Siyasi partiler, özellikle de iktidarda bulunanlar halkın nabzını tutmak adına belli dönemlerde kamuoyu anketleri yaptırırlar.
Ak Parti kurmayları bunlardan birini hafta içinde Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a sunmuşlar.
Sabah gazetesinin haberine göre araştırmanın amacı, hükümetin izlediği politikalara vatandaşın verdiği tepkiyi öğrenmek imiş. Ankette siyasetten Özel Yetkili Mahkemeler’in kaldırılmasına, Türkiye’nin Suriye politikasından Fettullah Gülen’in ABD’den geri dönmesine değin pekçok soru yer almış.
Öyle ya, ÖYM’lerin kaldırılma kararı kime ait? Hükümetin ilgili bakanlığına.
Türkiye’nin dış politikasını, özellikle Suriye ile ilgili süreci kim yönetiyor? AK Parti İktidarı.
Gülen’e dön çağrısını kim yaptı? Bizzat Başbakan Erdoğan.
Darbeleri soruşturan ve askeri vesayete karşı çıkan kim? Ak Parti hükümeti.
Aziz Yıldırım sorusu!
Gelelim Başbakan Erdoğan’a sunulan anketin en can alıcı sorusuna:
“Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım bazı maçlarda şike yapmaktan, bazı maçlarda teşvik primi vermekten mahkum edilmesine rağmen tahliye edildi. Yıldırım’ın tahliyesini nasıl karşılıyorsunuz?”
Hoppalaa demeden önce merak ettik;
Bu araştırma ve içeriği AK Parti’nin talimatı ile yapılmadı ise Aziz Yıldırım sorusunun ankette ne işi var ve yanıtları niçin Başbakan’ın masasına kondu?
Yok, araştırmanın sonuçları AK Parti kurmaylarının onayından geçti ise Fenerbahçe Başkanı Yıldırım’ın da adının karıştığı şike davası hükümetin icraatleri ile nasıl ilişkilendirilebilir?
Konu bağımsız yargının yetki alanına girmiyor mu? Ortaya çıkan sonuç iktidar partisinin bundan sonra izleyeceği politikaları nasıl şekillendirir?
Hükümet ve en yetkili isimleri 3 Temmuz 2011 tarihinden bu yana şike soruşturmasının siyasi bir yanı olmadığını tekrarlıyor ve bağımsız yargıyı işaret ediyor.
Başta Fenerbahçe camiası olmak üzere bu tezin tersini savunanlar ise küçümsenmeyecek oranda.
Şimdi insan düşünmeden edemiyor; Şike davasında haksızlığa uğradığına inanan bir camianın tepkisi sandığa yansır mı?
Hükümet ve muhalefet partileri, yargı kararları ile sonuçlarını seçim meydanlarındaki söylemlerine taşıyabilir mi?
Bu söylemler sadece fikirleri yüzünden yıllardır ceza evlerinde yatan ve yargılanmayı bekleyen yüzlerce insanın geleceği üzerinde etki yapar mı?
Ülkemizde çok uzun zamandır devam eden siyaset-futbol ilişkisinin geldiği noktaya bakarsak, futboldaki kamplaşma ve ortaya çıkan eğilimlerin sandık üzerindeki etkilerinden niçin kaygı duyulduğunu anlamak zor değil. Bunun için de şike sürecine kimlerin ne kadar ilgili gösterdiğini irdelemek yeter.
Hele tartışma özellikle bir siyasi parti ve milyonlarca insanın taraf olduğu spor kulübünü ilgilendiriyorsa!..
Vatandaş ne demiş?
Okuyamayanlar için o soruya verilen yanıtları burada paylaşalım:
Ankete katılanların yüzde 34.9’u, Yıldırım’ın tahliyesini olumlu bulmuş.
Olumsuz bulanların oranı 35.2, fikir belirtemeyenler ki, bunun önemli bir bölümü konuya hiç ilgi göstermeyenlerdir, oranı yüzde 29.9 çıkmış.
Siyasetçiler açısından endişe edilecek bir tablo değil! Önemli olan kararsızların oyları!..
