Kusura bakmayın bugün yazıyı biraz uzatmak zorundayım. Zira sporda taraftar kelimesini açıklamak kolay değil.
Sportif anlamda taraftar kime denir? Diyelim ki tarftar bir kulübün renklerine aşık bir kişidir. Peki ama aktif spor yapar mı? Bütün sporlardan anlar mı? Hiç okulda futbol topuna vurmuş mudur? Bir potaya yükselmiş midir? Yoksa kendine taraftar süsü verip kahvede işyerinde sokakta fanatik bir eda ile posta koyan bir adam mıdır?
Şimdi gelelim işin ciddi psiko-sosyolojik yönüne. Medeni anlamda taraftar olmak, güzel bir toplumsal beraberlik duygusudur. Sporun her yönüne yönelmektir. Bu taraftarlıkta daha sonra işi fanatikleştirmek yanlıştır. ‘İç güçler, dış güçler bizim şampiyon olmamızı istemiyorlar’ demek yanlış bir paranoyadır. Taraftarlığa yakışmaz. Zira sporu yalnızca kulübünün renkleri için seviyorsan, sana sporsever denemez.
U-20 Dünya Kupası maçlarına senin renklerin yok diye gitmiyorsan, o zaman kuru bir taraftardan başka bir şey değilsin. Bak orada da pırıl pırıl gelecek vaateden dünya çocuklarının maçları vardı. Sen neredeydin? Çünkü sen sporu değil; kulübünün renklerinin mücadelesini seviyorsun. Senin için bir anlamda milli renkler bile kulüp renklerinden sonra geliyor. Spor milleti olmak bir kültür işidir. Eğer olimpiyatlar ülkende yapılırsa, futbol dışında çeşit çeşit spor dalları var. Sen onlara da gitmeyecek misin?
Bizim fanatik taraftara değil, spora gönül vermiş, spordan zevk ve heyecan duyan, samimi ve hakiki taraftara ihtiyacımız var. Bu böyle biline.