Futbol dünyasında hudutlar küçüldükçe küçüldü. Küçükler büyüdü. Galler gibi, İzlanda gibi...
Herkesi şaşırttılar... Adeta Kuzey Kore’nin atom bombası yapabileceğini, sanki yeni işitmiş gibiydiler.
Sokaktaki adam son şampiyonanın kendisini eskisi gibi artık heyecanlandırmadığını söyleyebiliyordu.
Her ne kadar statlar yine eskisi gibi dolup boşalsa da sokaklardaki kahvehaneler, restoranlar, arabalar yakılıyor hatta Eyfel Kulesi bile kapatılıyordu. Neden? Hani spor insanları birbirine yaklaştırıyordu. Yaşam çok renklendi. O kadar ki futbol takımlarındaki futbolcular bile milli renklerin dışındaki çeşitli ülkelerin oyuncularıydı.
Avrupa artık radikalleşip, milletler eski milli karakterlerine dönüşmek istiyorlar. Avusturya ve İsviçre gibi... Hele hele İngiltere. Politika ve terör insanları yordu. Tuhaftır kültürel üst yapı zenginleştikçe artık yabancıları hiç istemiyor. Ve bu problemler sırasında toplumda futbola olan alaka azalıyor. İçine yabancı düşmanlığı da girince futbol futbol olmaktan çıkıyor. Yanılmadığıma ve edindiğim intibaya göre, son final maçında ekseriyet Portekiz’i tutuyordu. Fransa, Fransız’a kalmıştı. Zaten daha maçtan evvel Eyfel Kulesi kapatılmış ve hatta kuleyi koruyan bariyerler kırılmıştı. Ve tuhaftır ki bu sıralarda dünya spor yazarlarının dünyası da daraldıkça daralmıştı. Nerede o eski çarşaf çarşaf yazılar ve öyküler. Yazımı ister inanın ister inanmayın ve kabul etmeyin, şu satırlarla bitireceğim.
Futbol insanlara artık eskisi kadar sevgi aşılayamıyor ve büyüleyemiyor. Aksine radikalleştiriyor.