kadar az futbolcu listeye yazılacak.
Fenerbahçe'de altyapı koşulunu sadece kaleci Ertuğrul Çetin karşılıyor. Galatasaray'da da, yine kaleci Batuhan Şen, Yunus Akgün ile Metehan Baltacı... Üstelik Cim-Bom'un listesinde, Türkiye koşulunu sağlayan, bunlara ek sadece Abdülkerim Bardakcı ile Barış Alper Yılmaz var.
Kıssadan hisse, ne altyapıdan gelen var, ne de üst düzey takımlarda Türkiye'de yetişip kadroyu zorlayan...
Denizler bitmesin
Adana Demirspor'un Galatasaray maçında 5 gol yemesinden çok, kalecisi Deniz Dönmezer konuşuldu. Ligdeki ilk 4 maçında, hem Fenerbahçe hem de Galatasaray’a karşı oynayan 15 yaşındaki bir file bekçisinin ne yapmasını bekleyebilirsiniz? O yaştaki bir çocuk, karşısındaki Dzeko'nun, Tadic'in, Icardi'nin ancak çıkartmalarını biriktirip, defterine yapıştırır değil mi? İşte o Deniz, aslanlar gibi mücadele etti. Bakmayın yaptığı hatalara... 40 yaşındaki kaleci de yapabilirdi. Oynaya oynaya tecrübe kazanacak.
Ligde Konyaspor'un 19 yaşındaki kalecisi Deniz Ertaş ile yine aynı yaşta Başakşehir kalesini koruyan Deniz Dilmen de, büyük gelecek vadediyor.
Sadece Denizler değil, Beşiktaş'ta Emir Yaşar (18), yaşıtı Trabzonspor'dan Onuralp Çevikkan da, ileriki yıllar için umut saçıyor.
Şu bir gerçek ki, Türkiye'de kaleci yetişiyor. Hem de iyileri yetişiyor. Yeter ki, henüz olgunlaşmadan koparmayalım, acımasız eleştiri giyotiniyle, bu gençleri cezalandırmayalım.