Demek ki kimlerin neyin üzerine çalışması gerektiği ortada. Ankette yer alan Yıldırım sorununun yansımalarını merakla takip edeceğiz!
Bu yol çok tehlikeli!
Hafta içinde ibretlik üç olay yaşadık.
İlki bir spiker kardeşimiz üzerinden koparılan yaygara. Efendim aslında Galatasaraylı olan bu kızcağızın Fenerbahçe TV’de çalışması yakışık almazmış.
İşine son verin bitsin!
İkincisi, Beşiktaş basketbol takımının başına getirilen Erman Kunter’in yardımcısı Cem Akdağ ile ilgili gelişme. Galatasaray kulübü kongre üyesi olan Akdağ’ın Beşiktaş’da görev yapması camiada ciddi tepkilere yol açmış, bu yüzden çalışamazmış.
Gönderin gitsin!
Sonuncusu, Galatasaray Store’deki ışıklı tabelanın sarı-lacivert renkleri çağrıştırması. Söylentiye göre orada çalışan işçiler Fenerbahçeli imiş ve geçen seneki şampiyonluğun acısını almışlar.
Değiştirin ampulleri tepkiler dinsin!
Cehalet ile fanatizm iç içe geçmiş, işlerini profesyonelce icra etmek isteyen insanlar ayrımcılığa tabi tutulur hale gelmişse, vay halimize!
Bu örnekler, insanların nüfus cüzdanlarına bakarak mezhep düşmanlığı yapmak ve aynı amaç uğruna bu topraklara canını vermiş kardeşleri farklı kılmaya çalışmak kadar tehlikelidir. Aynı zihniyetin yarınlarda yol açacağı tahribatı düşünmeden hareket edenler ise, malum suç ortağı!
Olimpiyat mı Avrupa mı?
Dünyanın en büyük spor organizasyonu kuşkusuz olimpiyatlar. Olimpiyat her dinden, her dilden her ırktan, en elit sporcuların katıldığı, milyarlarca insanın takip ettiği doyumsuz bir spor şöleni demek.
Türkiye uzun süredir “Olimpiyat mı, Avrupa Futbol Şampiyonası mı?” sorusunu tartışıyor. Tartışmayı açan ise politik kimliği deşifre olan UEFA Başkanı Michael Platini. Beyimiz şöyle buyuruyor: “2020 olimpiyatını alırsanız Avrupa Futbol şampiyonasını unutun!”
İstanbul ile birlikte 2020 olimpiyatına aday olan kentler Tokyo ve Madrid. Oylama 7 Eylül 2013’de.
Avrupa Futbol Şampiyonasındaki rakiplerimiz ise Platini’nin son dakika operasyonuyla İrlanda ve İskoçya-Galler ortaklığı. Oylama ya Aralık 2013 veya Ocak 2014’te!
Platini’ye göre Türkiye olimpiyatı alırsa, Avrupa Şampiyonası hayal olur. 2016’yı tek oyla kaybetmemize neden olan Platini böyle bir durumda 2020 için de karşımıza dikilecek! Buyursun dikilsin.
Bu tip büyük organizasyonlara ev sahipliği yapmak için alt yapı, ulaşım, konaklama, güvenlik ve tesis sorunlarını çözmek yetmiyor. Aynı filmi defalarca izledik.
Başbakanımız bu farkındalık ile Londra’da. Çabası bir yıl sonraki oylamada 2020 Olimpiyatı’nın başına İstanbul sözcüğünü yazdırabilmek.
Başbakan Erdoğan belli ki Platini’nin restini görmüş. Gayretini ulusça destekliyoruz.
Bir de unutmadan. Geçmişte altın madalyalarına garanti gözüyle baktığımız yeni Naim’ler, Halil’ler ve Hamza’lar da yetiştirmeliyiz ki, masaya Türkiye dosyası konduğunda oyunu bozmak isteyenler karşılarında ülke olarak eli güçlü, sportif olarak söz sahibi bir olimpiyat adayı görsünler!..