Çarşamba akşamı CNN Türk’de Ahmet Hakan’a konuk olan Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım iki saat boyunca pek çok mesaj verdi.
Cemaatten, hükümete, yargıdaki paralel yapıdan, yeniden yargılanma talebine kadar, muhalefet liderlerinin bile dile getiremediği konulara değindi.
Benim için en çarpıcı ve cesur olanı Gezi olayları sırasında Eskişehir’de öldürülen Ali İsmail Korkmaz ile ilgili bölümdü.
Ahmet Hakan sordu, Yıldırım yanıtladı:
“Statta küfür edilecekse karşıyım. Hakaret edilecekse karşıyım. Ancak diyelim ki, Gezi Parkı’yla ilgili 34. dakikada tezahürat yapıyorlar. Bunlar en doğal hakkı insanların. Bırakın yapsınlar. Bu kadar karışılması yanlış. Hükümet istifa da diyebilir yani, ne var? Siz buna polisle müdahale ederseniz, bu artar. Ali İsmail Korkmaz tezahüratını kimse engelleyemez. Siz baskı yapmaya kalkarsanız insanlar da isyan eder. Bunun sonu iyi olmaz. Herkes aklı selim olsun.”
Taraflı tarafsız, seveni sevmeyeni... Soruyorum, bu sözlerin altına kim imza atmaz bu ülkede? Yüzde 50 değilse bile, hatırı sayılacak kadar çok.
Yıldırım, kimsenin dünya görüşüne karışılmasın, insanlara baskı yapılmasın, fikirlerini istedikleri gibi söylesinler, gerekirse hükümeti de istifaya çağırabilsinler dedi özetle.
Üstelik bu ifadeleri Başbakan’ın da dinleyeceğini, dinlemese bile dinletileceğini bilerek söyledi. Kişisel olarak Fenerbahçe başkanının “parantez içindeki” ifadelerinin tümüne katılıyorum.
Başkanın büyük çelişkisi
Lakin, CNN’deki programın hemen ertesinde Aziz Yıldırım’ın Disiplin Kurulu’ndan aldığı ceza, bazı söylemleriyle büyük çelişki yarattı.
Örneğin, “Statta küfüre, hakarete karşıyım. Bana da kendi stadımda yıllarca küfür ettiler” diyor Yıldırım. Ama bakıyorsunuz aynı Yıldırım, Sivasspor maçının hakemi Yunus Yıldırım’a “hakaret” ettiği gerekçesiyle 90 gün hak mahrumiyeti alıyor.
Fenerbahçe başkanı hakem soyunma odası koridoruna inerek “orta halli” bir söylemde bulunsa, eylemin karşılığı 45 gün. Aldığı ceza ise bunun iki katı. Demek ki, Başkan Yıldırım’ın, hakem Yıldırım’a söyledikleri hiç de yenilir yutulur cinsten değil!
Bu ülkede küfür kafir günlük yaşamın parçası olmuş adeta. Önüne gelen sövüyor. Hakkının yendiğini düşünen, bir başkasının yaptığına öfkelenen, okuduğu yazarı, doktorun muayenesini beğenmeyen, yemeğin içinden çöp çıkan, herkes sövüyor.
Eylem ve söylemler
Memlekette durum böyle diye, sorumluluk sahibi, kitlelere liderlik eden, hatta ülkeyi yönetmeye talip insanların sövüp saymasına hoş görüyle mi bakacağız? Topluma örnek olması gereken kişilerin ahlaki olmayan davranışlarına göz mü yumacağız?
Aziz Yıldırım Çarşamba akşamı milyonlarca insanı televizyon başına kilitlerken, özellikle futbol dışı söylemleri ve duruşuyla büyük çoğunluğun sempatisini kazandı. Rakip takımların fanatikleri bile Atatürk, laiklik ve Ergenekon davasıyla ilgili seslendirdiği fikirlerine iştirak etti.
Ancak şunu sakınmadan söylemek gerek; Lider konumundaki insanların inandırıcılığının kalıcı ve etkili olabilmesi için, eylemlerinin söylemlerini desteklemesi gerek. Bu travmayı toplum olarak zaten yaşıyoruz. Galiba, Yıldırım cephesinde de eksik kalan bu!..
Yanal Beşiktaş’ı düşünmedi mi?
İki hafta öncesine kadar en yakın takipçisiyle araya 10 puan fark koyan Ersun Yanal’ın Fenerbahçe’si artık eskisi kadar rahat değil.
Futbolun içinde sakatlık, formsuzluk, gibi çok şey var ama, bu kadar kısa sürede önemli bir avantajı kaybetmek, sadece bu olumsuzluklara bağlanamaz!
Bakın; Ersun Yanal’ın ligin ikinci yarısı öncesi gizli bir hedefi vardı. 28. haftada Galatasaray’ı Türk Telekom Arena’da yenerek bitime 6 hafta kala şampiyonluğu ilan etmek.
Taraftarı mutlu edecek, yönetimi sevindirecek, futbolcuda öz güveni tavan yaptıracak bir hedefti bu. Açıkça ifade etmese de Yanal’a göre şampiyonluk yarışında tek rakip vardı, Galatasaray!
O günlerde ciddi sıkıntılar yaşayan Beşiktaş, zirveyi zorlayan Sivasspor ve Kasımpaşaspor yoktu bu hesapların içinde. Varsa yoksa Galatasaray.
Bugün tablo ne? Fenerbahçe’nin Galatasaray ile arasındaki puan farkı 4, Beşiktaş ile 5... Üstelik Fener sendelemiş, rakipleri ise tam tersi ivme kazanmış iken!
Bana göre yarışta en şanslı takım hâlâ Fenerbahçe. Kolay mı, yoksa zor mu olur bilemem. Bu büyük oranda Fenerbahçe’nin deplasmanda üç büyükler ile oynayacağı maçların sonuçlarına bağlı. Haa, bir de artık hiçbir takımın küçümsenmesi gerçeğinin zihinlere kazınmasına!
Sadece Türkiye’de değil. Dünya’nın herhangi bir liginde 10 puanlık farkın rehavet getirmeyeceği takım yoktur. Ancak anımsayın, 2009-10 sezonunda ezeli rakipleri Galatasaray ve Beşiktaş’ı devre dışı bıraktım derken, dış kulvardan gelip şampiyonluğu kapan Bursaspor’u da ciddiye almamıştı Fenerbahçe!